Zifiri 6 | Kül

243K 9.9K 1.4K
                                    


Bölüm 6 : Kül

Bazı yaraların kabuğu yoktu. Sabahı olmayan geceler gibi. Umudunu kaybetmiş bir çocuk gibi.

Karanlığa mahkum olan bir adamın, ışığı sönmüş gözlerinde vicdan aramak gibi.

İçimdeki Ada çektiğim acı karşısında veryansın bir çığlık attığında kalbimdeki tüm pencerelerin camları aşağı indi. 'Çocukların umudu nasıl olmaz?'

Önce hayatları alınırdı bazılarının, sonra hayalleri. Onlarda umutlarını da ruhları gibi kaybettiklerinin yanına gömerlerdi. O yarayla yaşamaktansa, öldürürlerdi içlerinde kaybetmekten korktukları her şeyi. Onların aksine ben içimde gömemediğim umutlarım yüzünden iyileşmeyen bir ton yarayla yaşıyordum. Benim hala kaybetmekten korktuğum parçalarım vardı. Babam vardı, önemsiz hayallerim vardı ve beni hala ayakta tutan umutlarım vardı.

Ayaklarım Rüzgar Karahanlı'nın tuzağına takıldı. Dibinde nefes almaya çalıştığım uçurumun ucunda baş aşağı sallanan sadece ben değildim. Uçurumun ucunda sallanan umudumun katili de Rüzgar Karahanlı'ydı ama aynı anda yaşamak için tutmaya çalıştığım ellerin sahibi de oydu. Sanki beni iten o değilmiş gibi. "Neden lan, neden?" diye kükrediğinde tüm düşüncelerimi yetirmiştim. Bir elimi göğsüne doğru kaydırdım ama onu itmeye güç bulamadım. Sol elim sol göğsüne yaslandığında orada atan tek şeyin bir organdan farksız olduğunu daha iyi anlamıştım. Kalbi vardı ama kalbi yoktu. Şuuru gitmiş göz bebekleri ellerime kaydığında dişlerinin arasından tısladı. "Neden?" diye soluduğunda ne o bunun nedenini biliyordu ne ben.

Her şeyin bir tesadüf olduğuna onu nasıl inandırabilirdim ki? Babam da bende gün onlara tesadüfen denk gelmiştik. Üstelik babam Rüzgar'ı nereden tanıyacaktı? Babam Rüzgar'dan neyin intikamını alacaktı? "Bilmiyorum." Göğsünü döven kalbinde vicdanını aradım, olmadığını bile bile yokladım kalbinin soğuk ceplerini. Niye bu kadar acımazsızdı. Dolmuş göz bebeklerimi yumduğumda "Bilmiyorum." Diye fısıldadım. "Rüz-" kalbinin sesi avucumun içinde yankılanıyordu. "Rüzgar."

"Neden polisin kızı, neden? Söyle bana, neden buradasın?" Gözlerimden düşen yaşlarla beraber başımı iki yana sallamaya yeltendim, onu inandığı saçma düşüncelerden kurtarmak imkansızdı.

"Ada." Dedi kapının ardından bir ses, Rüzgar yüzünü kapıya çevirmeden gözleri anlık gidip geldi kapının ardındaki sese. "Ada?" kapının kolu aşağı indi ama kilitli olduğu için açılmamıştı. "Ada, orada mısın? Kapıyı kim kilitledi?" Gözlerimi Rüzgar'a dikerek, demir kadar sert olan ifadesine acı dolu bir ifadeyle baktım. Susmamı emrediyordu gözleri, fısıltımın bile felaketim olacağını bağırıyordu hiç konuşmadan. Onu dinledim ve hiç konuşmadım ama ayağımı hemen yanımda duran çöp kutusuna yöneltirken beni engelleyecek hiçbir gücü yoktu. Çöp kutusu ayağımın darbesiyle devrilirken Gamze'ye istediği işreti verdim. "Sen-" derken kaşlarının arasındaki köprüde yıkıldı. Çöp kutusu tuvalet kabinlerine doğru yuvarlanırken Gamze "Ada, iyi misin?" diye telaşla bağırmaya başlamıştı. Kapıyı açamayacağını anladığında "Hemen yardım çağırıp, geliyorum." Dediğini duydum. "Hemen geliyorum, tamam mı? Hemen geliyorum."

Rüzgar bu yaptığımdan kesinlikle hoşlanmazken yüzümü yüzene kaldırdım. Dudaklarından verdiği sıcak nefesi yüzümde hissedeceğim kadar yakınındaydım artık. "Kurtulacağını mı sanıyorsun Adacık." Dedi. "İstesem seni tüm okulu da yakarım." Derken kötülüğün tohumlarını ektiği sesi asla titrememişti. "İlk saniyede küle çevirmiştim seni o cehennemde." O sırada kapı yeniden vurulmaya başlandı ama bu sefer Gamze'nin değil Emir'in sesini duydum. "Ada?"

"Rüzgar da orada olabilir." Dedi Gamze sanki hissetmiş gibi. "Rüzgar Ada'ya neden bir şey yapsın?" diye sordu Emir anlam veremeyerek, daha birkaç dakika önce birbirimizi tanımadığımızı düşünerek tanıştırmıştı beni Rüzgar Karahanı'yla. Gamze aceleyle birkaç kelime sarf edip Emir'e bir şey yapması için uyardı. Okulun ilk günü tartıştığımızı söylemişti, birbirimizden nefret ettiğimizi. "Allah kahretsin, neden bana bir şey söylemedi. Rüzgar?" diye bağırdı Emir, cevap alamayınca daha yüksek sesle bağırdı. "Rüzgar, sakın..."

Rüzgar Emir'in sesini duyduğunda küfür ederek karşılık verdi. "Siktir git Emir."

"Rüzgar sakın o kıza bir şey yapma, sakın." Kapı kuvvetle vurulmaya başladığında, Rüzgar yalnızca bana odaklandı. Aramıza duvar gibi ördüğü ifadesiz yüzüne, kaşının altındaki ufak yaraya kaldırdım gözlerimi. Gözlerini kapattı, Çok ama çok küçük bir yaraydı. Belki zamanında çok büyüktü ama şu an kapanmış ve geriye de iki dikiş izi kalmıştı. Kirpiklerini yeniden araladığında gözlerindeki cehennemin yerini zehirli bir orman almıştı. İşret parmağını dudağımın kenarında varla yok arasında bir kuvvetle hissettim. "Dudağının kenarına bir ceset bıraktım bu gün polisin kızı." Dudağımın kenarına kibrit çakmış gibi hissettiğimde boğazımdaki kuvvet yavaşça azaldı. "Seni öldürmedim ama sende çok şey öldüreceğim." Önce eli kaydı belimden daha sonra parmağını çekti ölmem için bastırdığı noktadan. Bedenim cansız bir beden gibi duvardan kayarak yere çöktüğünde içime ördüğüm duvarların tuğlaları tek tek kendi içine devrilmeye başladı. Tek bir soluğun açlığıyla kıvranan ciğerlerimin acısını hissettiğimde, kısık, güçsüz bir nefes çektim içime. Tırnaklarımı tişörtüne geçirdiğim için göğsü benimle birlikte yere doğru bükülmüştü. Karanlık gölgesi üzerime döküldüğünde aldığım kısık nefeslerin içine kokusu karıştı. "Seni öldürmedim sanma polisin kızı, benimle birlikte sende her gün ölmek için yalvaracaksın."

Yaşadığımı mı sanıyordu?

Yorgun bakışlarımı, yüzüme düşen saçlarım arasından gözlerine kaldırdığımda kapı açılmak üzereydi. Tüm gücümle konuşmaya çalıştım. Sesimi biri bıçaklamış gibi yarıklarla doluydu. "Senden korkmuyorum Rüzgar Karahanlı." Dedim intikam dolu bir sesle ama kendimi bu kadar güçsüz hissetmemiştim bu güne kadar. "Kendini sakladığın karanlık benim değil senin sonun olacak. İçindeki o cehennemde yanan tek kişi inan ki ben olmayacağım."

Bunu neye güvenerek söylediğimi bilmiyordum ama adalet er ya da geç ona da uğrayacaktı. O da benim canımı yaktığı kadar yanacaktı. Sessizliğimiz sözsüz bir yemin içti o an. Sessizlik büyüdü, büyüdü, büyüdü. Sessizliğin çığı üzerimize düşmek üzereyken konuştu, o çığı içindeki yangında eritmiş gibi. Çığın kaynarken attığı çığlıkların sessini hissedebiliyordum. " Kül olmuş birini yeniden yakamazsın."

Kapı açıldı, Emir ve Gamze içeri dalarken ellerim göğsünden aşağı kaydı. Gözlerimin içine son kez baktığında, renkli gözlerinin ortasında kara bir kuyu vardı. İçine düşen her şeyi yutan dipsiz, zifiri kör bir kuyu.

Bir güç ikimiz arasına girerek onu göğsünden ittiğinde başka birinin bana sıkıca sarıldığını hissettim. "Ne yaptın?" demişti Emir korkuyla. "Ne yaptın lan kıza?"

"Hiçbir şey." Derken telefonumu yere doğru fırlatmıştı. Her parçası bir tarafa savrulan telefonumun sesini onun sesi bastırdı. "Şimdilik."

Emir'den tek bir hareketle kurtulduğunda, gözlerim içine son kez baktı. Sonu yoktu, Onun öfkesinin de nefretinin de bir sonu yoktu, olmayacaktı. Kapıyı öfkeyle çarpıp çıkarken hıçkırarak ellerimle yüzümü bastırdım. "Bir şey yapmadı değil mi?" diye sordu Gamze bana daha sıkı sarılırken. Emir'de giden arkadaşının ardından sinirle bağırdıktan sonra pes ederek bana doğru eğildi. Bir yerimde hasar arar gibi baktı ama arkadaşının verdiği hasar gözleriyle görebileceği bir yerde değildi. Göz yaşlarım şiddete akmaya devam ettiğinde içimde bir şeyler eğilip büküldü. Rüzgar'ın hırsı paslı bir demir gibiydi. Sorun ne kadar derine battığı değil, pasın beni çok geçmeden zehirlemeye başlayacak olmasıydı.

ZİFİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin