20.

1.2K 124 13
                                    

☔️☔️☔️

Telefona sımsıkı doladığım parmaklarım, yavaş yavaş çözüldü. Onun kısa bir anlığına dahi, kulaklarıma ulaşan sesi kapalı bir kapının kayıp anahtarı gibi beni çözüvermişti. Bütünün kayıp parçası bulundu. Yere düşen telefon, sanki bir saniye bile durmamın yanlış olduğunu bana hatırlatmak istercesine evi inletecek şekilde yerle buluştu.

'Güm!'

Belki de tek yapmam gereken, her zaman olduğu gibi delicesine ona koşmaktı. Ama bunu yapamadım. Kalbimi kor ateşe sürükleyen acılı ses tonu dahi ayaklarımı harekete geçirmeme etki edememişti. Sanki ayaklarımda hayali bir beton yer edinmişti. Kalkıp, aceleyle koşmak istememe rağmen vücudum bana aykırı olacak derecede inatkar davranıyor, ona gideceğim her yolu, katledeceğim her mesafeyi yok ediyordu. Hareket etmem gerekiyordu, düşen telefonu, hayali bir şekilde tutan elimi indirmem gerekiyordu belki de ilk olarak.

Küçükken her zaman istediğim şey olmuş gibi bir izlenime kapıldım. Kötü şeylerin durmasını ya da geriye sarılmasını istemem gibi. Babamın ölümünü ya da annemin çöküşünü. Küçük bir çocukken dahi kendimden büyük şeyleri hayal etmiş, hep onlara ulaşmak istemiştim. Ailem her zaman sahip olmak istediğim şeyleri saniyesinde bana sunsa dahi kendim elde etmekten zevk duyuyordum. Küçükken dahi idealist bir çocuktum ama şuan fark ediyordum. Sadece fazlasıyla hayalperestmişim. Lakin bunların bana bir faydası olmuştu. Şuan zaman durmuş gibi hissediyordum.

Delicesine sahip olmak istediğim Jongin beni istemişti yanında. Dün öpüşmemizin bile bunun yanında hiçbir önemi yoktu. Bu geçici değildi arzu gibi, bu sevgiydi. Yıllar boyu sürebilecek, kendini yanında güvende hissedebileceğin, doyasıya sarılabileceğin bir adamın bulunamaz sevgisiydi. Ve o beni çağırmıştı, yardımıma, ona sarılmama ihtiyacı vardı.

Ve ben nasıl olurda bunu ona veremezdim?

Nasıl olurda, benimde ondan beklediğim şefkati mahrum bırakabilirdim?

Yapamazdım. Sevdiğim ve sevgiden daha öte bağlı olduğum bu genç adamı orada öylece, bir başına acı çekerken bırakamazdım. Kendimi onun yerine koydum. Daha önce birkaç kez yaşadığım onsuzluğu hissettim derinden. Kalbim sızladı, bununla beraber ardı arkası gelebilecek ilk gözyaşım düştü. Ayaklarımın üstüne hayali bir şekilde sıkı sıkıya bağlanmış olan zincirler, anahtarını bulmuş gibi yavaş yavaş çözüldü. Bacaklarımı yataktan sarkıtarak, burnumun üstünden yol alan gözyaşımı kuruladım. Dün gece özenle hazırladığım kıyafetlerimi, dizdiğimin aksine aceleyle aldım. Havanın nasıl olduğunu dahi düşünmeden üstüme ince siyah tişört ile pantolonumu geçirdim.

İhtiyacım olacak şeyin ne olduğunu dahi düşünmedim. Bomboş ceplerimle odadan fırlayarak banyoya koşturdum. Aynada beklediğim, darmadağın bir adamdan çok farklı bir figürdü. Gözleri kırmızı ya da burnundan saatler önce akmış ve kan izleri olan bir adamdan çok daha fazlasının çıkmasını dilerdim. Saatin geriye akmasını ve özenle hazırlanmış genç bir adamın, tatmin edici bir görüntüsünün beni karşılamasını beklerdim. Musluğu açtım. Avuç içime doldurduğum buz gibi suyla, yanan hücrelerimin biraz olsun dinmesini sağladım. Eğer ona destek olmak istiyorsam kendimi toplamam gerekiyordu. Bu yüzden dağılmış olan görüntümü burnumdaki kan izlerini silerek dağıttım. Aynada bana bakan, alaycı gülüşler atan diğer yanıma kafamı sallamakla yetindim.

Zavallı kendime güldüm. Beni darmadağın eden Jongin'in, oluşturduğu yeni adama baktım. Sevgisiyle ısıttığı, bir o kadar acı çektirdiği adama. İki duyguyu aynı anda nasıl bu kadar derinden hissedebilirdiniz?

On A Rainy Day // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin