12.

1.3K 140 15
                                    

☔️☔️☔️

Kendime biraz saygım olsaydı, reddedilmenin ardından kesinlikle burada duruyor olmazdım. Jongin'in sıcak avuç içini yüzümde hissetmek, akıl almaz derecede bütün vücudumu kasıp kavuruyordu. Onun karşısında böyle savunmasız olmak, kendime bile söz geçirememek zayıf bir insan olduğumu hissettiriyordu. Güçlü bir insan değildim, evet ama bunun üstüne bir de öz saygısı olmayan bir insan olmak canımı acıtıyordu.

Aslında şaşırmamam gerekirdi. Dünyam, elini yanağıma koyduğu an değişmişti; bunu bir kez daha yaptığında değişmemesi için hiçbir sebep yoktu. O gece, Sehun'larla malum 'eğlence' günümüzü yaptığımızda ona yakalanmam tesadüf değildi. Gördüğümde ise alev alev arzuyla yanan vücuduma söz geçirememem lanet olası hormonlarımdan değil kalbimde delicesine hissettiğim tanıdıklık hissiydi. Eli tenime değdiği, nefesi yüzümü savurup geçtiğinde koluna yığılmam ise hiç ani değildi, onun her dokusu, her nefesi eziyet verici bir biçimde, ağırlıkla bende etki yapıyordu.

Jongin ilk anda olsa dahi haklıydı. O ve ben lanet olası bir zorluğu olan çıkmazdaydık. Beynimi kullanmaya çalıştığımda arzum beni yönetiyor, ellerimi kullanmaya çalıştığımda bir anda zincirler kolumu esir alıyor, kaçmaya çalıştığımda ise ayaklarım düğümleniyordu. O haklıydı. Kırmızı iple birbirimize bağlanmıştık. Bizi kesecek hiçbir makas yoktu. Nedensizce olmasını umuyordum.

Çünkü hissediyordum. Birbirine aşık iki çift olamayacaktık. Önümüze çıkacak birçok engel onu ve beni bir fırtına misali farklı yerlere atacak ve birbirimizi bir daha asla bulamayacaktık. Sadece uzaklaşmayacak, hem bedensel, en önemlisi ruhsal olarak çok fazla yara alacaktık.

1 gün içinde yaralarım kabuk bağlayacaktı.
1 hafta içinde bütün izler silinecekti.
1 ay içinde unutacaktım.
1 yıl içinde ise 'ben' diye birşey kalmayacaktı.

Lakin eğer Jongin'i bir kere sevmeye kalkarsam; ondan ayrılmam beni sadece yok ederdi. Her ne kadar ikisi aynı yola çıksa da, onun sevgisine ve tenine kavuştuğumda, bir daha ayrılmak bana eziyetten başka bir şey gelmeyecekti. Sıcaklığı yerini soğuğa bıraktığında donacaktım. Ben soğuğu sevmezdim ki! Üşürdüm bir kere, korkardım.

Sıcak ve yakıcı eli hala tenimdeyken düşünmem mantıksızdı. Her düşünceyi bir kez daha akıl süzgecinden geçirmeye yetecek kadar iradem yoktu. Aklımda birçok yol olmasına rağmen hepsi sanki birbirinden bağımsız şeylermiş gibi, anlamsızca beynimde dönüp duruyordu.

"Dokunma bana." Sesim bana bile uzak gelecek şekilde donuktu. Kapalı gözlerime tezatlık oluşturan bu cevabım, yanağımdaki elin titremesine sebep oldu. Neydi onu titreten? Beni istemeyişini, kendi dudaklarımdan dile getirmem mi, ya da mantıklı cevabım mı?

Kendimi her şeye hazırlayarak, gözlerimi açtım. O an, ona söylecek tek bir kelimem dahi yoktu. Ama sanki gözlerim, onun bakışlarını bulduğunda, dudaklarımı harekete geçirmişti.

"Neden dediğimi yapmıyorsun ki!" diye hiddetlendim. Aslında ona kızmıyordum. O elini çekmiyor olabilirdi ama bende itmek için hiçbir istek duymuyordum. Eğer beni istemeyişini açıkça Sehun'a söylemeseydi, bu ellerle hayatımın sonuna kadar aynı yerde kalabilirdim. Gururum kırılmıştı. Açıkça reddedilmiştim.

Parmakları hafifçe ayrılırken, "Kyungsoo," diye mırıldandı. Yanağıma koyduğu elin yerini buz kaplarken, sanki benden ona bir elektrik geçmiş gibi elini diğer eliyle kapladı ve hafifçe ovaladı.

"Beni yüzüstü bırakmak istediğini söylemek için mi buluşmak istemiştin?" diye sordum. Sorum her ne kadar sitem barındırsa da sorgulayıcı bir biçimde dudaklarımdan dökülmüştü. Kızamıyordum. Duygularımı uygun bir şekilde belirtemiyordum çünkü hala titriyordum. Beni yüzüstü bırakacak bir durumumuz yoktu ama tam anlamıyla böyle hissediyordum.

On A Rainy Day // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin