~16.Bölüm~

3.7K 261 17
                                    

Sabah kapıya kırılırcasına vurulduğu için yataktan fırladım. Gözlerimi ovuşturup kapıyı açtım. Austin yorulmuş bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Uzun zamandır kapıya vuruyorum. Kahvaltıyı kaçıracaksın birazdan. Bir daha öğlen için verecekler."
Yan taraftaki saate baktım. Sekize geliyordu.
"Her sabah erken mi kalkarsınız?"
"Elbette. Sabah antrenmanlarını yapmamız gerek. Hadi acele et. Burada bekliyorum seni."
Renk vermedim ama antrenman dediğinde aklıma savaş geldi. Nasıl başa çıkacaktım bilmiyordum. Rekor bir sürede hazırlanıp dışarı çıktım. Austin yolda kamp hakkında bilgi veriyordu.
"Herkes yemeğini kulübesinde kaldığı tanrı ya da tanrıçanın masasında yer. Yani üvey kardeşleriyle. Sen teksin galiba. Neden Hera'nın kulübesinde kalıyorsun?"
Dönüp dolaşıp bu konuya gelmiştik işte. Aklıma görevlinin söyledikleri geldi.
"Zeus'un kulübesi çok sıkışık olur dediler. Ben de boş olana geçtim."
Kaşlarını kaldırdı.
"Zeus'un kızı mısın?"
İleriye masaların olduğu yere baktım.
"Sanırım burada yiyorsunuz."
Sorusu havada kalmıştı ama dert etmedi. Başıyla onayladı. Önden gidip ne yemek var diye baktım. Çok çeşit vardı. Açık büfe gibiydi neredeyse. Yan tarafta bir grup yürüyen makyaj çantası vardı. Afrodit'in kızları olduklarını tahmin etmek zor değildi. Üç boş masa vardı. Aklıma Zeus'un kızı olduğum yalanını söyleyeceğim geldiğinde gerildim. Masaya da mı oturmayacaktım? Austin'e baktım. Masasına oturmuş yemek yiyordu. Kararsızca boş masalara bakmaya devam ettim. Yanımdan geçen bir kız durup bana baktı.
"Masanı mı bulamadın?"
"Evet. Yeni geldim de."
Kız masaları anlatmaya başladı.
"Şu boş olan Hermes'in. Erken yiyip kalktılar. Yan taraftaki Athena'nın. Kırmızı tişörtlü kızın oturduğu. En sondaki boş olan Hades'in."
Hades lafı geçince istemsizce ürperdim. Kız anlatmaya devam ediyordu.
"Bu Zeus'un ve yanındaki de Hera'nın. Her gün boş olur. Çünkü melezi yok."
Yutkundum. Bilselerdi ne düşünürlerdi acaba? Ona bakıp gülümsedim.
"Teşekkür ederim. Ben Rosa. Zeus'un kızıyım."
Güldü.
"O zaman kardeş sayılırız. Ben de Zeus'un kızıyım. Adım Mirena."
Biraz konuşunca Mirena gitti. Ben de mecburen Zeus'un masasına oturdum. Yemeğim bitince kulübeme dönmem gerekiyordu çünkü yeni gelenler için ısınma provaları yapılacaktı. Kulübeye girince heyecandan titrediğimi hissettim. Diğer acemilerin içinde en kötüsünün ben olacağıma emindim. Antrenman için giyinip aynada kendime bakarken arkamda bir ışık görür gibi oldum. Çok güzel artık hayal de görmeye başlamıştım. Arkamı dönünce Artemisle karşılaştım. O kadar korkmuştum ki verdiğim tepkiden dolayı lavabonun yanındaki camdan elim kesilmişti. Artemis endişeyle bana baktı.
"Özür dilerim. Bu kadar korkacağını beklemiyordum. Elin de..."
Sözlerini bitiremeden ona sarıldım. Elimi umursamıyordum.
"Seni çok özledim Artemis. Dün gece uyumaya çalışırken senin yanımda olduğunu hayal ettim. İyi ki geldin."
Bana daha sıkı sarıldı.
"İnan bana hayatımda en çok seni özledim. Dün gece gelecektim ama işlerim vardı. Bugün gelip seni görmek istedim. Neler yaptın?"
Ondan ayrılıp anlatmaya başladım.
"Poseidon'un oğluyla arkadaş olduk. Buradaki görevlilerden biri Zeus'un kızı olduğumu söylememi istedi. Birazdan kılıç kullanma ve ok atma antrenmanına gideceğim. Bana biraz taktik verir misin?"
Bir süre düşündü.
"İlk gününde seni yalnız bırakmak olmaz. Sadece sana görüneceğim. Yanında olduğumu hissedersen heyecanlanmazsın."
Çok sevinmiştim.
"Beni nasıl mutlu edeceğini biliyorsun. Hadi gidelim. İlk günden geç kalmak istemiyorum."
Elimi gelişigüzel şekilde sarıp dışarı çıktım. Artemis anlamadığım kelimeler mırıldandı ve şeffaflaştı. Sadece benim gördüğümü bilmek çok güzeldi. Diğerlerinin toplandığı yere gittim. Çalıştıran beni tanıttı. Bana miğfer ve oklar verdi. Bir de kılıç. Tabi ki hiç sevmemiştim. Ok atmak için hizaya geçtik. Artemis yanıma yaklaştı.
"Hedefe odaklan. Yapacağına inan ve sonucu umursama. Gittikçe alışacaksın."
Çalıştıran daha çok yeni olduğumuz için tek tek atmamızı istedi. En son ben atacaktım. Diğerleri atmaya başladı. İlk atanlar çok kötüydü. Hatta biri hedef tahtasını bile tutturamamıştı. Kimsenin alay etmemesi beni rahatlatmıştı. Sıra sağımdakine gelince nefesimin hızlandığını hissettim. Attı ve on ikiye yakın bir yere isabet ettirdi. Sıra bana gelmişti. Derin bir nefes alıp Artemis'e baktım. Başıyla onayladı. Gözlerimi kısıp hedefe odaklandım. İçimden iyi olması için dua ederek oku bıraktım. Bıraktığım anda gözlerimi kapattığım için nereye gittiğinden haberim yoktu. Bir alkış sesi duyunca gözlerimi açtım. On ikiden vurmuştum! İnanamayarak hedef tahtasına bakmaya devam ettim. Diğer melezler beni tebrik ettiler. Çalıştırana baktım. Bir şey demedi ama hafiften gülümsediğini fark etmiştim. Birkaç ok atmadan sonra sıra kılıçlara gelmişti. İkili gruplar halinde çalışacaktık. Şimdilik kızlarla kızlar,erkeklerle de erkekler çalışacaktı. Diğerlerinin seçimlerini izlerken gerginlikten birini seçmeyi unutmuştum. Sona kalanla eşleşiriz diye takmazken boğazımın kuruduğunu hissettim. Sona dün gece pencereden gördüğüm benimle alay eden kumral kız kalmıştı. Etrafına bakınırken beni gördü.
"Demek sona sen kaldın. Çok yazık. Ares'in kızı Kate'im ben. Seni bir böcek gibi ezeceğim."
Korku dolu gözlerle Artemis'e baktım. Kıza kaşlarını çatmış öfkeyle bakıyordu. Çalıştıranın bir el hareketiyle başladık. Sertçe yutkunup Kate'in hamlelerine karşılık vermeye çalıştım. Okta olduğum kadar iyi değildim ama berbat olduğum da söylenemezdi. Yine de onun yanında seviyem düşük kalıyordu. Birkaç güçlü hamlesinden sonra Artemis taktik vermeye başladı.
"Dikkatinin dağılmasını sağla. Kılıcını ele geçirmen lazım."
Sabah kestiğim elim sızlamaya başlamıştı. Normalde hastalıkla dikkat dağıtmayı tercih etmezdim ama göz ucuyla elime baktım. Kate kaşlarını çattı.
"Elin neden bağlı? Dikkat dağıtma numarası demek."
Konuşmama fırsat vermeden kılıcının ucuyla bezi çıkardı. Çıkarırken yarayı tekrar kestiği için kanamaya başlamıştı. Kate elime bakmaya devam ederken boşluğundan yararlanıp kılıcını düşürdüm. Kılıcımı boğazına dayadım. Kate kılıcımı ittirip söylenmeye başladı.
"Hile yaptı! Beni nasıl yenebilir zaten? Ben gidiyorum!"
Arkasından zafer edasıyla baktım. Artemis te gülüyordu. Yanıma gelip elimi eline aldı.
"Kötü görünüyor. Kulübene gidip ilgilenmen gerek."
Gözlerimle onayladım. O sırada Austin'in bana doğru geldiğini gördüm.
"Seni biraz izledim. Güzel savaşıyorsun. Arka tarafta birkaç arkadaşla yaptığımız küçük bir bahçe var. Orada dolaşalım mı?"
Gülümsedim.
"Olur."
Artemis'in yanından geçerken Austin'e belli etmeden Artemis'e sarıldım. Austinle birlikte bahçeye vardığımızda güllerin de olduğunu görünce içim mutlulukla doldu. Güllerin yanına gidip oturdum. Austin de yanıma oturdu. Pembe bir gülü elime almamla kana bulanması bir oldu. Austin bana baktı.
"Elini mi kestin?"
Başımı salladım.
"Önemli değil. Kulübeye gidince sararım."
Güle bakmaya devam ederken elimin acısınım geçmeye başladığını hissettim. Gülü biraz daha sıkınca yaram kapanmaya başladı. İyice kapanınca Austin'e döndüm hızla. Ufuk çizgisine bakıyordu.
"Yaram geçti. Nasıl oldu anlamadım. Gülü sıkıyordum ve kapandı."
Dudağı yana kıvrıldı.
"Aynısı bana da oluyor. Suda yaralarım geçiyor. İyi de senin şimşekle ilgili olman gerekmiyor mu? Gül ne alaka?"
Gerildim.
"Bilmiyorum. Farklıyım herhalde."
Rüzgar esince üşümüştüm.
"Gidelim mi?"
Kafası karışmış bir şekilde onayladı. Arkamı dönünce Apollon'u görür gibi oldum. Yüzü kaya gibi sertti ve bizi izliyordu. Bir an gözgöze gelir gibi olduk ama hemen yok oldu. Aldırmamaya çalışarak kulübeme girdim. Aslında kampı sevmeye başlamıştım. O kadar da kötü değildi. En azından benim korktuğum kadar.

Hera'nın KızıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora