Prologue

784 33 54
                                    

Bu sana gelsin fivesaucewbu ❤️

Kafam çok karışık. Gözlerimin önündekini anlamıyorum. Sanki beynimdeki her bilgi, her anı bir malzeme ve bu malzemeler bir kapta kurabiye hamuru kıvamına gelmiş ve homojenleşmiş, ayırt edilemez hale gelmiş gibi hissediyorum.

En son hatırladığım şey kadife, zümrüt yeşili ciltli defterin içindeki baştansavma lacivert pilot kalemle yazılmış yazılara yenilerini ekliyor olmamdı.

Ne zaman çamaşır makinesine sırtım yaslanmış bir şekilde bacaklarıma sarılıp avuç içlerime kırmızı hilal izleri bıraktığımı hatırlamıyordum.

Kulak tırmalayıcı çığlıklar, gözümün önüne düşen perde, kalbimin kan pompalamak yerine kafamı allak bullak eden zehiri damarlarıma pompalaması ve tüm vücuduma keskin bir acı uyarısı göndererek nefesimi kesmesi, bu zehrin damarlarıma sığmayıp yavaşça cildimi yakarak göz yaşı bezlerimden çiseleyen bir asit yağmuru edasıyla yanaklarıma dökülmesi... Her şey çok hızlı gelişmişti.

Bir saniye nefes almaya çalışırken diğer saniye yumruğum altın sarısı sünger izleriyle süslenmiş krem duvar kağıdıyla bütünleşmiş, soğukta morarıp çatlayan dudaklarım gibi parmak eklemlerim soğuk duvarın darbesiyle renk değiştirmeye başlamıştı.

Çığlıklar, alaycı gülüşler, konuşmalar durmak bilmiyordu.

Onu duyuyordum. Kendime en yakın olanı, elimden kaymasına izin verdiğimi, kaybettiğimi...

Seslerin geldiği mağaranın en derinliklerinde. Belki gökkuşağının sonundaki definenin içinde. Belki kıyafet dolabımın içindeki Narnia'da. Belki evin bir duvarının üzerindeki anahtarını bulamadığım küçük tahta kapının ardındaki düğmeli gözlü insanların yanında.*

Ya da toprağa dikilmiş, üzerinde ismi ve iki tarih yazan bir taş parçasının altında...Hepimizin trajik mutlu sonu böyle değil miydi zaten?

Hatırladığım kadarıyla kendimi küçük bir çığlıkla yere atmıştım ve hıçkırıklarımı durdurma çabamla beraber ensemin arkasında sanki bir ateş topu varmış gibi vücudumdan terler akmaya ve yanaklarımdan akan yakıcı yaşlar adeta buharlaşmaya başlamıştı.

Sanırım odamdan banyoya emekleyerek gelmiştim. Gerçekten hatırlamıyorum. Hafızamı sesler kaplıyor, bana o lanet olası kabusları hatırlatıyorlar. Gözlerimi her kapattığımda karanlığın içinden çıkmalarından korktuğumdan dolayı uyumaktan tırsar oldum. Dayanamıyorum. Gerçekten dayanamıyorum artık. Avuçlarımı kulaklarımın üzerine kapattım ve tüm gücümle haykırdım.

"Susun artık, yeter! Dinlemek istemiyorum!"

Sesler bir anda kayboldu. Gözlerimi yavaşça araladım ve etrafıma boş boş baktım.

Sesler durmuştu durmasına ama içimdeki boşluğu dolduran tek şey de o seslerdi. Her ne kadar korksam da o sesleri sonsuza kadar kovmak benim elimdeydi. Yapmıyordum. Çünkü bazen benim hayatımın bu olması gerektiğini düşünmüyor değildim. Arada kendi sesimden başka seslerin beni bana anlatması iyi geliyordu. Aslında çok kötü geliyordu. Ama ben kötü ve iyiyi ayırt edemeyecek kadar yorgunum.

Ne zaman iyi bir şey olsa mutlu olmaktan korkuyorum. Çünkü sonrasında genellikle büyük bir çöküş geçiriyorum. Mutluluk beni üzüyor.

Üzgün olunca öyle bir beklenti olmuyor. Üzgün olunca her şey daha kolay geliyor.

Sesler beni üzmüyor, korkutuyor. Ama kendi sesim benim canımı yakıyor. Anılar canımı yakıyor ve kulağa ne kadar sadistçe gelse de bu hüzünü insanlara gereğinden fazla yakınlaşmaya, güvenmeye başladığımda savunma mekanizmam olarak kullanıyorum ve bu hüzün beni boşluktan, korkudan koruyor.

Ama şu anda üzgün ya da mutlu değildim. Korkum da azalmıştı. Şu an sadece bir boşluk hissediyordum. Uzay boşluğunda gezerken kara delik beni içine çekmiş gibi. Ölmüşüm de kalbim attığı için zorunlu olarak burada kalmışım gibi.

Dediğim gibi, kafamdaki her şey yere saçılmış yapboz parçaları kadar dağınık. Belki de bu hatırladıklarımı uyduruyorum. Belki beynim benimle aptal oyunlar oynuyor. Belki bir şeyler hissedebilmem için olması gereken tek şey  inandığımı sorguladığım Tanrı'nın belki de olmayan yardımcı meleklerinin beni kanatlarıyla sararak bu acıdan kurtarmasıydı.

Bilmeyenler için söylüyorum. Duvar arkasındaki düğmeli gözlü insanlar kısmı Coraline filminden. Henüz böyle düşler kuracak kadar delirmedim.

Bu hikaye nasıl gidecek çok emin değilim ama umarım sonunu getirebilirim ve güzel bir şey oluşur.

Hurts Like Hell | HoodWhere stories live. Discover now