Düşüş

13.7K 469 6
                                    

Koltuktaki yerlerimize dönmüş, ben kafası karışmış ve umutsuz bir halde Meg'i dinliyor, kafamın içinde yankılanan, sen böyle bir kadın değilsin nidalarını susturmaya ve Meg'e odaklanmaya çalışıyordum. Heyecanla hızlı hızlı konuşan Meg, el, kol hareketleri ile aklındakileri anlatmaya devam ediyordu.

Meg için seks konusunun bu kadar önemli olması çok ilginç geliyordu. Benim için seks geçmişimde hiç bir zaman çok önemli olmamıştı. Ben daha çok sevilerek güven duygusunu, aitlik duygusu, sahiplenilme duygusunu hissetmekten yana bir yaklaşım içindeydim. Bu şekilde kendimi huzurlu hissediyordum. Kadın erkek ilişkilerindeki iniş çıkışlar, heyecanlı flörtler veya sürekli yeni birileri ile olmak hiç bir zaman cazip gelmemişti ve bu yüzden içine girmek istemediğim şeylerdi.  Lisede bir kaç kişi ile okul sonrası dondurma yemeye gitmişliğim dışında, üniversitede Brain ile tanışana kadar hiç ciddi ilişkim olmamıştı geçmişte.

Üniversitenin 2. yılında okuluma alışmış ve arkadaş çevresi edinmiştim. Okuduğum edebiyat bölümünden birkaç kız ve yurttan kızlar vardı arkadaş grubumda. Genellikle sessiz biri olduğum için sadece ders notlarını paylaşmak için kurulan diyaloglar sonucunda yine benim gibi sessiz ve kendi halinde ama derslerinde başarılı kızlarla kendi grubumuzu kurmuştuk. Kendi aramızda yaptığımız en büyük aktivite cumaları vizyona yeni giren filme gitmek, patlamış mısır yemek ve çıkışta da sıcak çikolata içerken, filmin erkek karakteri hakkında çapkınca konuşmalar yapmaktı. Bunun haricinde en büyük hobimiz ise kitap kulübüydü. Her hafta bir kitap seçer ve pazar günleri şehir merkezinde kitapçının kafesinde buluşur ve kitap hakkında konuşurduk.

Yine bir gün pazar toplantılarımızdan birini yapmak için şehir merkezine gitmek için aceleyle yurdun koridorları hızlı hızlı yürüyor, bir yandan paltomu giymeye çalışarak elimdekileri çantama tıkıştırmaya çalışıyordum. Pazartesi günü teslim etmem gereken ödevi bitirebilmek için sabahlamak zorunda kalmış, bitirince de alarmı kuramadan derin bir uykuya dalmıştım. Uyanmam için yurttan kızların kapıyı çalıp oda arkadaşım Stephani'yi sorması gerekmişti. Sonrasında saatime baktığımda hemen çıkmazsam şehir merkezine giden 11:00 otobüsünü kaçırıp yarım saat sonraki otobüsü beklemem gerekecekti. Hızla önüme dikkat etmeden merdivenlere yönelince, yukarı çıkmakta olan birinin üzerinde buldum kendimi. Birlikte bir kaç basamak yuvarlandık. Daha doğrusu ben o kişinin kollarının arasındaydım.  Beni tutan kişi sıkıca sarmış ve bir kaç basamaktan sarmaş dolaş yuvarlanmıştık. Popomun ve sırtımın ağrısı ile çarptığım kişiden özür dileyerek gözlerimi açtım. Hayatım boyunca gördüğüm en güzel mavi gözler bana bakıyordu. Bir kaç saniye gözlere baktıktan bakıştıktan sonra bakışlarım dudaklarına indi, hafif aralık dudaklar sık soluklar alıyordu.

Gözlerimi ayırmadığım dudaklar yavaşça yukarı doğru kıvrılıp gülümsemeye başladığında uzun süre o  şekilde kaldığımı fark ederek birden ayağa kalkmak üzere toparlanamaya başladım ve telaşla ''Özür dilerim, çok özür dilerim. Gerçekten çok acelem vardı ve sizi fark etmedim. Umarım bir yerinize bir şey olmamıştır, yoksa çok üzülürüm.''

''Merak etme, ben iyiyim. Bunun için üzülmene gerek yok. Hem senin gibi tatlı bir kızla yuvarlanmanın keyfinden acı filan hissetmiyorum inan '' diyerek o tatlı mavi gözleri ile bana bakarak göz kırptığında, zaten kazaya sebep olduğum için mahçupken, bir de onun flörtöz tavrıyla iyice utanmıştım.

Utançtan kızaran yanaklarımla daha fazla beni o şekilde görmemesi için kafamı çevirdiğimde, etrafa saçılan çantamın içindeki eşyaları gördüm ve panikle hemen toparlamak için harekete geçtim. Dağılan eşyalarımı hızlıca çantamın içerisine tıkıştırmaya başlamıştım ancak hareket ettikçe sırtım ve kalçam çok ağrıyordu. Acı çektiğim için her hareketimde boğazımdan inleme sesleri çıkıyordu. Kalan son birkaç eşyayı da çantama yerleştirdiğimde mavi gözlü adamın hala orada durduğunu fark edip döndüm. Elinde kulübün bugün ki toplantısı için seçtiğimiz kitap duruyordu. Yavaşça bana uzatarak,

''Çok kötü düştük öyle değil mi? Seni korumaya çalıştım ama biraz hızlı oldu.  Aslında sen pek iyi görünmüyorsun, istersen bir hasteneye gidelim. İhmal etmeye gelmez böyle şeyler..'' dediğinde kızlarla olan randevuma zaten geç kalmış olmanın verdiği telaşla,

''Ben iyiyim, biraz ağrım var ama geçer birazdan. Sen iyi misin? Düşerken benimleydin. Seninde canın yanmış olmalı.'' diyerek tebessümle cevap verdim.

''Bir erkek acı çekiyor olsa bile bunu senin gibi tatlı kızlara söylemez.. Hem ben şikayetçi değilim bu düşüşten. Her gün senin gibi güzel bir kız kendini kollarıma atmıyor'' derken yine o tatlı maviş gözlerindeki ışıltıyla gözlerime bakıyordu.

Düşmenin etkisiyle sızlayan bedenim, bu kez heyecandan daha fazla titreme başlamıştı. Flört edilmeye alışkın olmadığım için çapkın kelimeleri bünyemi sarsmıştı. Ayakta daha fazla duramayacağımı anlayınca dengemi kaybedip tekrar yere yuvarlanmamak için merdivenin tırabzana yaslanarak gücümü toparlamaya çalıştım ve aklıma gelen en flörtöz cevabı verdim.

''Ben de hergün düşmüyorum aslında ama düşüşümün sana denk gelmesi de benim şansım olsa gerek.''

Gözlerinden anlık bir kıvılcım çıkmıştı yada bana öyle gelmişti belkide. Ne olduğunun tam olarak farkında değildim, çünkü bu sonsuz mavi gözlere bakmaktan başka hiç bir şey umurumda değildi o an.

O gün beni şehir merkezine Brain bıraktı. Düşüşüm ve merdivene dağılan eşyaları toparlamaya uğraşmam yüzünden otobüsü kaçırmıştım. Her ne kadar kendi kendime giderim lüzum yok desem de, yürürken vücudumun zorlanmasından yardıma ihtiyacım olduğunu ve asla beni bu halde bırakamayacağını söylemişti. Çekindiğimi hissederek,

''Sakın korkma, kız kardeşim bu yurtta kalıyor. Onu ziyarete geldim, ismi Mary Ann. Belki tanıyorsundur. Hukuk okuyor, 2. sınıfta. Ve ben de Brain. Brain Glynn. Endişe edecek hiçbir şey yok. Sadece seni gideceğin yere bırakacağım ve o esnada iyi olduğuna ikna olmaya çalışacağım.''

Bahsettiği kızı tanıyordum, yurdun popüler kızlarından biriydi. Oldukça güzel ve alımlı bir kızdı. Bir kaç kez kantinde karşılaşıp selamlaşmış kısa sohbetler yapmıştık. Benim gibi 2. yılındaydı. Genelde çevresinde hep birileri olurdu, o yüzden yakınlaşıp samimi olma gibi bir durumumuz hiç olmamıştı.

Israrı sonucu onun beni şehir merkezine bırakmasına razı olmuştum. Yol boyunca bana kendisinden ve kızkardeşinden bahsederken öylesine yumuşak bir ses tonu kullanıyor ve o kadar tatlı gülümsüyordu ki saatlerce oturup onu dinleyebileceği ve tabi o esnada  seyredebileceğimi düşünmüştüm. Kötü biri olmadığı konusunda beni ikna etmeye çalışırken elini sık sık kalbinin üzerine koyuyordu.

''Lütfen çekinme artık.  Adımı biliyorsun, tahmin ediyorum ki kardeşimi de tanıyorsun. Ve şu yüze bak lütfen, seri katilmişim gibi durmuyor öyle değil mi? Hem sen de adını söylersen tam olarak tanışmış sayılabiliriz artık. Hala adını bana söylemedin çünkü.''

Cevap vermekte çekindiğimi fark etti ve tanışmak isteğini daha da net belirtircesine tokalaşmam için elini uzatarak ''Lütfen?'' dediğinde, hayatım boyunca bu kadar heyecanlanıp kendimden geçtiğim bir anı hatırlamıyordum.

Gözlerine bakmakta zorlanırken, elimi uzattığı eline uzatarak  ''Jessica'' diyebildim.

Avucumda hissettiğim sıcak teni ile kalbim yerinden çıkacakmışcasına güçlü atmaya başlamıştı. Parmakları ile elimi sardığındaysa, kendimi o ellere tamamen bırakmak istemiştim. Bir şey söylemeden bakışırken o diğer elini de elimin üzerine koyarak parmakları ile beni sıkıca sararak dikkatle yüzümü inceleyerek bakmaya devam ederken,

''Tanıştığıma çok sevindim Jessica. Hem de tahmin edemeyeceğin kadar çok sevindim.''

Son Bir ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin