" Bende buna inanmak istiyorum."

Valor " Araba hazır, gidelim."

" Kızlarıma bir şey dediniz mi?" dedim.

Kyran " Bir şey bilmiyorlar. Siz gidin." Dedi ve Valor ile gittik.

At arabasında hızla gitmek için dua ediyordum. Gördüğüm görüş, gerçekleşmişti. Belkide oğlumuun ölüm anını görmüştüm. Ah, bu gerçek olmamalıydı. Adrian, benim biricik oğluma kıymamalıydı. Neden yapmıştı ? Neden? Darien veya Felix'in canını neden almıştı? İçim yanıyordu ama ağlayamıyordum. Belkide buna hala inanmadığım içindi. Adrian'ın çocuklarıma dokunmazdı bu kadar gaddarlaşamazdı.

Arabadan indim ve Valor ile bizi bekleyen askerleri takip ettik. Büyük bahçeye gelmiştik. Sağ ve sola ayrılan saray çalışanları diz çökmüş ve başları eğikti. En uçta ise yatan birisi vardı. Her şey gerçekti. Bir kâbus değildi. Yavaş adımlarla ilerledim. Attığım her adım, kalbimi donduruyordu. Donmuş olan kalbimi, daha da katılaştırıyordu. Sonunda gelmiştim. Eğildim ve yüzünü açtım.

Karşımda Felix'in yüzü vardı. Uyuyor gibiydi. İpek kumaşı biraz daha açınca, üstünde Darien'in kıyafetlerini gördüm. Gözlerim yaşarmıştı ve derin bir nefes aldım. Ellerim, yanağına gitti. Soğuktu. Buzdu. Acaba kalbimin soğukluğu, benim bebeğime mi yansımıştı?

" Felix! Bir tanem, bak annen geldi. Kalk, hadi! Uyan, lütfen. Lütfen, uyan ve bana yanaklarındaki sıcaklığı hissetir." diye fısıldadım ve yaşlarım yanaklarımdan süzüldü.

Gözlerim bedeninde dolaştı. Görüşümdeki gibi, hançer yaraları ile doluydu. Kan leke leke yayılmıştı. Tekrardan gözlerim yüzümdeydi. Hayır, hayır bu gerçek değildi. Bunca insan Felix'in ölümü için toplanmış olamazdı. Felix kalkacaktı. El ele tutuşarak çıkacaktık.

Fakat olmadı. Ne kadar beklersem, bekleyeyim Felix o mavi gözlerini açmadı. Hafifçe onu dürttüm. Yine bir şey yoktu. Kafamı göğsüne yasladım. Kalbi atmıyordu. Hayır, olamazdı.

" Felix, ne olur uyan! Yalvarırım, kalk ayağa. Kalk ki, sana bu yapılanların hesabını soralım." dedim ve cevap gelmeyeceğince hıçkırarak ağlamaya başladım.

Hıçkırıklarım boğazımda düğümleniyor ve cam gibi batıyorlardı. Acı acı bağırmak, ağlamak derin üzüntümün bir kısmını yansıtıyordu.

" Felix! Felix, uyan!" diye bağırıyordum ve bir mucize gerçekleşmiyordu.

Çevremle iletişimim kesilmiş gibiydi. Hiçbir şey hissetmiyordum. Ölen Felix değildi, bendim. Bağırışlarım, hıçkırıklarım ile yeri göğü inletiyordum. Ardından bir eli omzumda hissettim. Hangi cüretle beni Felix'ten ayırmaya kalkışabilirlerdi? Bebeğimin güzel kokusunu son kez içime çekerken, nasıl bir el buna müdahale edebilirdi ? Kafamı kaldırdım ve elin sahibine baktım. Valor, gözleri dolu bir şekilde bana bakıyordu. Yanakları ıslaktı.

Valor " Leydim, odanıza çekilmelisiniz. Acınız havayı etkilemiş olmalı. Hava karardı ve şiddetli bir rüzgâr var. İmparator hastalanmamanızı istiyor. Bakın, şurada kendisi." dedi ve gökyüzüne baktım.

Hava kararmıştı. O pırıl pırıl umut dolu mavilik gitmiş, yerine hastalıklı gri gelmişti. Ardından o adama baktım. Orada dikilmiş ve yüzündeki en soğuk ifadeyle bana bakıyordu. Gözleri onunda yaşlıydı. Onun ağlamaya hakkın yoktu! Kendisi öldürmüştü. Kendi evladını öldürmüştü! Valor'un desteği ile ayağa kalktım ve Adrian'a doğru koştum. Ardından yüzüne tokat attım. Sonrada ağlayarak göğsünü yumruklamaya çalıştım. Tüm öfkemi, hıncımı yansıtmaya çalışıyordum.

" Seni aşağılık köpek! Nasıl oğlumu öldürürsün? Hangi hakla oğlumu benden alırsın? Ben, İmparatoriçe'den nasıl alırsın?" diyerek yumrukluyordum.

Fırtına ÇiçeğiWhere stories live. Discover now