Dünyanın bütün çiçekleri..

15 0 0
                                    

Başına saplanan keskin acıyla gözlerini açıverdi. Bu ağrı nasıl olmuştu da sabaha kadar geçmemişti. Çarşafları üzerinden atıp zonklayan başına ve gergin sinirlerine rağmen hazırlanıp sınıfa indi. Üzerine siyah eteğini, kolsuz pembe gömleğini giyip saçlarını tepeden topladı. Bugün ilk dersini yapacaktı. Uygunsuz görünmemek için siyah öğretmen göleğini de üzerine geçirdi, pencereye geçip dışarıya baktı. Neden kimse gelmiyordu? Köylüler çoktan uyanmış işlerine koyulmuşlardı; kimi sürülerini bozkıra doğru götürüyor, kimi tarlaya gidiyordu. Sabahın serinliği, doğmaya başlayan güneşin canlı rengi kaplamıştı köyü. Kadınlardan evinin önünü süpürenler, çamaşır asanlar, tavuklarını yemleyenler vardı. Damlarda yün çırpan, ipe patlıcan dizip duvarlarına asan, kurutulacak meyveleri damlara seren... "Hayırlı sabahlar öretmenim." Diyen sesle irkilip bir anda yüzünü döndü genç kadın. Kapının önünde kısa boylu zayıfça biz kız duruyordu. Uzun siyah saçları itinayla taranıp örülmüştü. İlk öğrencisinin kız olmasına o kadar mutlu olmuştu ki gözleri sevinçten dolu dolu olmuştu. "Ağam sen çok yaşa!" diyerek mutlulukla elini küçük kıza uzattı: "Senin de sabahın hayırlı olsun ah canım benim! Gel. Adın ne senin?" Küçük kız tatlı bir masumiyetle: "Evin." Dedi sesi bir fısıltıdan farksızdı. Onu sırasına oturturken bir diğeri daha belirdi kapıda bu defa ki uzun boylu bir erkek çocuğuydu. Onu da alıp az önceki örgülü kızın yanına oturturken art arda gelmeye başladılar. 3-5 derken sınıf neredeyse dolmuştu. Hevesle sınıfına bakıp"Günaydın hepiniz hoş geldiniz." Dedi. "Günaydın öretmenim." "Hoş gördük öretmenim." "Ben Jülide. Jülide Mercankaya. Sizin isimlerinizi öğrenebilir miyim?" Evin, Lîda, Sıla, Berivan, Beritan, Miray, Muhterem; Berzan, mirza, Zülfikar, Dilaver..." bunlar ne tuhaf isimlerdi onun için. Daha önce hiç duymamış, çoğunun anlamını tahmin bile edememişti. O sırada arka taraftan bir erkek çocuğu kalktı yerinden."Ben bacımın erkeklerle oturmasını istemem." Jülide şaşkınlığına galip gelip anlayışla "peki Kardeşin kim?" Dedi. Çocuğun gösterdiği kızı alıp başka bir kızın yanına oturttu. Bu duruma memnun olan bütün çocuklar yer değiştirmek isteyince bir an sınıf karışmış ama sonra durulmuştu. Sınıfta herkesi istediği yere istediği şekilde oturtmuştu. Sınıf bir anda haremlik-selamlık olmuş, kızlar bir sıraya erkekler diğer sıraya dizilmişti. 'buna da şükür!' diye geçirdi içinden, en azından kızlar okula gelecekti. "Dünyanın bütün çiçekleri..." diyordu şair: "Dünyanın bütün çiçeklerini getirin bana, Bacımın suladığı fesleğenleri, köy çiçeklerinin hepsini, hepsini, avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın. Aman Isparta güllerini de unutmayın. Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum. Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum. Ben köy öğretmeniyim bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden..." işte Jülide'nin çiçekleri, gülleri, laleleri, menekşeleri.. Ömrünün en güzel baharıydı bu. Nasıl ki bir çiçeğe bakmak, sulamak, hayat vermek lazım geliyordu, bu çiçekleri de bilgiyle beslemek; ahlakla nezaketle sulamak, insanlıkla yoğurmak lazımdı ve bu mukaddes görev yalnızca onundu. Öğleden sonra üçte bitirdi dersi. "Yarın ki dersimizden sonra okulumuz bahçesine çiçekler ekelim ister misiniz?" "Eveeetttt!" dedi bütün kız çocukları aynı anda. Kardeşini erkek çocuklarıyla oturtmak istemeyen arka sıradaki dilâver kollarını göğsünde kavuşturup burnunu havaya dikerek "Ben kız gibi çiçek ekmem." dedi Bu defa da.

Sevdadan KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin