7; Sirius

3.4K 290 123
                                    


Sirius üç bardak kaymakbirasından sonra Hogwarts'a giden yolu hızlı adımlarla aştı. Üç Süpürge'den daha çabuk kalkmadığı için kendine kızdı. Ellington'da bir saldırı olacaktı. Bunu önlemeliydi. Önleyecekti.

Kalenin kapısından rüzgâr gibi geçti. Merdivene ayağını koymadan durdu. Ne yapacaktı ki? Nereye gidecekti? Dumbledore'a mı söylemeliydi? McGonagall'a? Derin nefesler alıp verdi. Belki Aylak'ı bulsa mantıklı bir karar verebilirlerdi. Evet. İçgüdüsel olarak ortak salona gitti. İçtiği kaymakbiraları sağolsun midesi çalkalanıp duruyordu. Girişe geldiğinde Şişman Hanım gereksiz yere onu azarladı. Salonda birinci ve ikinci sınıflar vardı, herkes Hogsmeade'deydi anlaşılan. Kaşlarını çatarak yatakhaneye fırladı, orası da bomboştu. Herkes hangi cehennemdeydi? Püfleyerek volta atarken aklına Çapulcu Haritası geldi ve onu aramaya koyuldu. Her zaman koydukları ikinci çekmeceye baktı. Yoktu. Odanın altını üstüne getirdi, yatakların altına bile baktı ama lanet parşömen hiçbir yerde yoktu.

Ona kim beddua ettiyse bayağı sağlam etmişti. Yukarıya bakıp kendince bir yerlerden yardım istedi.

Beş dakika sonra yatakhaneyi terk edip McGonagall'ın ofisine ilerledi. Kapının önünde durdu. Tıkladı, cevap gelmedi. Açmayı denedi, kilitliydi.

"Alohomora."

Tabii ki kapı bu basit büyüyle açılmadı ama denemesi lazımdı. Yani, gene ortada kalmıştı.

Evrene orta parmağını gönderip kapının ağzına yerleşti. James Lily'leydi, Peter hastaydı ve Remus tanrı bilir neredeydi. Profesörü beklemekten başka çaresi kalmamıştı.

***

"Bay Black? Kapımın ağzında ne yapıyorsunuz?"

McGonagall'ın sesiyle ayıldı. Yine kaymakbiraları sağolsun, içi geçmişti herhalde. Yüzünü ovalayıp ayağa kalktı.

"Sonunda, profesör! Ofisinizin yolunu unuttunuz sandım. Ah, popom uyuşmuş," acıyla değerli poposunu tuttu. McGonagall'ın o an ki bakışları tablo yaptırmaya layıktı.

"Ofisimin yolu gayet de aklımda, Bay Black–" sözü nefes nefese yanlarında beliren Aylak'la yarım kaldı. Saçları dağılmıştı ve uzun bir süre koşmuş gibi gözüküyordu. Elinde Çapulcu Haritası vardı.

Sirius Remus'a baktı ve Ellington'u kast ederek, "İdrak etmesi uzun sürdü değil mi? Benim de."

"Burada neler oluyor?" Profesör her an sabrı taşacakmışçasına sordu. Oysa Sirius profesörün bundan çok daha sabırlı olduğunu biliyordu, daha önce Çapulcular'la onlarca kez daha zorlu durumlarda başa çıkmıştı. Bu yüzden sakince açıkladı.

"Profesör, size söyleyecek çok önemli bir şeyimiz var. Çok, ama çok acil."

Sessizlik olunca Sirius yardım istercesine Remus'a baktı.

"Tabi vaktiniz varsa." diye kibarca sordu Remus.

Sirius bağırarak katıldı, "Tabi vaktiniz varsa?"

Profesör asasının bir hareketiyle kapıyı açıp arkasından içeri girmelerine izin verdi. Sirius kurabiye kokusunu alır almaz rahatladı.

***

McGonagall'ın gerekeni yapacağını söylemesinin üzerinden on gün geçmişti.

("Gerekeni yapacağım."

"Profesör anlamıyorsunuz, birinci el kaynaktan bilgi, bize inanmalısınız-"

"Gerekeni yapacağım, Bay Black.")

Sirius biraz geç anlasa da McGonagall dediğini yapmıştı. Saldırı engellenmişti. Dumbledore icabına bakmıştı.

Gelecek Postası'nda asla Ellington'da yaşamını kaybeden insanların haberi çıkmadı, İsmi-Lazım-Değil'in lokasyonu da oradan uzak kaldı. Sirius nasıl engellendiğini bilmiyordu ama işin içinde Dumbledore varsa eğer, olay bitmiştir. İşte bu yüzden saldırı gününe kadar kaygılı, sonrasındaysa neşeli ve güzel bir hafta olmuştu.

Ay Işığı | WolfstarWhere stories live. Discover now