i » just an ordinary day?

3.5K 237 31
                                    

1. BÖLÜM (SIRADAN BİR GÜN?)

-HYEJEONG-

"Hyejeong uyan artık okula geç kalacaksın!"

Her sabah olduğu gibi güne babamın sesiyle uyanırken yatağımın içinde bir sağa bir sola döndüm. 

"Ahh çok hastayım. Bugün okula gitmesem olmaz mı?"

Babamın odama geldiğini görür görmez yüzümü acı çekiyormuşum gibi bir ifadeye soktum. Fakat babam kapıma yaslanıp "Bu numarayı yapmaktan hiç bıkmayacak mısın? " diye sorduğunda yüzüm hemen eski haline döndü. 

"Şansımı denemek istemiştim."

"Bir gün gerçekten hasta olacaksın ama o gün sana inanmayacağım."

Babam "Hazırlanman için beş dakikan var." diyerek odamdan çıktığında kafamı yastığa gömüp "İstemiyorum! Okula gitmek istemiyorum işte." diye söylendim fakat duymadığına emindim. Nasılsa bu lafları her gün duyuyordu, artık alışmıştı. Ancak ben alışamamıştım... Okuluma, yeni hayatıma, kısacası hiçbir şeye alışamamıştım. Küçüklüğümden beri Busan'da oturuyorduk. Günün birinde babamın eskisine nazaran daha yüksek maaşlı bir iş bulmasıyla Seul'e yerleşmiştik. Seul'e geleli yaklaşık beş ay oluyordu ve evet hala okuluma alışamamıştım, hatta tek bir arkadaş bile edinememiştim. Sınıfımdaki öğrenciler sürekli olarak birilerini aşağılama eğilimindelerdi ve tabi ki o 'birileri' kategorisine ben de giriyordum. 

Her gün zorbalara karşı çıkacak kadar güçlü biri değildim bu yüzden bana karşı yapılan her şeye sessiz kalıyordum, bir gün bu duruma son verirler umuduyla... Ancak onların durmaya niyeti yoktu. Her gün bana ya da başkalarına dalaşmaktan bıkmıyorlardı. Onlar yüzünden kendimi değersiz hissediyordum -ki bu doğruydu, değersizdim. Öz annem bile beni terketmişti.  Onun yüzünü bir kez olsun görmemiş, sesini duymamıştım. Artık benden nasıl nefret ettiyse beni doğurur doğurmaz terketmişti. Hal böyleyken kimsenin çıkıp bana değer vermesini beklemiyordum zaten. Kimseyi beni dışladığı için suçlayacak değildim. 

Hayattaki tek varlığım babamdı. Zaten okulumdaki zorbalara her gün katlanmamın sebebi de oydu. Babam saatlerce okul arkadaşlarımdan daha beter bir patronla çalışırken bu durumdan bir kez olsun şikayetçi olmuyordu. Çünkü daha iyi şartlarda yaşayabilmemiz için o işe ihtiyacı olduğunu biliyordu. İşin doğrusu, maddi durumumuz hiçbir zaman iyi olmamıştı. Busan'dayken şu anki evimizin yarısı kadar bir evde oturuyorduk ve o küçücük evi bile ısıtacak paramız yoktu. Buraya taşınmamızla sonunda kışı hasta olmadan geçirmeye başlamıştık. Durumumuz biraz olsun düzelmişti ve babamın sırf anlayışsız bir patron yüzünden yeniden eski halimize dönmek istemediğine adım gibi emindim. Bu nedenle işinden dert yanmıyor aksine minnet duyuyordu. Bu yüzden benim de okulumdakilerden şikayetçi olmaya hakkım yoktu. Tek istediğim herhangi bir olaya karışmadan bir an önce liseden mezun olmak ve o zorbalardan kurtulmaktı.

"Jeongie!"

Babamın sesini işitince oflayarak yatağımdan kalktım ve hazırlanmaya başladım. Yüzümü yıkadıktan sonra her akşam önceden ütülediğim askıda asılı duran üniformamı giydim ve aynanın karşısına geçip üzerinde çok uğraşmadan saçımı at kuyruğu yaptım.

Odamdan çıktığımda babam girişteki aynanın önünde dikilmiş kravatını bağlamaya çalışıyordu. Ayakkabılarımı giydiğimi görünce duraksayıp "Kahvaltı etmeyecek misin?" diye sordu.

"Aç değilim."

"Olmaz öyle şey kahvaltı en önemli öğün. Gel bakalım." diyerek beni mutfağa doğru çekiştirirken ayakkabılarım salonun orta yerine fırlamıştı ancak o buna aldırış etmiş gibi görünmüyordu.

Melez ϟ KampıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin