C.1

387 40 31
                                    


Ölüm bu kadar acı verici bir şey miydi?
Biliyorum, dünyadaki hayatımda pek sosyal biri değildim. Kim benden beni öldürecek kadar nefret ederdi ki?

Aslında cenazeme bu kadar insanın geleceğini tahmin etmezdim. Hastanedeki hiç konuşmadığım iş arkadaşlarım bile gelmişti.

Lay'e baktım. Köşede hüngür hüngür ağlıyordu. Tiffany de ağlıyordu. Onu da sevgilisi Yifan teselli ediyordu.

Cenazem kaldırıldığında Lay ayağa kalktı. "Hayır yapmayın. Götürmeyin onu."

Kyungsoo onu tutmaya çalıştı. Doğru düzgün ağlamamıştı bile. Güçlü birisiydi. Yakın olduğum bir  arkadaşım olsa bile ağlamamıştı.

"Yixing dur artık. O gitti."

"Hiç mi üzülmedin Kyungsoo? Kardeşim gibi birini koparıyorlar benden."

Lay yere çöktü. Kyungsoo da onunla birlikte. Lay'e destek vermek amacıyla sırtını sıvazlamaya başladı.

"Onun kimseye zararı yoktu. Kim yaptı bunu? O masumdu. Yaşamayı seven biriydi." Ağlayarak konuşmasına devam etti. "D-Daha 24 yaşındaydı. Beş hafta sonra 25'ine girecekti. Kim... Kim onun ölmesini istedi ki? Kim ondan nefret etti ki?"

Bu kadar duygulanacağımı düşünmemiştim. Evet, bir ailem yoktu. Onları küçük yaştayken kaybetmiştim. Bir tek kardeşlerim olarak gördüğüm Lay, Tiffany ve Jessica vardı.

Gözüm Tiffany'e gitti. Çökmüştü. Evet, sanırım bunun tabiri tam olarak böyleydi. Çökmüştü.

Yifan her ne kadar sevgilisini teselli etmek istese de yapamıyordu. Bu olay onu da etkilemişti.

Jessica'ya baktım. O da dik duruyordu. Duygusuz kız. Bunu bekliyordum. Eğer onu tanıyorsam şu an içi kan ağlıyordu. Ama o da hissettiklerini dışarıya dökemezdi. Kyungsoo gibi.

Diğer mesai arkadaşlarıma teşekkür etmem gerektiğini hissediyordum. Hastane sahibi Junmyeon'a mesela. Ne kadar beceriksiz bir asistan olsam da beni kovmaması için hastanenin başhekimini benimle beraber ikna etmeye çalıştığını hatırlayınca bir tuhaf hissetmiştim.

Bay Junmyeon da bir köşede üzüntüsünü yaşıyordu. Genç yaşına rağmen bir hastane zincirini yönetebiiyor olması onun güçlü bir karaktere sahip olduğunu gösterir diye tahmin ederdim. Doğru bir tahmindi benimkisi. O da başı dik bir şekilde duruyordu.

Sonra Minseok'a teşekkür etmem gerektiğini düşünüyordum. Hayatımın en mutlu anlarından birini onunla yaşamıştım. İş çıkışı beni götürdüğü barda oldukça eğlendiğimi hatırlıyorum. Hayatımda hiç gülmediğim kadar güldüğümü.

Tao'nun yanına gittim. Çocukken aynı mahallede otururduk. Oldukça yakındık. Dokuz yıl önce o mahalleden taşınana kadar.

Ama o, eski komşusunu unutmamıştı ve şimdi de o eski komşusuna son görevini icra ediyordu. Kesinlikle minnettardım.

Herkesin merak ettiği şeyi ben de merak ediyordum. Beni kim öldürmüştü? Sadece maskeli olduğunu ve robot gibi bir sesle konuştuğunu hatırlıyordum. Son anlarımda bana öylesine acı veren kişi kimdi? Bilmek isterdim doğrusu.

Ve bu arada...

Ben mi kimdim?

Ben...

Jung Soojung.

7 Ocak 2017'de ölen Soojung.

Ve eğer katili bulunursa dünyaya dönebilecek olan Soojung.

Bir nevi efsanedeki adıyla...

Hayalet Kadın...

Pofudukraytırdan saygılar, sevgiler efenim^^

Bilmem aklıma böyle bir kurgu geldi. Nasıl beğendiniz mi? Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Efansevi Hayalet Kadın Soojung'a ve Baş Komiser Jong In'e merhaba deyin🔱💎

Pofudukraytır, Pofudukridırsı seviyor 😻

-Pofudukraytır


The Ghost Woman // KaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin