Six

229 23 13
                                    

A M A R A

Birisi ile gelecek hayalleri kurdukça hayat bana fazla umutlanmamam gerektiğini öğretiyordu.

Tamam, zorlukları görmeden güzellikleri takdir etmeyi öğrenemem. Yanımda ne kadar çok insan bulunursa bulunsun kendimi affedebilecek, iyileştirebilecek tek kişi yine ben olacaktım. Zaten başkası olmasına izin verdiğim anda bunu yapmamam gerektiğini en acılı şekilde hatırlıyordum.

Eninde sonunda herkes gitmez miydi zaten?

Giderdi.

Gitmezdi diyemem çünkü bunu dersem aklıma birisinin ismi gelecek ve o da gidecek.

Kulağa aciz geliyor değil mi?

Tabiki de öyle geliyor. Kendine bile sahip çıkamayan ve iyileşmeye çalışmak yerine kendine sürekli kendini kaybettiğini hatırlatan bir gerizekalıya başka ne denebilirdi ki?

Kendi hayatımla ilgili planlar yaparak kaybetmedim mi zaten benliğimi?

Şu gereksiz beklentileri bir kenara koysam her şey çok daha kolay olabilirdi ama kolay olmaması gerekiyordu sanırım. En azından benim hayatımın parçası olan şeyler kolay olmamalıydı. Kolay demek ulaşılabilir demekti ve ben ulaşabileceğim şeylere ulaşma planları yapmaya kalktığım an bu planlar kumdan kule yapmak isteyen bir çocuğun kovaya su koymaması sonucu kovayı ters çevirdiğinde kalesinin kum tanelerine yıkılışı gibi paramparça oluyordu.

Sadece insanları gelecek planlarının parçası yapma. Kendi geleceğini bile mahveden birisi başkalarının geleceğinin bir parçası olamaz zaten. Şu umutları silip atma zamanı geldi de geçiyor bile.

Calum ve Michael'ın seslerini kafama kazımaya çalışmak ne kadar iyi bir fikirdi bilemiyorum. Ama denemekten zarar gelmez diye düşünüyordum. Bunu kafamdaki seslerin sahipleri için hep düşünürdüm. Sonra onlar kontrolden çıkardı ve ben biraz daha acı çekerdim.

Ne diyebilirdim ki?

Şey, pardon, sana ortaokulda hoşlandığım çocuğun adını söyleyecek kadar güvendiğim için senin sesini kendimi mutlu eden bir arkadaş olarak kafama koydum ama şu aralar sesin beni pek mutlu etmiyor.

Söyle de seni tımarhaneye tıksınlar.

Ah seninle beş aylık ilişkimiz boyunca çok güzel zaman geçirdiğim için kafamda bana senin gibi güven veren bir insanın öğütlerini hatırlatan bir mekanizma kurdum. Şu aralar öğütler yerine küfürler savuruyor. Acaba o sesleri geri almak ister misin?

Evet bu kesinlikle kulağa çok normal ve akli dengesi yerinde (!) bir insanın söyleyeceği bir şey gibi geliyor.

Bu söylediklerim bana bile mantıklı gelmiyor ve ben ne yapacağım konusunda hiçbir fikre sahip değilim.

Umutsuz vakadan başka bir şey değildim.

Calum ve Michael inatla benim buna inanmamı engellemeye çalışıyordu. Tamam belki geçici olarak iyi hissediyordum ama benim kendi kendimi inandırmam gerekiyordu.

Şu aralar Calum ile normale göre biraz daha yakındık. Ama biz hep arkadaşlardan biraz daha yakın olmuştuk. Michael'ı daha çok kendime bir abi gibi görürken Calum'u daha farklı anlamlarda kendime yakın görüyordum. Hiçbir zaman buna bir etiket koyma ihtiyacı duymamıştık ama ikimiz de bu yüzden gidip başkalarıyla flört edip birbirimizi saçma sapan kıskançlık krizlerine sokarak klişe kavgalara girme taraftarı değildik.
Buna ne gerek vardı ki?

Hurts Like Hell | HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin