18.BÖLÜM

6.3K 801 81
                                    

"Biz yaşamın bekçileriydik

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Biz yaşamın bekçileriydik...! Ölümü bedene giydirmek değildi bizim görevimiz! Ellerimiz, bembeyazdı... Kan kokmazdık, kokamazdık! Zaten 'Katil' sıfatı en çok da bize uzak değil miydi...?"

Muhafız emri okuduktan sonra kürsüden inmişti. Erbatur bir süre zevkle kalpleri atmayı unutmuş olan, bizi süzdükten sonra ayağa kalkmıştı. Ağır ağır kürsünün önüne geldikten sonra, zehirli gözleriyle tek tek hepimizin nabzını ölçmüştü. Gözleri bilhassa benim gözlerimde oyalanmıştı. Bakışlarıyla adeta bu infazı benim gerçekleştirmemi istediğini vurguluyordu. Benim planımla beni vurmak istiyordu. Katil dediklerim, ellerindeki kanı bana da bulaştırmak istiyordu...

Dolan gözlerim, kanlı yaşları içine akıtıyordu. Kaybetmiştim. Oyunu, kaybetmiştim! Şu dakikadan sonra yapabileceğim tek şey: Üç arkadaşımı koruyup kanın onlara da bulaşmasına izin vermemekti. Avucumu acımasını umursamadan daha çok sıktım. Kaskatı kesilmişken, hareket edemiyorken, bir mucize olsun istiyordum. Tam da şu anda, daha önce hiç olmadığı kadar çok ihtiyacım varken, bir mucize olsun istiyordum. Buradan, bu andan kurtulabilmek için, kurtulabilmemiz için bir mucize bekliyordum...

-Evet! 7. Kuşak As' lar! Emrimizi duydunuz. Bundan böyle infaz kararlarını halkın gözleri önünde bizzat 'SİZ' uygulayacaksınız! Hiçbirimizden ses çıkmıyordu. Kalplerimiz hala atmıyor, nefes dahi alamıyorduk...! Erbatur' sa, kanayan kalplerimizi kızgın bir bıçak misali sözleriyle deşmeye devam etti:

-Şimdi içinizden hanginiz bu iş için gönüllüyse bir adım öne çıksın! Bu sözleri gözlerimin içine bakarak söylemişti! Beni halkın gözüne eli kanlı bir katil olarak göstermekte kararlıydı! Dünkü o pis kahkahası kulaklarımda yeniden yankılandığında, onun ne denli hain ve kurnaz olduğunu sert bir şekilde bir kez daha anlamıştım. Bir damla yanağımdan aşağı kayarken, bunu yapamayacağımdan emindim! Hatta bundan sonra bulunduğum yerden hareket dahi edemeyecek gibi hissediyordum. Adeta kelimeleriyle çivilemişti beni olduğum yere! Ama yapmam gereken şimdi bir adım öne çıkıp, yaptığım hatanın sorumluluğunu almaktı. Üç arkadaşıma kan sıçramaması için bir adım öne çıkmalıydım. Ama ayaklarım... Bedenim... Bana ihanet ediyordu. Kıpırdayamıyordum...

Pamir sesli bir şekilde yutkunduktan sonra, kendini ne kadar kastığını belli eden o çaresiz ses tonuyla:

-Ben... Ben yapacağım...! Diye fısıldadı. Afşin ve Arat aynı anda kafalarını ona çevirdiklerinde, ben zihnimdeki kan kokusunun ağırlığıyla hala hareket edemiyordum. Tıpkı korkunç bir rüyada gibiydim. Çığlık çığlığa bağırıp, uyanmak için çırpınırken, bedenim hareket etmeyerek, beni bu kabusa mahkum ediyordu. Pamir de görebildiğim kadarıyla tıpkı benim gibi gözlerini kürsüden ayırmamıştı. O da orada takılı kalmıştı. O son sözle o da olduğu yere çivilenmişti. Fakat benim gibi değildi. Zayıf değildi. Kendi üstüne düşen sorumlulukları yetmiyormuş gibi şimdi bir de bizim için bu büyük sorumluluğun altına gireceğini söylüyordu. Benim söylemem gereken şeyi o söylüyordu! Kafamı çevirip ona bakmak istiyordum ama yapamıyordum. Onun yüzüne nasıl bakacaktım bir daha!? Ya o!? Şu an bundan sonra kendi yüzüme nasıl bakacağım diye kendisiyle kavga etmiyor muydu!? Elbette ki ediyordu... Yine... Yine bizi korumak için kendisini feda ediyordu! Ve ben yine... Yine ağzımı bile açamıyordum! Boğazım, aşağı kızgın yağ dökülüyormuşcasına yanıyordu. Ağzımı açsam sesim çıkmayacak, çıkamayacaktı. Boğuluyordum! Afşin, Pamir' in sesine nazaran daha kararlı bir tonla:

AYKIRI:2 UYANIŞWhere stories live. Discover now