GURBET

21.6K 847 2
                                    

"Ne bakıyorsun öyle.? Sanki ben dedim Azize'ye kahveleri karıştır diye. "

"Hayır o kadar insanın içinde  tuzlu kahve nasıl bana denk geldi.?"

Hala aklıma geldikçe gülüyordum. Ben bir kahkaha daha attığımda yalandan kızmıştı.

"Gülme."

Bana gülme derken oda gülümsüyordu.

"Hahahaha.Ama Zöhre Hanım'ın halini görmedin mi.? Baban kızacak diye sesini bile çıkaramadı. Kadının sinirden gözü seyirdi tüm akşam. "

O kadar çok gülmüştüm ki. Gözlerimden yaşlar geliyordu artık.

"Hem sen tuzlu kahve içmemiştin. Ona say artık."

"Ben senin elinden zehir olsa içerim hatunum."

Tam da şuraya ölebiliyoz mu.? Suratımdaki aptal gülümsemeyle ona bakıyordum. İçimdeki sevgi akarsu olmuş akıyordu.

Hatunum. Ne güzel bir kelimeydi öyle. İçinde her anlamı barındıran ama sadece o kişiye ait olduğunu hissettiren.

.....

Azize ve Fırat da birbirlerine kavuştuklarına göre üzüleceğim sıkılacağım bir şey kalmamıştı. Ah tabi Zöhre Hanım dışında. Belli ki Azize'ye çok çektirecekti. Ama bilmiyordu ki onun burada bir ablası vardı. Sahipsiz değildi Azize. Onu koruyacak savunacak bir ablası vardı.  Ve sevdiği bir adam.

Bavullarımı hazırlarken düşünüyordum.  İyi kötü bir çok anım geçmişti bu şehirde. Hey gidi Diyarbakır. Bana en büyük acıları da en büyük sevdaları da sen ögrettin.  Bazen ağlattın, bazen güldürdün. Bazen acıttın, bazen iyileştirdin.  Ve en önemlisi bana aşkı sevgiyi ögrettin.  Bana Azad'ı öğrettin.

"Hazır mısın.?"

"Evet. Çıkıyor muyuz.?"

"Evet. Gitmeden önce Fırat'ı görmem lazım."

"Peki. Bende Azize'ye veda etsem iyi olur."

"Tamam Fırat'a söyleyeyim Azize'yi alıp gelsinler."

"Olur."

Ben eşyalarımızı toplarken Azad telefonla konuşmuştu. Bu akşam İstanbul'a gidiyorduk. Azize ilk duyduğunda çok üzülmüştü. Ama sebebini bildiği için bir şey diyememişti.

Kapı çaldığında Azad kapıyı açmıştı. İçeri kol kola girmişlerdi.Azize ve Fırat kapının önündeki bavullara üzülerek baktılar.

"Keşke başka bir yolu olsaydı Abi. Gitmeniz hiç doğru gelmiyor."

"Bir süre böyle olması gerekiyor aslanın. Hem bende kafamı dinlemek istiyorum artık."

Azad bu Ağalık işlerinden çok bunalmıştı. Babasıyla kavga ettikten sonra babası ağalığı Fırat'a vermemiş, kendi üstlenmişti. Zöhre Hanım'ın istediği yine olmamıştı. Gerçi Fırat'ın da böyle bir gayesi yoktu. O annesi gibi hırslı biri değildi.

Azize bana sarıldığında göz yaşlarımız sel olmuştu.

"Seni çok özleyeceğim abla."

"Bende seni kardeşim. Bende seni."

"Arada bir gelirsiniz dimi ama.?"

"Geliriz tabi. Biz gelemezsek bile siz gelirsiniz."

"Tamam artık ayrılın sulu gözler. Ölüme gitmiyoruz sonuçta."

Azad'ın laflarıyla birbirimizden ayrıldık.

"Enişte gurbet ölümden de zor." diyen Azize'nin sildiği gözyaşları tekrar kendini belli etmişti.

Gurbet. Benim için anlamı fazla yüklü olan bir şeydi.

 ZEHRAZAD [ TAMAMLANDI ] Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang