20. Bölüm - Karşılaşma

562 61 10
                                    

  
"İçimin sesi de olmasa, ölürdüm yalnızlıktan."

-Oğuz Atay

***

Ve oradaydı... Balık ekmek yiyordu. Mevsim gereği üşüyor gibi bir hali vardı. Mevsimlerden sonbahardı.  Ekim ayı çok tuhaf geçiyordu. Bazen sıcak, bazen soğuk oluyordu. Genelde sabah güneşi ısıtıyordu, akşam ayazı üşütüyordu. Her neyse işte...

   O, oradaydı ve ustası ile gülerek bir şeyler konuşuyordu. Yüzüne dikkatli bakmaya çalıştı. Gözlerini kısarak daha da dikkatli baktı. Bu O'ydu! Egemen! Sonunda onu bulmuştu. Kalbi çok hızlı bir şekilde atmaya başladı. Dizleri titremeye, avuçları terlemeye başladı. Şu Ekim ayının soğuk esen melteminde terlemeye başlamıştı. Hızlı adımlarla o taşa geri döndü ve oturdu. Kollarını dizlerine sardı o gece olduğu gibi. Gelmesini bekledi. Her ne kadar beklemesi gerekiyorsa beklerdi. Yeter ki gelsin.

   Saat öğleden sonra üç gibi oturmuştu. Saat dört oldu yok, beş oldu yok... Saat tam altıya çeyrek kala teknesine binmek üzereyken gördü onu. Teknesini bu sefer tezgahın arkasına bıraktığı için görmemişti aslında. Onun da görmesini diliyordu içinden. İyice sarıldı kendine. Teknesi tam açılmak üzereyken göz göze geldiler. Ona da tanıdık gelmişti Efsun. Teknesini daha da açmadan Efsun'un bulunduğu yere çekti ve tekneden inip Efsun'un yanına geldi.

"Bir daha buraya gelip oturmak istersen montunu da yanında getir. Hayır, ben de üşüyorum sonra," diye takıldı şirin gülümsemesini göndererek. Efsun normal gibi davranmaya çalışsa da az sonra kalp krizi geçirecekmiş gibi hissediyordu.

"Ben senden montunu istemedim ki, kendin verdin." Normalmiş gibi davranmaya çabalaması sonuç vermişti. Ama yine de bakışları Efsun'u ele veriyordu.

"Olsun!" diyerek montunu çıkardı yeniden.

Efsun titriyordu. Ama üşümekten değil. Heyecandan. Zaten şu an sıcak basıyordu Efsun'a. Mont omuzlarına değdiğinde, omuzları tam anlamıyla alev aldı.

"İstersen sende kalsın. Ben denize açılacağım."

"Üşürsen?" dedi Efsun. Henüz tam anlamıyla tanışmıyor olsalar da Efsun Egemen'i tanıyordu ve üşümesini kesinlikle istemiyordu.

"Teknede bir montum daha var," dedi ve merakına yenik düşerek sordu; "Özel değilse bir şey sormak istiyorum. Neden seni sürekli bu soğuğa rağmen burada oturup düşünüyorken görüyorum?"

"Birini bekliyorum. Aslında onu altı yaşımdan beri bekliyorum. Ne zaman gelir bilmiyorum ama... Gelecek! Biliyorum."

"Beklediğin senin için özel biri mi?" diye sordu yanındaki taşa oturarak. Belli ki o, tam hayalindeki gibi meraklı ve çenesi düşüktü.

"Öyle ya, çok özel biri. En son sanırım yaklaşık bir ay önce gördüm onu."

"Peki, nereye gitti?"

"Bilmiyorum!"

"Nasıl?" Şaşkınlığını gizlenmekte zorlanıyordu.

"Öyle işte, bir sabah uyandım. Artık yanımda yoktu."

"Kötü bir durum olsa gerek."

"Öyle! Çok kötü bir durum."

"Alnına ne oldu?" Konu değiştirmekte hala üstüne yoktu.

"İş kazası. Merdivenlerden inerken düştüm, başımı demir askılara vurdum."

"Nerede çalışıyorsun ki?" Çalışıyor olmasını garip bulmuştu. Yaşının genç göründüğünün farkındaydı.
"Bulvarda yeni açılan bir giyim mağazasında çalışıyorum."

"Çalışmak için küçük değil misin sen?"

"Öyle, daha onsekiz yaşındayım. Yalnız sen de küçük görünüyorsun ama çalışıyorsun. "

"Ben ondokuz yaşındaydım ama açık lise okuyorum o yüzden çalışmam daha mantıklı. Sen okumuyor musun?"

"Hayır, ortaokula kadar gidebildim. Liseye hiç başlamadım."

"Neden ki?"

"Çünkü ben deliler hastanesinden yeni çıktım." Bunu öyle sakin söylemişti ki. Gerçi alışkın olduğundan zor gelmiyordu ama başka birine bu kadar rahat nasıl anlatabilirdi merak konusu.

"Anlamadım ne?"

"Bildiğin tımarhaneden çıkıp çalışmaya başladım."

   Yüzü tuhaf bir ifadeyle büründü. Anlayamıyordu. Onsekiz yaşındaki kız ne yaşamış olabilirdi ki delirecek raddeye gelmişti.

"Boşver, senin de başını ağrıttım." deyip ayaklandı Efsun.

"Ne demek? Otursaydın."

"Yok, gideyim ben saat geç oluyor. Zaten seni de işinden alıkoydum. Montunu verdiğin için teşekkür ederim... Tekrar." deyip gülümsedi ve montunu omuzlarından atarak uzattı.

"Önemli değil, sıkılırsan falan gelip bana anlatabilirsin tamam mı? İçine atma sakın."

"Olur!" dedi ve gülümsedi Efsun. Tam el sallayıp gidecekken...

"Adın ne?" diye seslendi arkasından. Zafer kazanmışcasına gülümsedi Efsun.

"Adım Efsun. Senin?" Dudaklarına dikkatle bakıp duymak istediği şeyi bekliyordu.

"Adım..."

Ben Deli DeğilimKde žijí příběhy. Začni objevovat