20

2.3K 271 14
                                    

Gözlerimi yavaşça açtığımda karşılaştığım tavanı ve odayı algılayabilmek bir kaç dakika mı almıştı. Kolumdaki bez hafif kana bulanmış olsa da o kadar da acımıyordu. Yerimden kalkarak ısıttığım yataktan çıktım. Benim için koyulduğunu anladığım bir bardak suyu içip çıplak ayaklarımı yere basmaya başladım. Kıyafetlerim masanın üzerinde duruyordu. Kimin tarafından değiştirildiklerini bilmiyordum ancak daha fazla bu adilik kokan evin havasını içime çekmek istemiyordum. Bu ev adi bir insanın eviydi. Bu ev binlerce maskesi olan birinin eviydi ve burada kalmak ciğerlerime zarar veriyordu. Üstümde ki bol kıyafetleri çıkararak bir kenarı bıraktım. Kendi kıyafetlerimi giyerken kolumun sızı haddini açsa da çıtımı çıkarmamıştım. Bir köşede duran çantamı da alarak kapıyı araladım. Aşağıdan bir an da gelen kırılma sesiyle yerimden hoplamış neredeyse kapıyla birleşmiştim. Yavaş adımlarla merdivenleri inmeye başladığımda Jin'in karşısında ki çocuğa sert bir yumruk geçirdiğine şahit olmuştum. Çocuk duvarla buluşurken sağ ve solunda duranlar hiç bir şekilde onu durdurmaya çalışmıyorlardı. İçlerinden birisi hafif öne çıkarak Jin'in kolunu tutmaya çalışsa da o kolunu sertçe çekip ona karışmamasını yoksa öleceğini net bir dille belirttiğinden başka kimse yerinden kıpırdayamamıştı. Jin yere düşen çocuğun yakalarından tutup kaldırırken bağırmaya devam ediyordu.

''Benim arkamdan nasıl iş çevirirsin Jeon Jungkook!'' Namjoon Jin'in kolunu tutarken konuştu.

''Hyung. Bu kadar yeter. Bir hata yaptı. Sadece sana yardımcı olmak için şirkette bir şeyler bulmaya gitmiş''Jin çocuğun yakalarını bırakıp bir tekme daha geçirirken bağırdı.

''Onun yüzünden çok kan kaybetti'' diyerek yukarı katı gösterirken benden bahsettiğine emindim.Ancak o an kafamda çalan şimşekler ile meşguldüm.

Jin bir şey yapmamış mıydı?

''Piç''

''Nasıl bu kadar adi olabilirsin?''

Elimi saçıma atarak sertçe çekiştirdim. Ön yargılı davranmıştım. Olayları farklı yerlere çekmiştim. Benim gözümde kötü bir izlenim bıraktığı için onu suçlamıştım

Yeni bir tekme ve ardından gelen acı dolu inleme ile gözlerimi onlara çevirmiştim.Kaşının patlamış olduğunu gördüğüm yerde ki çocuk tekrar ayağı kalkarken benimle göz göze gelmişti.  Ve evet bu gözler dün gece koluma bırakılan izi bana armağan eden gözler ve bakışlardı.Ancak bu seferki bakışları özür ve merhamet yüklüydü. Düşünürsem vazgeçerdim o yüzden düşünmeden merdivenleri inmeyi bitirip bana dönen gözler eşliğinde Jungkook'un yanına gidip ona yerden kalkabilmesi için yardım ettim. Ayağı kalkmayı başardığında 

''İyi misin?'' diye sormuştum. Gözlerini gözlerimle birleştirdiğin göz yaşlarını tuttuğunu fark ederek ona affettiğimi göstermek amacı ile gülümsedim. Yaşı gerçekten küçüktü ve yaptığı şeyi sadece abisinin arkasını kollamak için yapmıştı. Hatalıydı. Biliyordu ve özür diliyordu.

''Seon Yeon'' Jin'in zor çıkan sesine kafamı çevirdiğimde bana neden bunu yaptığımı soran gözlerle bakıyordu.

''Bu kadar yeter değil mi? Ben affettim. '' Bazen affetmek bu kadar kolaydır işte. Biraz gözlerine bakarsınız ve kafalarından çıkan ruhlarınız konuşur.Aynı bazen Seok Jin ve benim ruhlarımızın böyle anlaştığı gibi. Ne kadar saklarsanız saklayın gerçeği birbirini tanıyan gözler birbirlerini affederler. Affetmek  bu kadar kolaydır ve gözden düşebilecek tek göz damlasını kurtarmak bazen dünyayı kurtarmak ile eş bedeldir.

