Have You Missed Me? Nah, Neither I Think Nor You

627 60 114
                                    

Selaaaaaam. Beni özlediniz mi? [Hayır dediğinizi duyar gibiyim ama evet dediğinizi umarak (tamam belki o bile yalan. Ummam bile inanmıyor) devam ediyorum]
Durun daha güzel bir başlangıç yapacağım. İçime Apollon kaçtı. (Ramazan'dayız. Umarım çarpılmam skfmsmf)

Selam sana normalde hiç sıra olmamasına rağmen Ramazan olunca paradan kuduran fırıncı.

Selam sana o bitmeyen kuyrukta bekleyen şanssız insan.

Selam sana orucun açılmasını bekleyen ve bu arada vakit öldürmeye çalışan kişi.

Selam sana benim gibi boş boş oturan ve ders çalışması gereken yerde telefonla uğraşan öğrenci.

Selam sana şu an ders çalışıp rakiplerinin bir adım önüne geçen inek.

Selam sana kitap okumasını bildirimle böldüğüm ve şu an bana söven kitap kurdu.

Selam sana sıcaktan pişen şanssız.

Selam sana hocalara, sınavlara ve ödevlere söven ama yine de hepsinden iyi yapan ballı veled.

Selam sana teknolojik alet bağımlısı birey.

Selam sana Percy Jackson okuyup, karakterlerin hayalini kurup mutlu olan hayalperest. (Bu sana hayalperest arkadaşım, acı bir gerçek var. Onlar gerçekte yok. Gerçekler acı olduğundan baklavalar, çikolatalar ve dondurmalar gerçek değil.)

Selam sana gezen sonra da sınavlarda çuvallayan öğrenci gibi öğrenci.

Ve selam sana bunların hiçbirini yapmayan belirsiz kişi.

Bazı kişileri de unutmamak lazım. Selam size hayalet okuyucularım. (Bir oy tuşunun lafı mı olur canııııııım!)

Ne yazsam bilemedim ve canım sıkıldı. Bu yüzden bölüm güncelliyorum. İnstagram'dan çevireceğim sanırım.

Will: Yedin mi?
Nico: Yedin mi?
Will: Beni mi taklit ediyorsun?
Nico: Beni mi taklit ediyorsun?
Will: Seni seviyorum.
Nico: Evet bir şeyler yemiştim.
Will:
Nico:
Will: :(
Nico: *iç çeker*
Nico: *fısıldar* ben de seni.

Ehehehehe araya ayol deli yazacaktım ama dedim benim psikoloji bozulmuş okurlarımın bozulmasın. Çok düşünceli bir yazarımdır.

Percy: *elinde büyük bir deniz kabuğuyla gelir.* Hey, Annabeth! Bunu kulağına koy. Denizin sesini duyacaksın.
Annabeth: Yosun Kafa, senin kulağına koyduğun deniz kabuğundan çıkan bu ses deniz değil. O ses sendeki kan dolaşımının kışkırtması. (Çevirene kadar öldüm. Siz çevirin çevirimi beğenmediyseniz: It's the noise provoked by the circulation of the blood inside you.)
Percy:
Percy:
Annabeth:
Percy: Hayır, dinle.
Percy: Bu deniz.

Apollo: *İris mesajı ile konuşurlar* Perseus Jackson, sanırım yine yardımına ihtiyacımız var gibi gözüküyor.
Percy: *boğazını temizler* Aradığınız kişi şu anda müsait değil. Lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakınız veya sonra yeniden arayınız. Bip bip bip!
Apollo: Tam önümdesin! Ve olmadığını söylüyorsun! Daha sinyal sesini bile yapamıyorsun!
Percy: Bip bip bip!

Will: Bir şeyler yedin mi? (Evet yine yedin mi skfmsf)
Nico: Umm... hayır.
Will: YEMELİSİN!
Nico: ...Hayır.
Will: En azından bir meyve?
Nico: Peki, herneyse.
Will: *elma fırlatır*
Herkes: *kızarır, bakar*
Nico: *tamamen safça* Ne?
Annabeth: *pis pis sırıtır*
Nico: Ne? Elma zehirli ya da onun gibi bir şey mi?
Will: Hayır.

Hatırlatma: Antik Yunan'da birine elma atmak evlenme teklifi etmektir.

Will: Kan grubun ne?
Nico: Nasıl bilebilirim?
Will: Asık nasıl BİLEMEZSİN?
Nico: Kimim ben Karl Landsteiner- kan gruplarının bulan mı?
Will: Yani kan grubunu bilmiyorsun ama kimin bulduğunu biliyorsun?

Percy: Tak tak.
Frank: Kim var orada?
Percy: Who! (Kim!)
Frank: Who Who? ("Kim" kim?)
Percy: Hadi ama Frank sakın yeniden baykuşa dönüştüğünü söyleme bana.
Annabeth: *göz devirir*

Pekala bu sefer kısa oldu bölüm ama yarın İngilizce sınavım var ve büyük ihtimalle çuvallayacağım. Bu yüzden şans dileyin bana. Size sesleniyorum İngilizler neden böyle saçma zamanlarınız var? Biz napalım Reported Speech'leri. Bana ne Present Perfect, Future Perfect, Past Perfect'ten. Veya bana ne Present Perfect Continuous, Future Perfect Continuous, Past Perfect Continuous'tan. BİZE NEĞĞĞĞĞ!!!!

Bu arada oruçluların oruçları kabul olur umarım.

Melez KonuşmalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin