Sonra aklıma birden babamı benzettiğim devler geldi. Annem, babamı bir deve benzettiğimi öğrendiğinden beri bana masal okumayı bırakmıştı. Çoğu masalın içinde mutlaka ya dev olurdu ya prenses. Ben prenses bulunan her masalda bir de dev adam arardım. Annem bana masal okumayı bıraktığında ''Anne, masal neden okumuyorsun?'' diye sormuştum. Verecek bir açıklaması olmadığından, ''Dev adam senin için yeni masallar biriktiriyormuş. Yeterli bir miktara gelince sana okumamı söyleyecekmiş bana'' derdi. O günden sonra bir daha hiç sormadım. Hep o dev adamın gelip anneme ''Artık kızına masal okuyabilirsin'' demesini bekledim. 17 yaşıma geldiğimde bile buna inanırdım. Sonra 17 yaşımda ne masallar okundu, ne de masal okuyacak bir annem kalmıştı. Şimdi 18 yaşımdayım ve hala dev adamın benim için yeni masallar biriktirmesini bekliyorum.

Söylesene dev adam, sence de babam yeterince masal biriktirmemiş midir bana? 

-

Bütün gün Nur'un okuldan gelmesini bekledim. Teyzemler kontrolden gelmişti, kendimi iyi hissetmediğimi ve bu yüzden okuldan erken döndüğümü söyledim. Bu ne kadar inandırıcı oldu bilmiyorum ama teyzem bir tuhaflık seziyordu, biliyordum. Uzun süredir de abimle görüşemiyordum. Sınavlarının yoğunlaştığından yazamadığını söylemişti. Arada sırada bir kaç yazılı mesajla özlem gideriyorduk.

Nur okuldan gelir gelmez evdekilere selam verdi ve oda da olacağımı tahmin edip direkt odasına çıktı. 

-Neler oldu hemen anlatıyorsun bu seferde onu savunursan ağzına dirseğimi geçiririm! 

Verdiği tepkiyi her zaman ki gibi gereksiz buluyordum. Gözlerimi devirdim ve yatağın üzerindeki albümlere baktım. 

-Tuhaf olan hiç bir şey olmadı, Karanlara gittim.

-Ne yani?! Seni eve mi attı!

Ona tuhaf gözlerle baktım, ''Bazen gerçekten aptal olduğunu düşünüyorum!''

-Anlat sende doğru düzgün! Ne o öyle saçma sapan bir şekilde okula gelip seni kolundan tutup götürmek?

-Kafamdan mı tutup götürsün?

-Dalga geçme!

-Karanlara gittik, bir şeyler yedik. Benimle çocukluğunu paylaşmak istemiş. Bende ona çok kırgın olduğumdan bir şey anlatmasını istemedim, eve gitmek istediğimi söyledim. O da bana çocukluk albümlerini verdi. Hevesini kırmak istemem ama sevgili kuzenciğim tahmin ettiğin gibi zor kullanma falan olmadı. Masumca bir kaç fotoğraf albümü verdi onun dışında da eve geldim.

-Neden bu albümleri sana verme gereği duymuş ki?

Bu sorusuna cevap vermeden sadece gözlerimi albümlere diktim. Derin bir iç çektikten sonra sadece ''Bilmem'' diyebildim. Ne denilirdi ki? Bu sorunun cevabını gerçekten bende bilmiyordum. 

Akşam yemeğini yemek için aşağı indiğimizde örnek bir aile gibi masaya oturduk, sohbet ettik. Dedem bizi güldürdü, teyzem lise anılarını anlattı. Sonra birden aklıma ''Acaba Karanlar böyle mutlu aile sofrasına oturmayı özlemişler midir?'' diye anlamsız bir soru geldi. Akşam yemeğini yiyip masayı Nur'la ben topladık. Teyzem çok yoruluyordu. Dedemi kontrole götürüp getiriyordu. İşin iyi yanı dedem artık eski haline dönmüştü. Teyzeminde kendince planları vardı. Annemin butiğini o işletecekti. Bana sözü vardı, herşey annemin bıraktığı gibi kalacaktı. Buna sevinmiştim ne yalan söyleyeyim. Annemin butiği yabancı birine gitseydi gerçekten üzülürdüm. Yıllarını bu işe vermişti. 

Mutfaktaki bulaşıkları sohbet ede ede hallettikten sonra odamıza çıktık. Nur'a Anıl ile olan bağlantılarını sordum. ''Anıl'' denildiği zaman gözlerinin içi gülüyordu. İki sevdiğim insanın birbirlerini bulmuş olmaları beni çok mutlu etmişti. Belki dakikalarca ikisinin ilişkisinden, kitaplardan ve müziklerden konuştuk. Yarın okul olmasına rağmen geç saatlere kadar uyumuyor hatta bazen sabahlıyorduk. Hep bunu hayal etmiştim, bir kız kardeşimin olmasını.. 

Buz AdamWhere stories live. Discover now