Four

191 18 16
                                    

A M A R A

"Seni bırakmayacağım." Bunu kaç kere duyup inandığını hatırlamıyor musun?

Gerçekten senin nasıl bir ucube olduğunu anlamayacak mı sanıyorsun?

Kendine azıcık saygın varsa git.

Sen onu kırarsın. Kırmadan onu bırak.

Kapayın çenenizi.

Aranızda falan kalmayacak. Birkaç güne seni hastaneye kapattırır. Delisin sen.

Beni siz delirttiniz.
Bir dakika.
Ben kendimi delirttim.
Bunu düşünmenin zamanı değil.

İşte yeni bir gün. Aslında gecenin geç saatleriydi. Calum'un kolları etrafımda, sıcak nefesleri alnımı okşuyordu.

Beni rahatlattığı kesindi ama sanki uyandığımda başka birisi gibiydim. Sanki tanıdığım kişileri hiç tanımamışım da bu hayatı ilk kez yaşıyormuşum gibi. Calum'un söylediklerini düşününce veya rahatsız edici düşüncelerim aklıma gelince önceki gibi hissetirmiyordu. Bir boşluk hissediyordum hala ama daha farklı tepkiler veriyordum. Aynı beden, aynı ruh ama farklı deneyimler... Aynı geçmiş ama daha farklı bir düşünme yapısı. Sanki uyurken tüm geçmişim gözümün önüne gelmiş de bir başkası hayatımı yeniden değerlendirip öyle aklıma geri sokmuş gibi hissediyorum.

Bir insan birkaç saat içerisinde yepyeni birisine dönüşebilir miydi? Bu dengesizliklerimi çözemiyorum.

Kafamı hafiften kaldırıp onun yüzünü incelemeye başladım. Dolgun dudakları hafiften aralanmış, saç telleri birbirine karışmış, gözlerinin altındaki damarlar yorgunluktan belirginleşmeye başlamıştı. Daha birkaç saat önce ona o kadar yakın hissederken şu anda bir şey hissedemiyordum. Geçici bir heves miydi bu? Yoksa sadece o an en yakınımda o olduğu için miydi?

Belki de sadece biraz yorgundum ve uykuya ihtiyacım vardı. Derin bir nefes alıp kafamı yeniden göğsüne koyduğumda kolları etrafımda biraz daha sıkılaştı. Ben de kollarımı ona daha sıkı sarıp sakin kalp atışlarını dinlemeye başladım.

Gözlerimi kapatıp sadece kalbinin sesine odaklandım ve bu hissizlik, boşluk, aptal düşüncelerin yerini kalbimi ısıtan bir huzura bırakmayı denedim.

Olmadı.

Neden böyle olmak zorundaydım ki? Ya boşluktayım ya da fazlasıyla doluyum. Bir saniye fazlasıyla sakinken diğer saniye dışarıdan gelen ağaç hışırtılarına lanetler okuyorum. Ya çok seviyorum ya da bu sevgi karşılıklı olmadığında aynı şefkati başkasına veriyorum. Çünkü yapay hislerle kendimi kandırmak bana acı çekmekten daha kolay geliyor.

Peki Calum benim için neydi?
İyi bir arkadaş? Güvenebileceğim birisi? Bilmiyorum. Bunu düşünmek için fazlasıyla bitkin hissediyorum.

Uyuyacaktım. Uyandığımda kafamı dağıtacaktım. Onu atlatacaktım. Yalnız olmadığımı kendime kanıtlamam gerekiyordu. O hala buradaydı ve anlamadığım bir sebepten ötürü bu yaralarıma merhem oluyordu.

Yalnız değilsin. Yalnız değilsin. Yalnız değilsin.

Belki Calum'un sesini beynime kazımaya çalışırsam diğer sesleri bastırırdı.

Hurts Like Hell | HoodUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum