24.

1.1K 121 25
                                    

☔️☔️☔️

Eve hakim olan tek şey sessizlikti.

Gerçi kim ne yapabilirdi ki? Yani bu durumda ne söylenir ya da ne yapılırdı?

Gözünün ucuyla bana bakan Jongdae'ye kafamı sallamakla yetindim. Gözleriyle işaret ettiği yer Yixing'ten başkası değildi. Geldiğinden beri bize tek kelime etmemiş, sevgi dolu bir sarılma göstermemiş ya da hepimize değerli 'vazo'su konusunda nutuk çekmemişti. Açıkçası bu inanılmazdı. Ciddi anlamda inanılmaz. Gerçi vazoyu fark edip etmediğinden de emin değildim. Saatlerdir elindeki telefona bakıyordu aralıksız. Başını bir kaç kere saçlarını düzeltmek için kaldırmış bunun dışında parmaklarının hareket etmesi haricinde yaşam belirtisi göstermemişti.

İnanılmazdı!

Hala gözlerimin önündeki 'o'na bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Normalde benimle dertleşen ve durmadan sarılan uykulu surat sanki beni hiç görmemiş gibi davranıyordu. Ne bileyim, basit bir konuşma bile bu durumu kurtarmaya yeterdi.

Sehun, odayı sallayacak biçimde gürültülü bir nefes verip, uzun bacaklarını kendine doğru çekti ve elindeki kumandayla televizyonu açtı. Vücudu her zaman adrenaline aşık olan Sehun'a bu sessizlik fazla gelmiş olmalıydı. Jongdae ile de tartışmadıklarına göre konu gerçekten önemli olmalıydı.

Tabi ki önemliydi. Arkadaşımız mutasyon geçirmişti!

Televizyondaki kanallarda turlarken, bir evlilik programında durup elinden eksik olmayan şekerini ağzına attı. Dudaklarının arasındaki şekeri yavaşça çekerken korku verici bir sakinlikle, yana dönerek Jongdae'ye baktı.

"Şekerimi mi yaladın?"

Soru o kadar sakin çıkmıştı ki, bilinçaltım bile error vermişti. Yani, her zaman susmasını istediğim ikilinin bile konuşmasını tercih edebilirdim bugün. Ancak o şekilde aramızdaki gerginlik bulutu dağılırdı.

Jongdae bıkkınlıkla omzunu silkerek mırıldandı. "Sanırım, hatırlamıyorum."

Kendimi nadir sıkışmış hissettiğim durumlardaydım. Ne istediğimi bile fark edemiyordum. Yixing konuşmalı mıydı, yoksa susmalı mı? Hangisi daha iyi olurdu. Pekala, belki biraz yalnız kalması gerekiyordu buna saygı duyabilirdim. Değişmesine de aldırmayabilirdim ama bu değişikliğin duygularına etki etmesi beni bozguna çevirmişti.

Kris hayatını mahvetmiş olabilirdi. Ona ihanet etmiş ya da kalbini kırmış olabilirdi lakin bunun acısını bize çektirmesine gerek yoktu. Böyle olmaması gerekiyordu. Tam düzeldi derken, her şeyi daha da çıkmaza sürüklemesi bizi ayırmaktan başka bir boka yaramazdı.

Ağlamasını bile tercih edebilirdim susmasına. Omzumu çürütene kadar ağlayabilir, sümüklerini koluma silebilir, ya da kolumu ezene kadar uyuyabilirdi... Bunların hepsine koşulsuz şartsız razıydım ama bu sessizlik can sıkıcıydı. Her zaman deli gibi konuşup, saçma sapan şeylerde tartışan ikili dahi susuyorsa yavaş yavaş kopuyoruz demekti.

"Kaldır başını," dedim. Sesimin içindeki öfke, şaşkınlık ve daha nice harmanlanmış duygu dışarıya vururken Jongdae ve Sehun başını bana çevirdi. Beklediğim tepki diğer insandan gelmeyince, kucağımdaki yastığı kenara koyup bir kez daha aynı şeyi tekrarladım. "Kes şunu!"

Kendi kulaklarıma ulaşıp beni bile ürküten sesim işe yaramış gibi telefonla uğraşayan Yixing hafifçe sıçradı. Elindeki telefon hafifçe titrerken yüzündeki korku ifadesini silip, daha güçlü bir imaj kondurdu.

On A Rainy Day // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin