"Sen..." derken kızın gözleri korkuyla açıldı. "Nasıl anladın?" Yarım saat önce telefonuna F diye birinden mesaj geldiğini görmüştüm, üstelik o an yaşadığı panik bir iş çevirdiğini hemen belli etmişti. "Ben Rüzgar Karahanlı'yım." dedim sadece. Furkan'ın küçük beyniyle yapmaya çalıştıklarını ben daha önce ona çoktan yapmıştım. Üstelik o hala yaptıklarımın farkında bile değildi.

Nokta'nın çıkışına doğru ilerlerken Kağan'ın ne olduğunu sormasına fırsat kalmadan çalan telefonu açmak zorunda kaldı. Dışarı çıktığımızda Kasım ayının soğuğu gecenin inine Azrail gibi dikilmişti. Kapının önüne gelen arabasının anahtarlarını almak için ondan önce davrandım. Sürücü koltuğuna geçtiğimde konuşmaya devam ediyordu. Anahtarı çevirip direksiyonu kavradığımda diğer tarafın kapısı aralandı. "Tamam tamam, sağ olasın kardeşim. Bu iyiliğini unutmam." Telefonu elinde çevirip bana döndü hemen. "Bir şey buldum bile. Babam daha dönmediği için bilgisayarına giremem şimdi ama işimize yaracak bir şey buldum bile."

"Sadede gel." Diye araya girdiğimde başını heyecanla salladı. "Kızın Furkan'la uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. Çünkü sadece okula değil İstanbul'a da yeni gelmiş ama asıl bombaya gelelim bence. Çünkü Furkan'la bir ilgisi olmadığı başından belliydi. Sevgilisi falan değil yani, gönül rahatlığıyla yatağına alabilirsin." Sinirle çenemi kavradığımda korkarak durdu. "Tamam tamam hemen sinirlenme kardeşim. Söylüyorum asıl bombayı. Kızın okuldaki dosyasında yazılı ev adresinde evi bizi o gün yakaladıkları sokağın bir arkasında olduğunu öğrendim. Ayrıca kızın polis kızı olduğunu duymuştum zaten ama bir bakalım kimin kızı?" Tek kaşımı kaldırdım. "Kimin kızıymış."

Kağan eline bir bombanın düğmesi verilmiş gibi gözlerini açtığında duyacağım şeyin hiç hoşuma gitmeyeceğini çoktan anlamıştım. "Şu seni sorguya çeken baş komiserin kızıymış. Özgür Demir'in kızı Ada Demir."

......

Kendiyle savaşan her insanın bir tarafı yaralıdır. Ya bileklerinden geçmiştir bir jilet izi ya da ruhlarından. Bu yüzden kendisiyle savaşan her insanın bir tarafı hep eksiktir.

Ben ruhumun şah damarına geçirmiştim o jileti, tıpkı babam gibi. Öldürmeye kendimle başlamıştım, öldürebilmek için.

"Rüzgar, oğlum." Tıpkı bana benzeyen gözlerinin içine baktığımda kasasından çıkardığı dosyaları çantasına yerleştirirken duraksadı ve hemen alt çekmeceyi aralayıp içinden bir silah çıkardı. "Bu yanında bulunsun. Diğer silahları adamlara ver ortadan yok etsinler." Silaha uzandım. Soğukluğu parmaklarımın arasına sızdığında tutuşumu sertleştirdim ve soğukla bir bütün haline geldim "Nereye gideceksin?" derken silahı belimin arkasına yerleştirdim. "Belli değil. İki saat içinde uçağa binip terk etmem gerekiyor ülkeyi. Burada olduğumu kanıtlayamazlarsa hiçbir şekilde suçlayamazlar beni. Kayıtlar iki gün önce Amerika'ya çıkış yaptığım yazıyorken ellerinde hiçbir delil bulunduramazlar."

"Ondan sonra?" derken tek kaşımı kaldırdım. Yüzünde tek bir mimik kıpırdamadı gözlerimin içine bakarken. Eminim ki ona ne kadar benzediğimi düşünüyordu kendi kendine. Sinan Karahanlı'nın oğlu Rüzgar Karahanlı. Etiyle kanıyla kemiğiyle onun eseri. "Ondan sonrasını sen halledeceksin." Sesi düzdü. Planını çoktan yapmıştı. İki gün önce yurt dışına gitmiş, dün gecede deniz yoluyla gizlice girmişti ülkeye. Şimdide tanıdığı birinin uçağıyla da yeniden çıkacaktı ve kendini her zamanki gibi delil yetersizliğinden temize çıkaracaktı. Ele geçirilen malları da benim bulmamı isteyecekti. Çünkü yerin üstü ona aitse altıda bana aitti. Birkaç gün önce gitmediğim için kıyameti koparan adam şimdi bana mecburdu. "Baskın beklenmedik bir şekilde gerçekleşti ama beni alt edemezler." Bakışlarındaki o kendinden emin ifade, asla sarsılmayan güçlü duruşu onun ikinci bir derisi gibi her zaman üzerindeydi. "Malların nerde olduğunu bulana kadar bekleyeceğiz." Tüm gizli dosyalarını çantasına yerleştirdikten sonra çantasını kapattı. Çantadaki otomatik kilit sesini duyduktan sonra kendi silahını yerleştirmişti beline. Bakışlarını kapıya çevirdi. Kapının ardında onun tek bir hareketini bekleyen bir ton adam vardı. "Buradaki bütün gücüm senin. Hepsi senin emrinde olacak. Benim oğlum olduğunu gösterme zamanın geldi."

Burnumdan içeri giren nefesin katran katran olup göğüs kafesimde toplandığını hissettim. Damarlarımda akan kan değil katrandı.

Burnumdan aldığım nefesi yine burnumdan verdim. Sinan Karahanlı "Senden haber bekliyorum oğlum." Diyerek odasından ayrılırken önüme bakmaya devam ettim. Onun oğlu olduğumu kanıtlamamı istiyordu. Kanıtlayacaktım. Derin bir nefes alıp önümde duran masasına sertçe tekmemi geçirdim. Masa yanındaki koltukla birlikte geriye doğru sürünürken hızla odasından ayrıldım. Kapısındaki adamlar beni gördükleri gibi hazıra geçerken sinirle çenemi sıvazladım. Hiçbirine ihtiyacım yoktu. Bugüne kadar tek başıma yürümüştüm bu karanlık yolu. Gerekirse Kağan'ı bile oyun dışı ederdim. Gitmeden önce peşime takılmasınlar diye kapının önünde durdum. "Benden haber gelmeyene kadar hiç kimse hiçbir şey yapmayacak." Derken tek tek hepsinin üzerinde göz gezdirdim. Hepsinin ağzından dökülen aynı cümleydi. "Siz nasıl emrederseniz Rüzgar Bey."

Adımları merdivenlere yönelttim. Hızla şirketi terk ederken kapıya gelen arabaya binip gaza yüklendim. Güneş batmak üzereydi ve hava hala soğuktu. Yarım saat sonra evin önünde durduğumda karanlık yavaştan sinmişti. Kapıyı itekleyip kendimi dışarı attıktan sonra kapıyı sertçe kapattım. Ev günlerdir gelmediğim için temizlikçinin bıraktığı haldeydi. Montumu çıkarıp koltuğun üzerine attım. Işıkları açma gereği duymadan yukarı çıkan merdivenlere yönelirken telefonum çalmaya başlamıştı. Tekrara düşen aramayla telefonu cebimden çıkardım. Arayan Emirdi. Direk meşgule atarken odanın kapısını araladım. Polisin kızına bugün yaptıklarım yüzünden daha beni sorguya çekmemişti. Kızın peşinde dolanmayı bırakmış olacak ki benden hesap sormayı yeni aklına getirmişti. Telefon yine çalsa da yeniden meşgule bırakıp yatağın üzerine fırlattım. Emir gereksiz sözlerini söylemek için biraz daha bekleyecekti. Dolaptan bir havlu çıkarıp banyonun kapısını aralarken diğer elimle üzerimdeki tişörtü çıkarmak için enseme doğru uzandım. Tişörtün yaka kısmını yakalayıp başımdan çıkarmak için hamle yaparken ön tarafındaki yırtığa gözüm çarptığında birkaç saniye durdum. Polisin kızı ellerimin arasında debelenirken yırtmış olmalıydı. Başımı iki yana sallayıp tişörtü üzerimden çekip çıkardım. Babası onu önüme atarken ne düşünüyordu acaba?

Polisin kızı. Korkuyla titreyen gözleri göz kapaklarımın önüne düşerken soğuk suyun altına girdim. Suyun sesinden başka ses yoktu. Ta ki gözleri gibi sesi de kendini hatırlatmadan öncesine kadar. "İçindeki o cehennemde yanan tek kişi inan ben olmayacağım." Demişti, Adacık. Sesi beynimin içinde durmadan yankılanırken alnımı mermere yasladım. Su ensemden aşağı dökülmeye başladığında iki elimi mermer duvara bastırdım. Ciğerlerim temiz bir nefesin açlığıyla çırpınırken burnumdan içeri giren tek şey ölüm kokusuydu.



ZİFİRİजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें