"BENİ ÖLDÜRMEK İSTER MİSİN?"

1.8K 64 82
                                    

Uyandığımda kendimi elim kolum bağlı bir şekilde salonda buldum. Etrafa baktım kimse yoktu. Belki de uyuyordur. Hah telefonum. Şarjı yok.

- Shh!

Ne? Konuşmuyordum ki.

- Düşüncelerin beni rahatsız ediyor. O yüzden sus.

- Bak beni bırak kimseye birşey demem. Senin yüzünü zaten görmedim. Gerçekten sesini de duymadım.

Yaklaşıyor. Hayır. Sadece gözlerimi kapatmalıyım.

- Gözlerini açabilirsin.

- Hayır.

- Aç dedim.

Ne? Neden bana yüzünü gösterdi. Yoksa.. zaten öleceğim için mi?

- Buradan gitmek istiyor musun?

Kibar davran.

- Hayır o-oppa. Ben senden korkmuyorum.

- Benden korktuğunu çok belli ediyorsun.

- Hah. Sonuçta beni kaçırdın değil mi? Azıcık da olsa korkmalıyım.

- Seni sevdim. Sen farklısın.

Acaba kaç kişiyi öldürdü? Kendine gel Yoona. Sadece kibar davran.

- Eğer kaçmaya çalışmazsan ipleri çözerim.

- T-Tamam.

Oh. En azından bunu başardım.

- Ne zaman farkedeceksin bilmiyorum ama ağlıyorsun.

Biliyorum. Kendimi hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor tutuyorum.

- Öyle mi hiç farketmemişim.

- Bana şarkı söyler misin?

- Neden?

- Çünkü kabus görmememi sağlayan tek şey bu.

- Peki.

Ağzımdan çıkan melodiyi isteksiz bir şekilde söylüyordum.

- Biraz daha sesli söyle.

...

Uyudu galiba.

(Sessizce) - Oppa~

Uyumuş. İşte tam zamanı kaçmanın. Tam kalkacaktım ki kolumu tuttuğunu gördüm.

- Ben hala uyumadım. Sana bir seçenek sunacağım.

- Ne seçeneği? Ben sadece tuvalete gidecektim.

Oturdum. Bana yaklaşıyordu. Gözlerimi kapadım.

TAK!

Birşey yere düştü. Gözümü açtığımda karşımda bir bıçak vardı. Herhalde benden kendimi öldürmemi isteyecek... O sırada o kelimeleri duydum.

- Beni öldürmek ister misin?

O sırada aklımda bir sürü düşünce vardı. Ben bir katili öldürmüş olsam bile bende katil olacaktım. Eğer öldürmezsem o beni öldürecek. Bu yüzden bıçağı aldım. Elime aldığımda bir şey yapmasını bekledim. Belki beni durdurmasını istedim. O sadede yüzüme bakıyordu ve gülümsüyordu. O sırada gerçekten hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bıçağı ona doğru tuttum ama yinede hiçbir şey yapamadım. Sadece ağlıyordum. Bıçağı indirdim.

- Neden?

- Ben senin gibi değilim.

- Ölmekten korkmuyor musun?

- Hayır.

Adam bıçağı Yoona'nın boynuna tutar.

Allah belamı vereydi de demeyeydim.

- Titremen korktuğuna işaret. Herkes ölmekten korkar.

- Tamam Oppa artık indir lütfen.

- Seni öldürmeyeceğimi nereden çıkardın.

- Ama sende bir karar ver kalp krizi geçireceğim.

- Peki.

Ne olur öldürme. Biri yok mu? Yardım edin.

- Ben daha kararımı söylemedim.

- Şimdi beni kaçırdıysan mutlaka beni öldüreceksindir.

- Ben seni kaçırmadım sadece bağladım.

- Olabilir o da birşey.

- Sonra açtım.

- Oppa öldür beni de bitsin bu işkence.

- Korksan bile bana oppa diyorsun. Sen gerçekten farklı bir kurbansın. Sen sadece bana şarkı söylemeye devam et. Sonra ölürsün.

Offff. Halka şarkı diyor. Beni deli etti.

...

Bu sefer gerçekten uyudu. Bu sefer o bıçağı ona saplayacağım. Ve gerçekten sapladım. Kaçabilirim şimdi. Ne? Ne düşünüyorum ben. Geberirse gebersin. Kan kaybından ölür artık. Ben ne yapabilirim? Hayır hayır hayır. Geri dönmek yok... Ambulans çağıracak bir telefonum yok. Gerçi taksi çağıracak telefon da yok. Poliste. Ve şanstır ki Shin Woo'nun evi müstakil ve etrafında başka ev yok. Ben niye buraya geldim? Neden geldim? Kapının önünden ilerleyeyim bari. O ses ne acaba? Uyandı mı ki? En iyisi hızlıca gideyim. Ah!!

- Sen şarkını bitirmeden nereye gidiyorsun?

Eli ağzımdayken hiç bir şekilde bağıramıyordum. Aklıma sadece elini ısırıp kaçmak geldi. Yaptım da. Garip olan şey ise ben kaçarken onun sadece arkamdan gülümsemesi. O karanlıkta beni en çok korkutan onun insanın içini soğutan gülümsemesi. Kaçmaya devam ediyordum. O sırada arkamdan bir ses duydum.

- Bu şarkının devamını dinleyeceğim.

Gerçekten çok korktum. Tek yaptığım şey koşmak ve ağlamaktı. En sonunda bir ev buldum. Lambaları hala yanıyordu. O da bir müstakil evdi. Kapılarını çaldım. Kimse kapıyı açmadı. En sonunda lütfen yardım edin diye yalvardım. Kapı açıldı. Karşıma genç bir oğlan çıktı ve yaşlı bir kadın. Beni içeri aldılar. Sadece 1 günlüğüne orada kalmak için izin istedim. Sağ olsunlar bana bir oda ve üst verdiler. Ayrıca telefonumu şarj ettim. Odama gittim. Yatakta sadece oturdum. Olanları düşündüm. O korkuyu hala üzerimden atamamıştım ve.. ve o gülümsemesi hiç bir zaman aklımdan çıkmıyordu. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Tam uyumaya karar vermiştim ki sabah olduğunu anladım. Okul çantamı, telefonumu ve üstümü alıp evden çıktım. Daha kimse uyanmamıştı çünkü bugün pazardı. Ve ben hafta sonu bile okula gidiyordum. Artık hiçbir şeye laf etmeyeceğim. Annemi bile sevmeyi düşünüyorum. O an öleceğimi düşündüğümde annem aklımdan geçti. Gerçekten onu bile özledim. Okulu bile. Yolu bilmesem bile düz bir şekilde ilerliyordum. Sonra bir market gördüm ve yiyecek birşeyler aldım. En sonunda yoldan geçen bir taksi gördüm. Allah'tan evin adresini biliyordum. Evin önünde indim. Eve gidince annem kahvaltı yapıyordu.

- Yoona dün neredeydin? Shin Woo'ya da sana da ulaşılamıyordu.

Anneme söylersem şimdi bir saat benle konuşacak. En iyisi söylememek.

- Sadece buraya gelirken başım döndü düştüm. Shin Woo beni hastaneye götürdü. Bende hastaneden yeni çıktım işte.

- Öhöm.. iyi misin bari şimdi.

Annem ilk defa bana böyle bir soru sormuştu. Gerçekten çok mutlu olmuştum.

- Yani iyi sayılırım. S- sağ ol sorduğun için.

- Okulların kapanmasına 1 ay var. Seni özel bir üniversiteye göndereceğim için gitmene gerek okula.

Gerçekten herhalde bugün en güzel gün.

- Gerçekten mi?

Çok şaşırmıştım annem ilk defa gülümsedi. Bu gülümseme o kadar sıcaktı ki aniden refleks olarak anneme sarıldım. Annem bu sefer sesli bir biçimde güldü. Hemen odama geçtim. Bu arada acaba Shin Woo ölmüş müydü? Bir an kendimden korktum. Çünkü aklımdan umrunda değil kelimesi geçti. Sonuçta o benim en iyi arkadaşım. Onu aradım ama açmadı. Ben 2 defa daha aradıktan sonra bir daha aramadım. Ve uyudum.
...

KATİL KİM? Where stories live. Discover now