Sadece işine konsantre olmuştu, bezi suya batırdı ve once Hayley'in dudaklarına değdirdi. Sonra tekrar suya batırdı ve bacaklarının arasını temizledi. "Havlu.. Temiz havlu gerekiyor. Bebek gelince.." Caroline basını salladı ve ona bir havlu getirdi.

-"Tum gücünle ıkın." dedi Katherine. Hayley kendini zorlarken Caroline ve Rebekah yalnızca izliyorlardı. Ellerinden baska hicbir sey gelmiyordu. Eğer bebeğe bir sey olursa Klaus'un vereceği tepkiyi hayal edemiyordu bile. Çaresizce yalnızca eski yaşadıklarına güvenerek yüzyıllardır düşmanı olan adamın çocuğunu doğurtmaya çalışan kızı izliyorlardı.

Hayley güçsüz düşmüştü ve bayılacak gibi duruyordu. "Hayır!" Katherine neredeyse ciglik atıyordu. "Bayilamazsin! İkinman lazım, ittirmen lazım! Içeride ölür!" Hayley son cümleyle gozlerini zoraki açarken tum kuvvetini kullanarak bir kez daha denedi. Katherine kendi kendine Bulgarca bir seyler mirildaniyordu ve Caroline onun burnunun kanadigini fark etti.

-"Geliyor.." dedi yavaşça. Hayley artık son kırıntılarını kullanırken Katherine havluyu alıp bacaklarının arasına uzandı. Hafifçe geri çıktığında ellerinde kanlı kaplı ufacık bir bebek duruyordu. Caroline ve Rebekah ağlıyordu ve aslında bunun farkında bile değillerdi. Katherine ilerleyip masanın üstündeki makası yıkadı ve aradaki bağı kesti. Havluyla kanını kurulurken Caroline yüzyıllar önceki o masum kızı gördü.

Ve o an fark ettiler. Ortam fazla sessizlesmisti.

Hayley'e dönen ilk Caroline oldu. Gozleri yarı kapaliydi ve kendinde mı yoksa bayılmış mı çözemiyordu. Yataktan hafifçe cikmis bacaklarından yere kan damliyordu. Cok fazla kan. 

Rebekah ayakta bebeğe bakıp ağlarken Caroline bağırdı. "Hayley!" Onu sarstı ve yuzunu salladı. Gozleri acık haldeydi ama görüyor gibi degildi. O sırada digerleri de ona baktı. "Hayley!"

Rebekah koşarak yanına geldi ve yatağın yanında diz çöktü. Kanı hala durmuyordu. Litrelerce kan yatağa ve yere boşalmaya devam ederken kızın bedeni bembeyaz kesiliyordu. Rebekah caresizce bileğini isirip dudaklarına dayadi ama boş kukla gibi bası yana düştü.

-"Bu da ne boyle?!" Caroline Klaus'un hic boyle bağırdığını duymamıştı. Neler oldugunu daha anlamadan vampir hızıyla bebeği Katherine'in elinden aldı ve tek eliyle Katherine'i duvara fırlattı. Gözlerinden ateş çıkıyordu ve Rebekah bile -bakışlarından belliydi- onu daha once boyle görmemişti.

Elijah kapıda neler oldugunu çözmeye çalışırken bembeyazdi. Gozleri once duvar kenarında yatan Katherine'e, ardından bütün kanı artık yerde olan Hayley'nin bedenine çevrildi.

-"Nik.." Rebekah hickiriyordu. "Dogum basladi ve.." 

-"Sen onun eline mı verdin!?" Eliyle duvar dibini gösterdi. Sonra gozu yatakta Hayley'nin cansız bedenine kaydı. "O.." dedi yavaşça.

Rebekah onu onaylıyor gibi ağlamaya basladi ve kafasını ellerinin arasına aldı. Elijah neredeyse feryat ederek yatağa koştu ve cansız bedenin ustune kapanarak ağlamaya basladi. Caroline bunu asla beklemiyordu.

Katherine yavaşça ayağa kalkarken artik adım atacak hali yoktu. Caroline Elijah'a biraz mahremiyet vermek icin yataktan kalktı ve o anda herkesin durmasına neden olan bir ses duyuldu.

Bebek ağlamaya basladi.

Caroline korkarak o tarafa birkac adım attı. Siyah sacları vardı, vücudundaki kanın bir kısmı kurumuştu. Kucuk ellerini yumru yapmis, incecik sesiyle ağlarken havaya sallıyordu. Rebekah hıçkırıklarını kesti ve ağlaması mucizeymis gibi o tarafa baktı. Elijah bile kafasını kaldırmıştı.

Caroline'in gozleri Klaus'a kaymıştı. Ağzı hafif acikti, bu onun icin cok yeniydi. Once ne yapacagını bilemedi ama sonra yavaşça onu sallamaya basladi. Biraz daha sıkı sarmıştı. Bebek ağlamayı kesti ve gozlerini azıcık açarak ona baktı. Bu sahne Caroline'in kalbini parçaladı, ağlıyordu.

Klaus ona baktı ve tek eliyle yuzune dokundu. Sonra zarar vermekten korkuyor gibi yavaşça eğilip onu öptü.

***

Caroline buyuk evin arka bahçesinde uzakta koşturan tombul bacaklı kucuk kıza seslendi. "Henrik! Yavaş kos!" Endişeyle onu izlerken Klaus arkadan yaklaşıp kollarını ona doladi. Caroline buyuk bir minnetle ona yaslandı. "Evdekiler nerede?"

-"Rebekah caddeye indi. Elijah da Katherine'in mezarında." dedi, o da kucuk kıza bakıyordu.

Katherine öleli dört yıl olmuştu ve Caroline hala buna inanamıyordu. Hayley icin yaptığından sonra bünyesi bunu daha fazla kaldiramamisti. Henüz Hayley'nin kanı yatakta kurumadan o da ölmüştü. Ölmeden once hepsi onu affetmişti, yaptıgı kötülükleri telafi ettigini düşünüyorlardı. Hatta Klaus bile. Gozlerini kapatmadan yalnızca yanında Elijah'i istemişti ve geri kalanlar buna saygı duymuştu. Onun yatağında yatarken Elijah'a onun cok iyi seyler hak ettigini ve bu hayatındaki tek dogru karar oldugunu fisildamisti. Elijah'in ağlaması ve sonrasında devam eden yası düşünmek hala Caroline'in canını yakıyordu.

Hayley'in yaşarken bulamadığı sürüsü onu ölünce bulmuştu. Mikaelson ailesi onu yukarıdaki bir odada üzerinde beyaz bir elbise ve rahat bir yatakta tutarken kapıları çalınmış; siyah saçlı ufak bir kadın, Hayley'e cok benzeyen bir oğlan ve arkalarında daha iri duran yaşlı bir adam onu almak istediklerini; sürülerine yakışır bicimde ve o kurallarla gömmek istediklerini soylemislerdi. Simdi Hayley kendi topraklarında guvendeydi ve Caroline onun mutlu oldugunu ümit ediyordu.

Bebeğin isim konusu bütün bunlar geçince gündeme gelmişti. Hepsi bir fikir beyan ederken Klaus ölen kız kardeşleri Henrik'in adını koymayı istemişti. Daha sonra cadıların onun 16 yasına geldiginde bir kehanette bulunduğunu duymuşlardi ama hic kimse ona yaklasamiyordu. Klaus buna izin vermiyordu bile.

Aradan bir ay geçip Caroline kendini hazır hissettiğinde Mystic Falls'a gitti. Annesinin mezarında onunla konuşup ağlarken Klaus yine yanindaydi ve onun elini tutuyordu. Diğer arkadasları ile görüştü. Ama orada kalmayacaktı, onun evi New Orleans'ti.

Caroline ve Klaus çiçek toplayan Henrik'i izlemeye devam ediyordu. Caroline hafifçe ona baktı. Eskiden dunyanın en korkutucu canavarı simdi deger veren, önemseyen biriydi. Henrik'e bakarken nası gözlerinin genisledigini, kendisine bakarken nası isildadigini gördü. Klaus da ona baktı. "Ne oldu?"

-"Marcel'in beni kaçırması basıma gelen en guzel şeydi." dedi, Klaus güldü ve kokusunu icine çekerek onu öptü. Henrik koşarak ona geliyordu.

-"Bunlar senin iciiiin." dedi melodik bir sesle. Elindeki çiçekleri uzatırken dans eder gibi sallaniyordu. Caroline gülümseyerek çiçekleri aldi ve eğilip onu öptü. "Bunlar cok guzel Henrik."

-"Sen cok güzelsin. Senin gibi." dedi kucuk kız gamzelerini göstererek. Bunu babasından almıştı. Caroline onu kucağına aldı. "Sen benden cok daha güzelsin."

Klaus gülümseyerek onları izliyordu. "Sana tapıyor degil mı?" Caroline ona baktı. "Gerçi sana tapmamak imkansız."

Klaus karşısına geçip durdu. Caroline ne yaptığını anlamamıştı. Arka cebinden bir sey çıkardı, bir kutu. Egildi ve dizlerinin ustune çöktü. Caroline ona bakıyordu, yavaşça kutuyu actı. Icinde bir yüzük vardı.

-"Caroline Forbes. Seni her seyden cok seviyorum. Sen benim bu dunyada basıma gelen en guzel seysin. Beni bin yıllık karanlik dünyamdan sen cikardin. Yalnız seni sevdim ve dunyanın sonuna kadar seni sevecegim. Belki beraber yaşlanamayız ama seninle yüzyıllardan fazla zaman geçirmek istiyorum.  

Benimle evlenir misin?"

Caroline'in gözlerinden mutluluk gözyaşları akıyordu. Hayatında hic olmadıgı kadar içten bir "evet" derken ve Klaus onu buyuk bir tutkuyla öperken Henrik bile el cirpiyordu.

***

Umarım sizlere biraz olsun gerçeklik hissettirebilmişimdir hikayemde. Beni destekleyen ve hikayemi okuyan herkese çok teşekkür ederim. Ne kadar her şey bize karşı görünse de her zaman umut var ve asla pes etmeyeceğiz. Sonuna kadar Klaroline, unutmayın: However Long İt Takes.

However Long It Takes.Where stories live. Discover now