~19.Bölüm~

3.7K 236 36
                                    

**Medyadaki Artemis.Oyuncu değişikliğine gittim çünkü eskiden kullandığım karakterin fazla fotoğrafı yok.**
O garip kişiyi görmemin üzerinden iki gün geçmişti. İki gün içinde Kate ayaklanmış ve savaş antrenmanlarına katılmıştı. Şaşırtıcı derecede bütün melezlere iyi davranıyordu. Bunu sorduğumuzda ise ölüme o kadar yaklaşmış olmasının onu iyiliğe yönlendirdiğini söyledi. Bu durumun ne kadar devam edeceği tartışılırdı ama şimdilik herkes halinden memnundu. Geçen iki gün içinde Austin'in de yardımıyla kılıç kullanmayı daha iyi öğrenmiştim. Mirena da ok kullanmada günden güne iyi bir derece elde ediyordu. İki gün içinde Hera geldi ve ona kampta olmaktan mutluluk duyduğumu söyledim. Gözleri mutlulukla parlamıştı. Boynumda Apollon'un kolyesi olmadığı için mutluydum. Daha kimin aldığı hakkında mantıklı bir yalan düşünmemiştim çünkü. İki günü geçip bugüne gelirsek oldukça yorgunum. Sabahın erken saatlerinden beri savaş antrenmanı yaptık. Kampın etrafında koşuya çıktık. Koşarken düştüm ve buna arkamdaki Austin,Mirena ve Kate üçlüsü kahkalarla güldüler. Ciddi ortam neşelensin diye Austin'i itip düşürecekken ağaca tosladım. Diğerleri yine karınlarını tutarak gülüyorlardı ki çalışandan azar yedik. Ok atışında Kate'in attığı ok dönüp dolaşıp önüne düştüğünde Kate'in yüz ifadesi beni oldukça güldürdü. Hava neredeyse kararmak üzereyken kulübeme geri döndüm. İyi bir duşa ihtiyacım vardı. Duş aldıktan sonra komodinin üzerinde duran kolyemi taktım. Birden duyduğum bir ses ürkmeme neden oldu.
"Rosa,sakın korkma geliyorum."
Güldüm.
"İyi yöntem Artemis ama biraz korktum gibi."
Önümde belirince hemen bana sarıldı.
"Kaç gündür gelemedim. Seni acayip özledim." dedi sıcak bir sesle.
"Ben de seni çok özledim." diye karşılık verdim. Ayrıldığımızda gözleri kolyeme kaydı. Eline alıp inceledi.
"Bu kolyeyi kim verdi?"
Derin bir nefes aldım.
"Apollon verdi. Bana sevgili olmayı teklif etmeden önce."
Nefesimi dışarı verirken Artemis'in tepkisini bekledim. Yüzü ifadesizdi.
"Ne cevap verdin?" dedi soğuk bir sesle. Bu tepkisi beni şaşırtmıştı.
"Kabul ettim. Onu uzun zamandan beri seviyordum. Neden bu kadar..."
Sözümü bitiremeden Artemis sesini yükselterek araya girdi.
"Hera duyarsa neler olur,biliyor musun sen! Neden kendi kafana göre iş yapıyorsun? En azından bana sorsaydın!"
İnanamıyordum. Gözlerim dolmuştu. Titreyen sesimle konuştum.
"Benim fikirlerim ya da duygularım olamaz mı yani? Sürekli birine mi danışmalıyım bir şey yapmak için? Zaten en başından beri melez olduğum için beni küçümsüyorsun."
Artemis cevap vermek için ağzını açtı. Sonra vazgeçti. Bana üzüntüyle öfke karışımı bir bakış atıp gitti. Bakışı kalbime dokunmuştu. İlk kez kavga etmiştik. Daha şimdiden pişman olmuştum ama o da beni çok kızdırmıştı. Ayrıca Hera benimle bu yaşıma gelinceye dek ne kadar ilgilenmişti de kararlarıma karışacaktı? Hava alıp sakinleşmek için dışarı çıktım. Bütün kulübelerin ışıkları açıktı. Herkes yemek için hazırlanıyor olmalıydı. İçimi çekerek orman yoluna saptım. Hava iyice kararmıştı. Koruma kalkanını geçmiştim ama umrumda değildi. Bulduğum bir ağacın dibine oturdum. Gözlerimi kapatıp güllerle dolu bir bahçede olduğumu hayal ettim. Hayalimde henüz gündüzdü. Çok sıcaktı ve güneş parlıyordu. Elbisemi yukarı kaldırıp yere oturdum. Güllerden birini kopartıp kokladım. Görüntü silinmeye başladı ve bir ses duydum.
"Yanına oturabilir miyim?"
Gözlerimi açıp sesin geldiği yere baktım. İki gün önce gördüğüm garip kişiydi. Simsiyah giyinmişti ve gözlerimin içine bakıyordu.
"Oturabilirsin." derken sesimin korkusuz çıkmasını diliyordum. Yanıma oturdu. Ona dönüp konuşmaya başladım.
"Biraz tuhaf birine benziyorsun. Adın ne?"
Bana bakmadan konuştu.
"Jack. Böyle dolaşmayı severim. Ürkütücü olmak güzeldir."
Birden bana dönünce bakışları yüzünden içime korku düştü. Korku filmlerinde ıssız yerlerde çalan ürkütücü şarkı etkisi yaratmıştı.
"Senin adın ne?"
Bir an acaba yalan söylesem mi diye düşündüm ama yeterince yalan söylemiştim herkese.
"Rosa."
Uzaktan Mirena'nın adımı haykıran sesini duydum. Ayağa kalkıp Jack'e veda ettim. Bir süre daha ormanda oturacağını söyledi. Mirena ve Austin'in yanına gittim. Birlikte masalara oturduk. Kulübelerimize dönerken Austin bana döndü.
"Ormanda kiminle konuşuyordun?"
"Demeter'in oğlu Jack'le."
Austin kaşlarını çattı.
"Şu tuhaf çocuk değil mi? Onun kampta kaldığından bile emin değilim. Bu konuyu araştıracağım."
Ben de ondan şüpheleniyordum. Austin'e onay verip kulübeme girdim. Oldukça yorgundum. Arkadaki küçük odaya girdim. Belki vakit geçirebileceğim bir şey bulabilirdim. Mavi dolabı açıp içine baktım. Eski bir televizyon buldum. Yanında da film kasetleri vardı. Eskiydiler ama işe yarar yanları var gibi duruyordu. Tekevizyonu salona taşıyıp eski bir romantik filmi çalıştırdım. Ara sıra gözlerim kapanıyordu yorgunluktan ama sonlarına doğru gözlerim açılmıştı. Adam karısını aldatıyordu ve kadın intihar ediyordu. Kadın için çok üzülmüştüm. Adama lanetler yağdırıp filmi kapattım. Birine sevdiğini söyleyip,iyice inandırıp sonra da hiç acımadan başkasına gitmek çok zalimceydi. İnsanlar nasıl bu kadar kötü olabiliyordu? Gözlerim saate kayınca on ikiye geldiğini gördüm. Sabah yine erken kalkacaktım. Yatağa yatınca aklıma Artemis geldi. O bile bu kadar tepki vermişken Hera kimbilir neler yapardı. Gerçi daha aralarında neler geçtiğini bilmiyordum. Hepsi büyük bir sırmış gibi benden saklıyorlardı. Boynumdaki kolyeyi çıkartıp komodinin çekmecesine koydum. Artık komodinin üzerine koyup yakalanma riski almak istemiyordum. Gözlerimi kapatınca çok geçmeden uykuya daldığımı hissettim.
Alarm çalınca bir süre tavana bakıp melodiyi dinledim. En sonunda yirminci tekrarda falan kalkıp kapattım. Üzerime bir şeyler geçirip dışarıya çıktım. Karşıdan gelen Kate'i görünce yanına gittim.
"Bizimle birlikte mi yiyeceksin artık?"
"Evet. Kulübede yemekten sıkıldım."
Birlikte ilerlerken Austin ve Mirena da bize katıldı. Austin bana bakarak konuşmaya başladı.
"Bugün zor bir oyun varmış. Engelli koşu tarzında. Bir sürü engel."
Güldüm.
"Düşünce bana gülersiniz artık."
Üçü de güldüler. Yemek yerken oyun hakkında tahminlerimizi tartıştık. Yemek bitince de hemen oyun alanına koştuk. Survivor parkurundan bile daha uzundu. Mirena'nın yanına geçip çalışanın anlatmasını dinledim. Derin bir nefes aldım ve başladı. Kalabalığın içinden sıyrılıp su dolu havuza atladım. Austin çoktan bunu geçmiştir diye düşünüyordum. Çıkınca önüme maket biri çıktı. Kılıcı alıp savaşmaya başladım. Bir süre savaşınca yendim ve ilerlemeye devam ettim. Kişiler azalmıştı. Önümde olan çok kişi vardı ama. Bizimkileri göremedim diye düşünürken Mirena yanıma düştü. Elenmişti. Gözlerimi kısıp karşıya baktım. Engelli koşu vardı. Son hızda koşup atlama yerine geldim. O sırada yanımdan Kate geçti. Sırığa tutunup atladı. Daha önce hiç sırıkla atlamamıştım. Aşağıya baktım. Otla kaplı bir alandı. Sertçe yutkunup sırığı aldım ve Kate'ten gördüğüm kadarıyla atladım. Gözlerimi açtığımda karşı taraftaydım. Gülümseyip devam ettim. İleride on kişinin takıldığı oyun vardı. Yanlarına yaklaştım. Austin ve Kate te buradaydı. Büyük ekranda bir problem vardı. Bilmece tarzındaydı. Renk karışımlarını soruyorlardı. Kırmızı ve mavi karışırsa mor olurdu. Morla beyaz da lila. Biraz yeşil eklenirse kahverengiye yakın bir renk. Son olarak ta sarı eklenirse turuncuya yakın olurdu.
"Turuncu!" diye bağırdım. Kilitli kapılar açıldı. Herkes içeri koştu. Başka engel kalmadığına göre bayrak burada bir yerlerde olmalıydı. Bakınırken ağacın en tepesinde olduğunu gördüm. Austin ve Kate'in yanına gidip söyledim. Austin ve ben aşağıda kaldık. Kate tırmanıp aldı. İnerken az kalsın düşecekti ama Austin tuttu. Kate aşağıya inince bayrağı kaldırdı.
"Bu zafer üçümüzün!" dediğinde Austin'le birkikte alkışladık. Akşamüstü kulübeme dönünce duş alıp oturdum. Kapı çalınınca gidip açtım. Karşımda Austin ve Mirena vardı. Austin kaşlarını çatmıştı.
"Demeter'in kulübesinden geliyoruz. Orada kalanlara sorduk. Jack diye biri hiç gelmemiş. Yalan söylemiş yani."
Şaşkınlıkla onlara bakarken Jack'in aslında kim olabileceğini düşünüyordum.

Hera'nın KızıWhere stories live. Discover now