**

Hoseok'un sabah yapılan toplantıdan sonra beni odasına çağırdı. Bana dün olanları anlatarak bilgi verip kendi yerimde bir karışıklığın olup olmadığını sormuştu. Profesyonel birisinin bunu yapmış olabileceğini kameralarında devre dışı kaldığından bahsetmeyi unutmamıştı.

''Neyseki kaybolan herhangi bir şey yok. Sanırım bir şeyler bulmak için yanlış yere bakıyordu'' Onu onaylayıp içinin rahat tutması hakkında bir şeyler söyledikten sonra kendi odama dönüp öğlede yapılacak olan toplantı için belgeleri hazırlamaya koyuldum. Telefonumun sesini duyunca arayan Ji Hu'dan çiçeklerim hakkında bilgi alıp sakuraya iyi bakmasını iyice tembihlemeyi de unutmadım. Kendimi koltuğa bırakıp sırtımı rahatlattım. Kapı tıklatınca girmesi için izin verdim. Jin içeri girdiğinde kapıyı kapatıp bana yaklaştı.

''Kolunun sargısını değiştirsek iyi olacak''  anlamamış bir şekilde giydiğim beyaz gömleğin altındaki olan sargıya baktığımda kanın dışarı çıkmış olduğunu fark etmiştim.

Birileri görmüş müydü?! Elimle gömleğimi tuttuğumda kanın iyice yayılması ile büyüyen gözlerimi Jin'e çevirdim. Bana yaklaşmadan önce kapıyı kilitleyip elindeki poşetten bir kaç malzeme çıkarıp masamın üzerine bıraktı.

''Gömleğini çıkarabilir misin?'' Ellerimi göğsüme kapatarak kafamı sağa sola salladım. Tabi ki de öyle bir şey yapamazdım.Bu hareketime gülümseyip eğildi.

''Kıyafetlerini değiştirirken görecek bir şeyin olmadığı kanısına varmıştım zaten. Sadece kolunun olduğu tarafı çıkarsan yeter'' Yanaklarıma dolan sıcaklık ile koltuğumu arkaya doğru çevirip yüzüme doğru ellerimi sallayıp nefes almaya çalıştım.

Nasıl bu kadar boş boğaz olabilirdi? Gömleğimin düğmelerini açarak sargımın olduğu kolumu çıkardım. Gerçekten değiştirilmeye ihtiyacı vardı. Jin'in evinden çıktığımdan beri hiç değiştirmemiştim.Vücudumu saklayacak şekilde gömleğimi tutarak kolumu ona çevirdim. Yere biraz çöküp kolumdaki sargıyı büyük bir dikkat ile açmaya başladı. Soğuk parmakları tenime temas ederken benim sıcak bedenim sanki daha da sıcak olabilecekmiş gibi kendiliğinden bir tepki veriyordu.

Yüzündeki hafif kasılma üzüldüğüne mi işaretti? Bilmiyorum. Ama canım artık yanmıyordu.Ne olduğunu bilmediğim bir kremi yaramın üzerinde yuvarlak bir şekilde gezdirip temiz bir bez ile etrafını güzelce sarıp sağlamlaştırdı.Bunu yaparken sanki her an kırılabilecek cam parçasını tutuyormuşcasına nazik davranıyordu. Onun  hafif çatılmış ama dikkatli yüzünü izlerken gördüğüm garip masumluk beni sarhoş edecek hale getirmişti.

''Nasıl olabilir?'' diye sordum. Yüzünü hafifçe kaldırıp ona bakan yüzüme çevirdiğinde aradaki mesafe o kadar azdı ki onun göz bebeklerinden başka yüzünün hiç bir bölümünü göremiyordum. 

''Ne dedin?'' Yüzümü uzaklaştırıp kafamı önüme eğdim. 

''Hiç. Hiç bir şey.''

Nasıl olabilir de böylesine masum görünürken farklı davranıyor olabilirsin?

Nasıl yetimhanede gördüğüm ve bizimle gelmeyi ret eden o küçük bedendeki büyük çocuk olabilirsin?

Özür Dilerim.

Nasıl olabilir de seni bu kadar kolayca suçlayabilirim?

Nasıl olabilir de senden böylesine nefret ederken görmezden gelmeye çalışabilirim.

Sırlarını merak ediyorum. Nasıl olur da böylesine sırlar dolu olabilirsin.

Gözlerin bazen acı dolu gibi. Nasıl olabilirdi bu kadar acının altında eziliyormuş gibi görünebilirsin.

Söylemek istediklerinizi içinizde kendinize sakladıkça ağırlaşıyor ya yükünüz. 

Öyle işte.

Çünkü bazen de hayat hiç.

Hiç bir şey.


flower ❀ kim seokjin ✔️Место, где живут истории. Откройте их для себя