~32.Bölüm~

3.4K 235 21
                                    

Ölümsüz olmasına karar verdim. Ölümsüz... Zeus'un sesi kafamda yankılanıyordu. Hera elimi sıkınca kendime geldim. Konseydeki herkes bana bakıyordu. Konuşmam gerektiğini anladım.
"Öncelikle beni ölümsüzlüğe layık gördüğünüz için çok teşekkür ederim. İçinizde beni ilk defa görenler vardı;ama yine de olumlu oy kullandınız. Umarım ölümsüzlüğü layıkıyla kullanabilirim."
Aklıma başka bir konuşma gelmemişti o anda. Zeus eliyle yanına gitmemi işaret etti. Tam önünde durdum.
"Unutma,bir hafta içinde vazgeçebilirsin. Zamanın dolunca geri dönüş yok. Hazır mısın?"
Başımı salladım. Zeus anlamadığım dilde bir şeyler söylemeye başladı. Ölümsüz olduğumu nasıl anlayacaktım ki? Beklemeye başladım. Sonra arka taraflardan ışık yansıdı bana doğru. Usulca başımı o tarafa çevirdim. İki küçük ışık hüzmesi bana doğru geliyordu. Çok parlak bir maviydiler. Tam önümde durdular. Zeus el hareketiyle birleştirdi onları. Büyük bir ışık topu haline geldiler. Zeus bana doğru itince ilk önce elbiseme değdiler. Daha sonra bütün vücudumu kapladılar. Mavi mi görünecektim şirinler gibi? Hafifçe gülümsedim. Mavi parıltı sönmeye başladı ve sanırım içime girdi. Vücudum diğerleri gibi hafiften parlamaya başladı. Kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissediyordum. Bıraksalar bütün dünyayı koşardım sanki.
"Ölümsüz oldum mu gerçekten?"
Zeus'un dudağı yana kıvrıldı.
"Evet. Bir hafta sonra kararını söylersin bana. İstediğin yerde yaşayabilirsin. Artık tehlikede değilsin. Bize katılıp katılmamak sana kalmış. Bir hafta sonra bunu da söylersin bana."
Hera'ya baktı. Hera başını salladı. Konsey dağıldıktan sonra bile hâlâ rüyada gibiydim. Kulağa garip geliyordu ama artık ölümsüzdüm. Konseydeki herkes beni tebrik etmişti. Persephone de Demeter'le bana tebrik mesajı göndermişti. Konsey salonundan çıkmış Hera,Artemis ve Apollon'la birlikte yürüyorduk. Hera'ya döndüm.
"Zeus'un nasıl kabul ettiğini söylemedin?"
İleriye bakıp konuştu.
"Bundan sonra çocuğu olursa bir şey yapmayacağım."
Durdum.
"Ne? Sen ve bir şey yapmamak! Bu imkansız." dedim bağırarak. Derin bir nefes aldı.
"Biliyorum;ama kendimi tutmaya çalışacağım. Ne kadar becerebilirsem işte. Söz verdim bir kere. Çok kızdı. Bir sürü kural çiğnediğim için cezayı hak ediyordum. O da en büyük cezayı verdi böylece."
Ona sarıldım.
"Ben sana destek olurum. Kendini tutmana yardım ederim yani."
Gülümsedi.
"Biliyor musun? Sen benim içimdeki çoktan öldüğünü düşündüğüm iyiliği canlandırdın. Çiğnediğim kuralların hiçbiri için pişman değilim."
Gözlerim doldu. Bin tane seni seviyorum cümlesine bedeldi bunlar. Benim de onun da yıllardır duymak isteğimiz cümleyi kurdum.
"Seni affettim anne."
Ağlayarak bana sarıldı. Göz ucuyla Artemis ve Apollon'un bizi izlediklerini görüyordum. Yüzlerinde gülümseme vardı. Apollon'un kısık bir sesle keşke beni de affetsen dediğini duydum. Onun için daha hazır değildim. Toparlanınca Artemis'e baktım.
"İstediğim yere gidebilirim değil mi?"
"Evet. Düşünmen yeterli."
Gülümsedim.
"Melez kampına gitmek istiyorum. Arkadaşlarımı çok özledim. Onlara görünebilir miyim?"
Artemis Hera'ya baktı.
"Tabi ki görünebilirsin. Kampı ziyaret edebiliyoruz. İstediğin zaman gidebilirsin."
Sevinçle ellerimi çırptım. Üçünü de güldürmüştü bu. Deneme amaçlı gözlerimi kapatıp kampı düşündüm. Gözlerimi açınca melez kampının kapısındaydım. Arkama baktım usulca. Kampa ilk geldiğim gün de böyle girmiştim içeri. Artemis ve Apollon şu ilerideki ağacın yanında izliyorlardı içeri girişimi sanki. Kapıdan içeri girince saçımı sıyıran Austin'in oku geldi aklıma. Gülümseyip ilerlemeye devam ettim. Kampta gezinen bir sürü kişi vardı. İlk önce sürpriz yapmak için görünmez olmayı düşündüm. Hem bensiz ne yaptıklarını merak ediyordum. Görünmez olup masaların yanına gittim. Kahvaltı ediyorlardı. Bizimkiler daha gelmemişti. Bir ağaca yaslanıp beklemeye başladım. Çok geçmeden sesleri doldu kulağıma. Kate yine bir şeylere söyleniyordu.
"Dedim de benim miğferime dokunmayın diye. Bozmuşlar işte. Neymiş efendim deniyorlarmış. Sanki hiç miğfer görmemişler. Gitti güzelim miğferim."
Austin güldü.
"O olmadan oyun kazanamıyor musun? Sihirli mi yoksa?"
Eliyle sihir yapar gibi yaptı. Kate hemen eline vurdu.
"Hayır aptal! Benim başımda sihirli gibi oluyor bir kere."
Austin ve Mirena güldüler. Ben de güldüm. O an anladım ki onları deli gibi özlemişim. Ağaçtan uzaklaşıp görünür oldum. Bir süre beni fark etmediler. Sonra Mirena gözlerini kocaman açtı. Eliyle beni işaret etti.
"Rosa! Rosa gelmiş,şuraya bakın!"
Kate ve Austin hemen bana baktılar. Hatta Austin elindeki çatalı yere düşürdü. Koşarak yanıma gelip bana sarıldılar.
"İyi misin? Seni o kadar çok merak ettik ki." dedi Mirena.
"İyiyim. Gelin bir yere oturalım. Her şeyi anlatacağım."
Biraz yemek alıp yanlarına beni her zaman oturduğumuz nehre bakan alana götürdüler. İki yanıma Kate ve Mirena oturdu. Karşıma da Austin.
"Şu kendini Jack olarak tanıtan Hades'in canavarlarından biri piknik günü kaçırdı beni. Hani topu almaya gitmiştim."
Başlarını salladılar.
"Dört gün yeraltında bir mahzende kaldım. Hades gelip sizin neler yaptığınızı gösterdi. Sonra..."
Derin bir nefes aldım.
"Persephone'nin yardımıyla Artemis kurtardı beni. Evet,Artemis'i tanıyorum. Buraya gelmeden önce Artemis ve Apollon'la birlikte kalıyorduk."
Kate araya girdi.
"Onları görmen yasak değil mi?"
Başımı salladım.
"Öyle ama çok kural çiğnedik. Size yalan söylediğim için özür dilerim. Ben Hera'nın kızıyım."
Üçü de donup kaldı. İlk konuşan Austin oldu.
"Zeus buna kızmadı mı? İnanamıyorum! Hera'nın kızısın demek."
Gülümsemeye çalıştım.
"Hepinize yalan söylemek zorunda kaldım. Zeus öğrendi ama. Tehlikede olduğum için..."
Nefesimi dışarı verdim.
"Ölümsüz olmama karar verdiler. Bir hafta vazgeçme sürem var. Bugünden itibaren ölümsüzüm."
Mirena güldü.
"Vay be! Demek Rosa ölümsüz oldu. Tebrik ederim."
Kate te tebrik etti. Austin bana alaycı bir şekilde baktı.
"Artık bizimle konuşmazsın sen."
Güldüm.
"Saçmalama! İlk sizi görmeye geldim. Çok özlemişim. Bugün sizinle kalacağım. Artık yemek yemiyorum ve uyumuyorum da."
Neşeyle ayağa kalktık. Oyunda onları izleyecektim. Oyun başlayınca onları gururla izlemeye başladım. Mirena eskisine göre daha iyi ok atıyordu. Kate kılıcını düşürünce miğferim yok ondan oldu dedi. Güldüm yine. Çok hızlı yürüyebildiğimi fark ettim. Şu filmlerde gösterilen vampirler gibi. Oyun bitince kazanan Austin kılıcını havaya kaldırdı.
"Bu oyunu burada kalmış olan ölümsüz Rosa'ya ithaf ediyorum."
Gözyaşıyla karışık gülümsedim. Çok duygulanmıştım. Diğer oynayanlar da kılıçlarını havaya kaldırdılar ve adımı haykırdılar. Oyundan sonra Austin'in kulübesinde havuzda yüzdük. Dalınca suyun altında nefes alabildiğimi fark ettim. Apollon'la birlikte yüzdüğümüzde uzun süre kaybolmasını anlamıştım şimdi. Mirena Austin'e hayran hayran bakınca Kate'i dürttüm. Austin'e bakıp boğazını temizledi.
"Mirena'yı hayran bırakmayı kes artık Austin."
Mirena tepeden tırnağa kızardı. Austin de öksürdü. Akşam olunca onlar yemeğe gitti. Ben de kulübeme. Kimse kalmıyordu. Sanki benim gelip kalmam için ayırmış gibiydiler. İçeri girip kapıyı kapattım. Yatağım bile son sabah topladığım gibi duruyordu. Giysi dolabıma baktım. Bütün giysilerim orada duruyordu. Yatağa oturup aynadan kendime baktım. Az önümdeki masada Apollon kalbimi durduracak gibi olan teklifini etmişti. Kolyeyi takınca baktığım aynadan kendime bakıp gülümsemiştim. Komodinin önünde öpmüştü beni. Periyi öptüğü gibi. Kendime kızıp gözyaşlarımı sildim. Onun için üzülmeyeceğime dair kendime söz vermiştim;ama tutamıyordum kendimi. Kapı çalınınca gidip açtım. Açmamla birlikte Kate başıma papatyalardan yapılma bir taç taktı. Elimden çekip açıklık alana götürdüler beni. Bütün gece dans ettik. Mirena'nın doğum günüymüş. Gecenin sonunda onlarla vedalaşıp Olimpos'a geri döndüm. Yarın da gelmek için söz vererek tabi ki.

Hera'nın KızıWhere stories live. Discover now