Kusursuz Randevu

En başından başla
                                    

Girişte bulunan karşılama masasına yaklaştık. Güler yüzle bizi karşılayan masa hostesi rezervasyonumuzu sorunca David evet var diye cevap vererek bana bakmaya başladı. Hostesin hangi isme yapılmıştı acaba sorusu üzerine tek kaşını havaya kaldırarak bana bakan David'in benden isim söylememi beklediğini anladım ve "Jessica Smith" diye cevap verdim. Bakışlarını David'den bana doğru çeviren hostes önündeki kağıtlara baktıktan sonra,  bizi masamıza doğru götürmek üzere yerinden çıktı.

"Böyle buyrun lütfen"

Hostesin eşliğinde sağ tarafta bir kaç masa geçtikten sonra içeri cep şeklinde gizlenmiş olan ayrı bir bölüme çıktık. Diğer bölümden daha sakin olan bu cep romantik buluşmalar için düzenlenmiş gibiydi. Masaların üzerine yerleştirilen minik abajurler ortama nostalhik bir hava katıyordu. Masamızı gösteren hostes afiyet olsun diyerek yanımızdan ayrılınca David oturmam için koltuğu çekmek için hamle yaparak beni yine etkilemişti.

Yemeklerimizi beraber içtiğimiz şarapla ve sanki yıllardır tanışıyormuşcasına yaptığımız keyifli sohbetle karşımdaki adamın ne amaçla burada olduğu aklımdan çıkmıştı. Sanki gerçek bir randevuda ve sonucunda gerçek bir ilişkiye uzanacakmışcasına güçlü bir çekim hissediyordum.

Arkadaşları ile ilgili anlattığı komik anılar ve her birinin lakabının hikayesini dinlerken kahkaha ile gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Senin lakabın ne peki" diye sorduğumda,

"Biliyorsun zaten güzellik"

"Hayır canım bilmiyorum, yeni tanıştığımızı unutuyorsun galiba."

"Bu gece duydun sen benim lakabımı. Bir düşün bakalım."

Gözlerinde hadi bakalım der gibi bakış vardı. Bir kaç dakikalık düşünme süremde bakışlarımı dudaklarına yönlendirmemek için verdiğim çaba yüzünden zihnimi bir türlü toparlayıp cevabı bulamamıştım.

"Ben bulamadım. Pek çok şey konuştuk. Sen söylesen lakabını."

"Olmaz sen bulmalısın.''

"Bari ipucu ver."

"Pekala, işte ip ucun. Arkadaşlarımdan biri lakabımla seslendi bu gece."

David'in arkadaşlarıyla tanıştığım ana gidip, onlarla aramızda geçen konuşmaları hatırlamaya çalıştım. Önce George sonra Philip, Chris ve Jones. Hiç biri lakap olabilecek bir şey söylememişti.

"Biraz daha düşün Jess. Hatta ikimizin arasında da bahsi geçti."

Birden aklımda kadeh kaldırdığımız çifte şans ve arkadaşının arkamızdan şanslı piç diye seslenmesi geldi. Bulduğum cevaptan emin olamayarak,

"Şanslı mı?"

"Şanslı piç işte benim lakabım"

"Ama bu çok argo, yani şanslı tamam ama diğeri yakışmamış hiç"

"Erkekler arasında hafif bile bu. Tabi senin için kaba biraz"

''Demek sen o yüzden hiç tepki vermedin duyunca. Bilakis hoşuna bile gitti."

"Duymaya alışık olduğum bir şey. Öyle olduğumu da kabul ediyorum ayrıca. Senin bir lakabın var mı peki? "

"Yani Megan bana sürekli senin dediğin gibi güzellik der. Bunun dışında yok"

"Güzellik bence tam sana uygun bir lakap, çok güzelsin çünkü. Megan ile aynı fikirdeyiz."

"Ah ben çok güzel değilim ki, yani ortalama sıradan bir yüz benimkisi"

"Bence sen kendinin farkında değilsin güzellik, sana baktığım her an sana dokunmak ve seni öpmek istiyorum. Bardan içeri giripte seninle göz göze geldiğim ilk andan beri var bu his."

"Çok tatlısın, teşekkür ediyorum David."

"Tatlı değil, bu çekici kadından hoşlanan bir erkeğim ben."

"Ah sana tatlı demeyecektim değilmi. Unutmuşum afedersin çekici ve yakışıklı erkek"

Bir süre yine konuşmadan sadece gözlerimizle iletişim kurduk. Ona bakarken yüzündeki ifadenin keyif ve arzuyla dolması, karşısında kontrolümü yitirmeme neden oluyordu. Yavaşça uzanıp elime dokunarak barda yaptığı gibi işaret parmağıyla elimin üzerinde işaretler çiziyordu. Derin bir nefes alarak,

"Kalkalım mı artık buradan?"

Başımı onaylarcasına sallayarak "olur kalkalım" dedim.

Oturduğu yerden hızla ayağa kalkarak bana yaklaştı ve elini kalkmam için uzatırken diğer eliyle de sandalyemi geriye çekti. Ayağa kalkıp önünde durduğum anda, boşta kalan elini belime atarak beni kendine çekerek dudaklarımı öpmeye başladı. Yaşadığım şaşkınlık, heyecan ve haz hepsi birbirine karışmıştı. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcak dudaklar, kalbimi yerinde çıkaracakcasına hızlı atmasına neden olurken belimde hissettiğim beni kendine çeken elinden geçen sıcaklık, tüm bedenime yayılıyordu. İçimdeki şaşkınlık duygusunu atıp kendimi onu kollarına ve dudaklarına bırakırken yine aniden kendini geri çekti. Yüzlerimiz birbirine değecekmişcisine yakınken;

"İnledin "

"İnledim?"

"Evet inledin ve bu çok, çok çıldırtıcıydı. "

"Ah ben farkında değilim."

Bence de ahh.. Seni öpmeye devam etmemek için verdiğim mücadeleye madalya verilmeli."

"Bir restaurantta olduğumuz düşünülünce mücadelende haklısın."

"Baksen şuna. Şimdi kim bilmişlik taslıyor acaba."

Dünyanın tüm keyfini biz çıkartıyormuşcasına yüzümüze sabitlenen gülümsememiz ile yavaşça birbirimizden uzaklaştık. Uzanıp elimi tutan David, "Hadi gidelim" diyerek bizi restauranttan dışarı çıkardı.

Otelin çıkış kapısına yönelmemizle merak edip, nereye gidiyoruz diye sorduğumda, eğlenmeye ve geceyi yaşamaya diyerek cevap verdi. Bir taksiye binerek otele çok uzak olmayan bir gece klubune gelmiştik. Yüksek sesli müzik ve neredeyse karanlık sayılabilecek kadar sınırlı ışıklandırmanın olduğu, etrafta danscıların dans ederek, gelen misafirleri dansa kaldırdığı etkileyici bir ortamdı.

"Bir striptiz klube benziyor" diye seslendim kulağına.

"Daha önce bir striptiz klube gittin yani?"

"Hayır ama nasıl bir yer olabileceğini tahmin ediyorum. Baksana danscılar neredeyse çıplak."

Etrafına bir süre bakınarak bana döndü ve kulağıma, burada erkek danscılar da var. Yani düşündüğün tarz bir erkek striptiz klubü değil güzellik. Sadece eğlenmek için gelen insanlar, rahat ol, ben yanındayım."

"Rahatım ben, ayrıca dans etmeyi de çok severim."

"Görelim öyleyse dansını" diyerek elimden tuttuğu elini havaya kaldırarak beni kendi çevremde döndürmeye başladı.

Aldığım keyifle kahkahalarla gülüyor ve etrafımda dönerek kalçalarımı sallamaya ve ritm tutturmaya çalışıyordum.

Son Bir ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin