30.BÖLÜM

903 57 13
                                    

Önemli not: Lütfen düşünceleriniz belirtin. Ayrıca sadece betimleme için son tarafta öyle bir sahne var. Sadece betimleme gerçek değil. Oraya gelince ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bir çocuğun gözyaşındaydı adalet.

Neredeydi şimdi bu illet?

Hiçbir şeyden korkmayan küçük bebeklerin,

Kabusuydu şimdi silahlardan çıkanlar.

Tak.

Tak.

Tak.

Gözlerimi usulca açtığımda tatlı bir ağrı hissettim vücudumdan. Uyukladığım yerden hafifçe kalkmaya çalıştığımda belime sarılmış olan eller ile duraksamak zorunda kaldım. Bakışlarım kaslı kollarla buluştu. Gülümsemek kavramı belki de az kalırdı şuan. Ellerini yavaşça çözdüm. Yanağına usul bir öpücük bıraktım. Hafif kımıldadı ama uyumaya devam etti koca dev. Ayağa kalktığımda saate bakmak için telefonu elime aldım. Güç tuşuna bastığımda gözlerim iri iri açıldı. 13.48 mi? O kadar uyumuş muyduk ki biz? Onun yanında zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordum çünkü o farklıydı. Kalbimin sahibiydi. Ve benimdi. Telefonu bırakıp mutfağa ilerledim. Kollarımı sıvadım ve kahvaltılık malzemeleri koymaya başladım. Birkaç dakika sonra telefon sesi duyuldu. Oturma odasına girerek Kerem'e baktım. Hala uyuyordu. Telefon çalmayı bıraktığında merakla sehpanın üzerindeki telefona baktım. Kerem'indi. Elime alarak tekrar mutfağa gittim. Kimin aradığına bakmadan işimi yapmaya tekrar devam ettim. Ama birkaç dakika daha geçtikten sonra telefonun sesi odada yankılandı. Öylece durdum. Açmalı mıydım? İkinciye aradığına göre önemli bir şey olabilirdi. O nedenle açmaya karar verdim. Telefonu elime aldım ve sıcak bedenim soğuk telefonla birlikte ürperdi. Tedirginlikle telefonu açtım. Önce doğru kelimeyi bulamadığım için bir şey demedim. Tam ağzımı açmış konuşurken karşıdan titrek bir nefes verildi. Ve ağlayan bir kadın konuşmaya başladı.

''Demek yine konuşmayacaksın. ''

Yine?

Demek daha önce de bu olmuştu. O zaman bu kişi tanıdıktı. Ben böyle düşünürken o kişinin çok yakın olduğunu nereden bilebilirdim ki?

''Peki ben konuşayım o zaman. Özledim seni. Hemen itiraz etme. Gerçekten özledim. Kerem sen her ne kadar kabul etmesen de ben sana aşığım. Ve bu asla bir acıma duygusu değil. Eğer sen öyle düşünüyorsan öyle olsun. Yanımda yeter ki sen ol ben her şeye hazırım. Vur, kır , parçala ama beni bırakma. Sana çok ihtiyacım var. Bana yazdığın o defter var ya onu kitap olarak bastırdım. Herkes bizim aşkımızı konuşuyor Kerem. Artık gör beni. Ben hep buradayım bırakma.''

Ağlamaya devam etti. Ne garipti ki ikimiz de ağlıyorduk. Çatlak dudaklarım arasından inen tuzlu su canımı yaksa da bu konuşma daha beterdi. Hıçkırmamak için kendimi kastım ama çenemin titremesine engel olamadım.

Herkes bizim aşkımızı konuşuyor Kerem.

Yıkılmıştım. Enkazın altındaydım ve kaldıracak tek kişim vardı.

Kerem...

Beş harfine dünyaları sığdırdığım adam gel artık ve beni bu bilinmezlikten kurtar. Hıçkırık sesi geldi telefondan gözlerimi yumdum. Bu oydu. Kerem'in aşkı. Ona aşıktı. Eskidendi belki ama yine de neden acıyordu sol tarafım? Neden Kerem'e güvenmeme rağmen sökülmüş gibi hissediyordu kalbim?

Neden?

Neden?

Neden?

Aşık olmak yanmak mıydı? Delicesine, kavururcasına, çöldeki yalnızlık gibi, kalabalıkta ki tek ruh gibi, akvaryumdaki tek balık, sol tarafta tek başına atan kalp gibi...

Gözümden yaşlar durmadan akıyordu. Yere çökerek telefonu yere bıraktım. Çöküşüm muhteşem bir acı verdi kalbime. Taşıyamayacağı kadar büyük bir yük gibi. Kapanmadı telefon, devam etti konuşmaya kadın. İkinci kadın kaldı tek başına, öylece , çaresiz, öylece başı boş; tıpkı bir plak gibi... Bitmiyordu şarkı , durmadan dönüyordu ama kimse şarkıyı anlamıyordu çünkü ortada şarkı yoktu. Boştu , anlamsızdı, korkutucuydu.

''Sevdim seni bir kere başkasını sevemem. Deli diyorlar bana desinler değişemem. Desinler değişemem.''

Güzel bir ses doldurdu odayı, yankılandı notalar duvarlarda. Kulağıma girdiği anda sustu benliğim, gözyaşlarım sönmüş ateş gibi durgunlaştı. Sadece odaklandım kadına, sesine ve çaresizliğine... Keşkeler, hayatımızı bitirdiler...

''Bizim şarkımız sonsuza dek çalacak aşkım. İster dinle ister dinleme ama söyleyecek bir kişi elbet olur elbet. Belki sen ,belki ben, belki ikimiz... Bırakmam seni.''

Telefonu fırlatmak istedim.

Yapamadım...

Kendi ipimi kendim astım boynuma, korkunun ecele faydası olmadığı gibi; aşkın da gururu yoktu. Çıktım gökyüzündeki merdivenlere. İlmeği geçirdiğim bedenimi bir anda serbest bıraktım. Sallandı ayaklarım yer çekimiyle. Korktum ama birazcık. Küçükken korktuğum öcüler gibi. Gelip geçiciydi. Gülümsedi benliğim içimdeki ağlayana inat.(Burada gerçek bir intihar söz konusu değildir.)

Bir ses duyuldu boynumdaki ipliği kesen; güçlü, kadife ses ve biraz da Kerem...

Kesinlikle ağzından çıkmasını istediğim bu kelime değildi. Zeynep deseydi bir kere içimde çırpan kelebekler belki yine canlanırdı. Ama o çok farklı bir şey söyledi. Zaten bir gün ömrü olan kelebekler kendilerini öldürdüler. Dünyanın güzelliklerini yaşayamadan gittiler; Sanki hiç var olmamış gibi. Ufaklık deseydi bile çöktüğüm duvardan hızla kalkar 'buradayım' deyip boynuna atlardım. Ama yapmadı.

Bende sarılmadım.

Eski aşklar tekrardan alevlenir miydi?

Ya da hayatını değiştirir miydi?

Gözlerim yanmasına rağmen yerde hafifçe doğrularak ona baktım. Zorlukla ayağa kalktım. Sabah mutlulukla kalkıp ona kahvaltı hazırlıyordum ve eski kadın tekrar ortaya çıkarak her şeyi mahvediyordu.Eminim ki gözlerim kıpkırmızıydı. Ben ona özlemle bakarken o ifadesizdi. Gerçi hep öyleydi. Ağzı aralandı ve tek kelime dudakları arasından havaya karıştı.

Asıl yıkılış buydu.

''Asra?''



Bölüm neden burada bitti demeyin lütfen. Hikayenin sürükleyici olması için heyecanlı bitmesi gerekiyor. Sınavlarım bu hafta bitiyor. Ama son üç tane kaldı ve ikisi beni korkutuyor. O nedenle yakın zamanda bölüm beklemeyin. Şimdi lütfen düşüncelerinizi yazın; İyi ya da kötü. Hep birlikte  buralara kadar geldik. Bundan sonra da yanımda olduğunuz için teşekkür ederim canlarım. Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayım.

SENİ GÖRMEDEN SEVDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin