Bölüm 30 (Melek)

Start from the beginning
                                    

-"Yeterince sert miydi, küçük hanım?"Eli belimden yavaşca aşağı doğru kaymaya başladığında sertçe yutkundum ve yere çömelerek duvarla arasından çıktım ve yanına geçtim, sırtımı duvara yasladım. Kısa bir kahkadan sonra o da duvara bir omzunu yaslayarak bana döndü. Arkasını kontrol etti ve sonra kafasını biraz daha uzatarak Tim'e baktı.

-"Eğer beni arayacağına söz verirsen, seni arka kapıdan çıkartabilirim ?"Tekrar göz kırparak elime bir kağıt tutuşturdu. Hiç tereddüt etmeden, birasını acıklı bir ifadeyle içen Tim'e son kez bakarak kağıdı yırtacak gibi elinden aldım. Önünden kenara çekildim ve yolu göstermesini söyledim.

-"Bende öyle tahmin etmiştim !" diyerek sırıttı.Bu sırıtışı bana Trevis'i hatırlatmıştı ve az sonra gözlerimin dolduğunu hissettim, onun yanında olmak istiyordum, lanet olsun. Duraksadığımı farkeden garson aramızdaki mesafeyi kapatmak için koşarak yanıma geldi ve kolumdan tutarak beni çekiştirmeye başladı. Neden koştuğunu koridorun başına bakınca anladım. Tim geliyordu. Bizim için olmasa bile şuanda orada olması büyük risk teşkil ediyordu. Bu yüzden garsonun koşuşuna ayak uydurdum ve sonunda kendimi dışarı da buldum. Temiz havayı sigara dumanıyla dolmuş ciğerlerime çekerken son bir saatte ilk defa nefes aldığımı hissettim.

-"Gitmeyi düşünmüyorsun galiba !?" Bana şakayla karışık bağırdığın da ve tekrar koridoru işaret ettiğinde, arkama bile bakmadan binanın arkasından dolanmaya başladım. Sokağa çıktığımda binayı kendime siper edip son bir kez arkama baktım.Tim garsonla beraber sigara içiyordu.Onu böyle görmek ne kadar yıkıcı olsa da, ben Trevis'ten başkasıyla yapamazdım.Hala onlara bakarken, yine belimden iki el beni tuttuğu gibi kendine çekti.

Tim:

-"Yine terk edildim, Jack." Havaya daire şeklinde üflediğim sigara dumanına bakarken kendimden geçmiş bir halde Katya'yı düşündüğümü farkettim. Onu sevdiğimi söylediğim an, gözlerindeki ifadenin neden aşk değilde, korku olduğunu düşündüğümü farkettim.Neden benim değil de Trevis'in olduğunu, düşündüğümü farkettim.Ve yine neden ben diye düşünürken, Katya'nın kaçmasına yardım eden Jack konuşmaya başladı.

-"Takma kafana dostum. Seninde terk edilmeyeceğin zamanlar olacak. Sıkma canını." Sigarasından bir nefes aldıktan sonra burnundan verdi ve gökyüzündeki yıldızlara bakmaya başladı.

-"Bana bir cevap verecekti, neden gitmesine izin verdin, Jack?" Ben hala dumanlarımı izlerken, anında kafasını bana çevirdi ve gördün mü der gibi baktı.Yaslandığım duvardan kafamı onun olduğu tarafa çevirerek acıklı bir şekilde gülümsedim ve sigara izmaritini yere atarak ayağımla ezdikten sonra Kayta'nın kaçtığı yolda yürümeye başladım. Jack, kızların birtanesi, ukala pezevenk, her söyledığine mutlaka bir şey bulan çocuk, tek kelime laf edememişti son söylediğimden sonra. O dar ve tenha binanın arkasından Katya'nın parfüm kokusuyla beraber yürüdüm. Sokağa çıktığımda önümde yürüyen çiftin normal bir şekilde yürümediğini ve kızın adam tarafından sürüklendiğini farkettim. Kendi aralarında çözmeleri gereken bir meseledir diye başımı önüme eğerek yürümeye devam ettim.

Katya Wine :

Binanın arkasından Tim'i izlerken beni sertçe kendine çeken adam, beni duvarla arasına alıp öpmeye başlamıştı ve ben de elinden ne kadar kurtulmaya çalışsam da kendini bana bastırdığı için kurtulamamıştım. Elleri her yerdeydi.(Daha çok kalçam ve göğüslerimde) Dudakları her yerdeydi.(Daha çok boynum ve kolyemin olduğu yerde.) Ayaküstü tecavüze uğradığımı kabullenmiş, ağlamaya başlamış ve ona teslim olmuşken, boynumu dişlemek üzere olan dudaklar bir anda o koca gövdeyle birlikte yere serildi. Ne olduğunu anlamadan bir anda dizlerim beni taşımadı ve bende kendimi yerde buldum. Tam o anda karşımda beliren spor ayakkabılar beni belimden kavrayarak ayağa kaldırdı.Hala dizlerim titrese de platformların üzerinde durabilmeyi başarmıştım. Salak salak, kurtarıcıma bakıyordum. Bir anda, ne olup bittiğini anlayamamıştım.O tanıdık ela gözleri karşımda bulmayı hiç ama hiç beklemiyordum.Karşımdaki adam gömleğini çıkartırken, ağzının kenarın da sallanan sigaranın, gözlerine yükselen dumanının ardından gözlerini görmeye çalışıyordum. Bana bakmıyordu. En sonunda çıkardığı gömleğini bacaklarımı biraz olsun örtecek bir şekilde belime, gömleğin kollarından bağladı.Hala onu izliyor ve idrak etmeye çalışıyordum.Yıllar sonra neden geri dönmüştü ? Sigarasını bana uzattığında başım döner gibi oldu ve onun kaslı kollarından destek almak zorunda kaldım. Bu hareketimden sonra da geçmeyen baş dönmesiyle, yaptıklarımı hiç tasvip etmeyen bir Trevis görmüştüm ve bunu hiç beklemiyordum.

