11; Lumos, Silencio, Tergeo

5K 257 142
                                    

Uyarı: Smut (blowjob).









James radyobaşına bağırdı. "Dur dur dur– geri git. Heh! Bu kalsın. Şu muggle grubu Kiwi'nin yeni şarkısı."

"Queen değil miydi–"

"...ve kötü hatalar, birkaç tane yaptım..."

Kovalayıcı Debbie Muntz lafını bitiremeden, James'le birlikte herkes şarkıya bozukdüzen eşlik etmeye başladı. Gryffindor Ortak Salonu haftalardır bu kadar kalabalık olmamıştı, neredeyse tüm öğrenciler ilk Quidditch zaferini kutlamak adına buradaydı. Bugünkü ilk maçında kazanmıştı Gryffindor. Hufflepuff çok iyi oynasa da, talihsiz sakatlıkların etkisiyle mağlup olmuştu. Şu an epey keyifli olan James, çekişmeli geçen maç sırasında takıma çılgınlar gibi bağırıp durmuştu. Kısık sesini önemsemeden de bağırmaya devam ediyordu.

"Payıma düşeni aldım, yüzüme tekme yedim, ama ayakta kaldım..."

Sirius koltuktaydı. Her kasının ağrımasına rağmen onun da keyfi yerindeydi, iyi oynamıştı. Şeffaf olmayan şişesinden bira yudumlurken insanlar gelip omzunu pat patlıyor, tebrik ediyordu. Çok fena kalabalıktı salon. O da usul usul etrafı izliyordu. Aslında, birini arıyordu.

"Ve daha ileri gitmek istiyoruz, daha ileri, daha ileri..." Ayaktaki grup nakarata hazırlanıp omuz omuza durdu. "Biz, şampiyonuz, arkadaşlarım..." Teknik olarak henüz şampiyon falan olmasalar da şarkının etkisiyle acayip havaya girmişti herkes. Sirius şişesini havaya kaldırıp ritmle salladı.

"Ve sonuna kadar savaşmaya devam edeceğiz... Biz, şampiyonuz, biz, şampiyonuz..." Ortak salon adeta yıkılıyordu.

Odadaki mini-parti başladığından beri göremediği Remus'u en sonunda buldu Sirius. Odanın diğer ucunda, tam karşısındaydı. Vurucu Richie ve sınıftan Esmé'nin arasında oturuyordu. Bacakları iki yana açılmıştı, hâlâ okul gömleğini giyiyordu ve sıcaktan olsa gerek, gömleğinin üstten dört düğmesi açıktı.

Sirius boğazını temizledi. "Hey, millet! Gelecek hafta hepinize birer Kaymakbirası ısmarlıyorum. Üç Süpürge'den." Beklediği üzere tezahüratlar ve alkışlar yükseldi, ama daha az umursayamazdı. Biralar da umrunda değildi. Duyurusuyla Esmé ile sohbetini kesen Remus, artık ona bakıyordu. Oğlanın dikkatini kaybetmemek için gözünü bile kırpmadı Sirius.

Dolunay gerçekleşeli bir hafta oluyordu. İyi dönüşümlerden biriydi, yine de Remus iki gün dinlenmek zorunda kalmıştı. Yatakhaneye döndüğündeyse, bir türlü yalnız kalamamışlardı. James ve Peter her an yanlarındaydı.

Sirius yiyişme seanslarına son vermişti. Sonuçta Remus'la bir anlaşma yapmışlardı değil mi? Sadakatsiz olmak istemezdi. Esasen epey komikti bu düşüncesi, çünkü Remus'la hiçbir şey yaptıkları yoktu. Bahsetmemişlerdi bile. Belki de oğlan Sirius'la gırgır geçmişti.

Hayır, hayır. Konu hakkında konuşmamışlardı, yine de Sirius ortada bir şakanın olmadığını biliyordu. Biliyordu, çünkü Remus'un bakışlarından, tavırlarından anlayabiliyordu. Sessizce söz veriyordu sanki. Bir şey vardı. Güvence veren bir şey. En küçük hareketi bile temin ediciydi; daha fazlasının olacağının mesajını verir gibiydi.

Sirius sabırlı bir insan değildi. Gün geçtikçe, sabrı normal bir insanınkinden beş kat daha çabuk tükeniyordu.

Geceler en kötüsüydü.

Remus iki metre yanındaydı. İki metre. O bu kadar dibindeyken yorganına sarılmak istemiyordu ya. Her gece burukça uykuya dalmaktan usanmıştı. Temasa ihtiyacı vardı. Lanet olası temasa ihtiyacı vardı.

Ay Işığı | WolfstarWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu