1.BÖLÜM

695 111 20
                                    

Issız bir orman. Sadece kuşların huzur veren konuşmaları ve rüzgarın etkisiyle birbirine çarpan yaprakların anlamsız sesleri.
Yeşile bürünmüş ağaçlar, yeşil çimenler ve masmavi gökyüzü. Muhteşem bir manzara.
Ve birde bu ormanı varlığıyla şereflendiren, gökyüzünün prensi Byun Baekhyun.

Baekhyun, ormanın ortasında ruhsuz bir beden gibi yatıyordu. Sanki onun varlığıla orman dahada güzel görünmeye başlamıştı. Evet o gelmeden önce orman bu kadar yeşil ve bu kadar görkemli değildi.

Topuklarına kadar uzanan beyaz bir pelerin vardı üstünde.
Altındada yine beyaz bir pantolon. Başka hiç birşey yoktu.
İnsanı sarhoş edebilecek derecede beyaz ve muhteşem olan vücudunun neredeyse yarısı açıktaydı.

Yeşillikler içinde, beyaza bürünmüş, yarı çıplak bir Baekhyun.

Teninin açıkta kalan kısmını güneşin okşamasıyla dahada pahabiçilmez oluyordu bu görüntü.

Yavaşca gözlerini araladı Baekhyun. Yüzünde güneşin yakıcı sıcaklığını hissedince yüzünü buruşturdu ve gözlerini kısarak ışığa alışmaya çalıştı.
Eliyle yerden destek alarak yattığı yerde doğruldu.
Etrafı inceledi. Neyse ki babası onu insanların ortasına bi yere indirmemişti.

Dizlerini kendisine doğru çekti ve gözlerini kapatarak başını dizlerinin üzerine koydu.
Şuan kendini sokağa atılmış, kimsesi olmayan bir kedi yavrusu gibi hissediyordu. Çaresiz, yalnız ve terk edilmiş.
Annesini şimdiden özlemişti nasıl yaşayacaktı onsuz.

Her şeyi unutsaydım, hiç birşey hatırlamasaydım, bilmeseydim daha iyimi olurdu acaba diye düşündü Baekhyun.

Ama böyle oturarak hiç birşey elde edemeğeceyini biliyordu. Hemen kalkması ve hava kararmadan güvenli bir yer bulması gerekiyordu. Sonuçta o burada bir prens değildi.

Oturduğu yerden kalktı ve etrafında döndü. Ne tarafa gideceğini bilmiyordu.

Ne tarafa gideceği konusunda uzun bir süre düşündükten sonra, her hangi bir yöne doğru yürümeye başladı.

Nerdeyse yarım saattir yürüyordu, ama ağaçtan başka hiç birşey ile karşılaşmamıştı. O kadar çaresiz hissediyordu ki, oturup bağıra bağıra ağlamak istiyordu.

Bir kaç adım daha yürüdükten sonra ağaca benzemeyen başka bir şey çarptı gözüne. Sanırım bir evdi.

Baekhyun sevinçle gülümsedi ve eve doğru ilerledi.

***

Genç ve başarılı biri. 26 yaşında, zengin ve tabiki yakışıklı. Sıradan bir zengin değil, itibarı yüksek. İstese dünyanın yarısını satın alabilecek derecede.
Ve her kurguda olduğu gibi yalnız ve mutsuz. Bilirsiniz para insanı mutlu etmiyor. Ailesi yok. Hiç kimsesi yok.
Peki ya bu genç yaşında bu zenginlik ve itibarı nasıl elde etmiş olabilir. Okuduğmuz bir kitapta, yada izlediğimiz bir filmde olduğu gibi bir miras meseleside değil. Zengin doğup ailesinden genç yaşta kurtularak, hayatı yaşayanlardan biri değil yani. Tamamen kendi zekası ve başarısıyla elde ettiği bir nokta.

Ailesini 8 yıl önce kaybetti. Yani henüz 18 yaşındayken. Aslında zengin doğmuş biri. Ama bundan pek yararlana bildiği söylenemez. İşler kötüye gitmişti ve babası şirketini kurtara bilmek için fazla borca girmişti. Zaten babası itibarlı biri değildi onun aksine. Sadece Güney korede adı geçen, normal derecede bir şirketti sahip olduğu. Ama onuda kaybetmişti ve bu yetmezmiş gibi boğazına kadarda borca batmıştı.
Ve babası bu olanlardan sonra, lanet olası bir bencil gibi korkaklık yapıp intihar etmişti. Annesi eşini kafasına sıkmış bir şekilde evde kullandığı ofisinde bulmuştu.
İşler mümkünmüş gibi dahada kötüye gitmişti. Sadece bir ay, bir ay sonra babasının yaptığı bencilliği anneside yapmıştı.

DEAD KİNGWhere stories live. Discover now