-"Trevis...." Bir anda yok oldu. Önünde durduğu binanın ve diğer binaların önüne baktım. Beni alması için yalvaracaktım, ama yoktu. Hiçbir yerde.

-"Beni unuttun mu yoksa, melek ?" Trevis'i arayan gözlerim yanımdaki kişiye odaklanınca kalbim sıkışmaya başladı, yine. Gözlerimi kapattım ve kendime gelmeye çalıştım. Bir aptallık yaparak küçük düşmek istemezdim. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

-"Ah. Seni kim unutabilir, Scott !" 3 yıl önce beni en yakın arkadaşım için terk eden adam. Şimdi karşımda durmuş ve onu unutup unutmadığımı soruyor !? O günden sonra kimseye güvenmemiştim.Ve bir daha hiç kız arkadaşım olmamıştı. Saçlarımı siyaha boyatmış ve arkadaş gruplarından hep bir adım geri durmuştum. Işıl ışıl sarı saçları, daima parlayan mavi gözleri olan derslerine önem veren, puanlarını yüksek tutmaya çalışan ve giyiniş tarzıyla okulun en beğenilen kızı olan ben, evrim geçirerek siyah saçlı, artık parlamayan ve donuk donuk bakan, ders çalışmayı bırakmış, hayattan bıkmış ve süslü püslü kıyafetleri bir kenara bırakıp siyahlara ve grilere bürünen bir kız olup çıkmıştım. Yıllar insanı nasılda değiştiriyor !

-"Değişmişsin, melek !" Beni hala şıkır şıkır, sarışın mavi gözlü, saf ve aptal olarak görmeyi bekliyor olamazdı. Beni baştan aşağı süzen gözleri çok rahatsız ediciydi. Hem bunca sene sonra neden geri dönerki bir insan ?! 'Benim gibi sevmediler mi, Scott ??!' diyesim vardı, ama demedim. Benimde bir hayatım vardı artık ve onunla uğraşacak vaktim hiç yoktu.

-"Hayat göründüğü kadar toz pembe değil, Scott !" Saçımı düzelterek birilerini arıyor gibi sokağa baktım. Gözlerim birilerini arıyordu ama kim olduğunu ben bilmiyordum.

-"Haklısın. Ee beni evine davet etmeyecek misin, melek ?" Ciddi mi diye onun o pürüzsüz, çirkin ve şeytansı yüzüne baktım. Ciddiydi. Ama beni terk ettiğini ve benim artık onu istemediğimi yani reddedildiğini anlamalıydı.Güzel bir konuşma yapacaktım ve konuşmanın etkisini arttırmak için bir elimi yanağına koyup baş parmağımla okşamaya başladım.

-"Bak, Scott. Biliyorsun seni sevmiştim ama bunun üzerinden 3 yıl geçti. 3 yıl çok uzun bir süre, birini unutup bir başkasını sevmek içinse yeterli bir süre. Bence sen ne yap biliyor musun ? Ara Monica'yı ve her ne yaptıysan özür dile. Siz birbirinize yakışıyorsunuz, Scott. Bol şans !" Lafımı bitirir bitirmez elimi çekip koşar adım ileride gördüğüm taksiye gitmeye başladım.Ardımdan bağıran Scott ise, dikkatimi çekmeyi başaramamıştı. Taksiye binince hemen evimin adresini söyledim. On dakika sonra evime geldiğimde, bütün odaların yanan ışıklarını ve içeriden gelen bangır bangır müziği yok saymaya çalışarak eve girdim.

Gördüğüm manzara karşında şaşırmamam mümkün değildi. Mutfakta bir dizi şarap, viski ve vodka şişesi, yerlerde patlamış mısır ve cips poşetleri, patlamış konfetiler, merdivenin başında hararetli bir şekilde öpüşen bir çift ve oturma takımında bir dizi orospunun arasında oturan Trevis !! Bunları görmeyi beklemiyordum. Hele ki Trevis'i sarhoş bir halde kucağındaki şarışının cüretkar, göğüs ve bacak dekoltesinin içine düşerken görmeyi hiç beklemiyordum.

LanetliWhere stories live. Discover now