XVI. FIRTINALI ADAM

24.1K 1.4K 486
                                    






Donzell Taggart - Flames

🥂

Parlak güneş ışınları saçlarımı okşayıp yüzümü yalıyor, kasım ayı olması gerektiğinden daha sıcak geçiyordu.

Uykusuz geçen hüsran dolu gecemin ardından sabaha karşı balkona çıkmış, neredeyse iki saattir oturduğum sandalyede havanın aydınlanmasını izlemiştim. Kuşların cıvıldaması bana hayatın başladığını söylüyordu.

Bacaklarımı kendime doğru çekil kollarımı dizlerime doladım. Güneşe tezatlık oluşturan soğuk havayı içime çekerken sabah ayazını selamlamış bulundum.

İstemsizce başımı kaldırıp karşımdaki eve baktım. Odasının siyah perdeleri sonuna kadar kapalıydı. Dudağımı dişlerken kendimi huysuz hissettim. Dün gece uyuyamadığım için Pars'ın eve oldukça geç bir saatte geldiğini duymuştum. Sanırım bu yüzden hala uyuyordu. Dünkü maçtan sonra yorgun olması normaldi fakat benim kafamı kurcalayan şey bambaşkaydı. Soyunma odasında gerçekleştirdiğimiz hararetli sohbeti hatırlamak bile titrememe neden oldu. Bu durum hoşuma gitmiyor olsa da kabullenmeliydim ki ela gözlere sahip, ruhumun sızlamasana neden olan adam gözlerimin içine bakıp zihnimin derinliklerindeki acıları, umutları, doğruları ve yanlışları görebilen belki de tek kişiydi. Bu yüzden yalan söylediğimi anlayıp doğruyu bilmek istemesine saygı duyuyordum. Yine de tenimde bıraktığı silik dokunuşu algılayamıyordum.

Yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken siyah perdelere bakmaya devam ettim. Aslında onunla ilgili çoğu şeyi anlayamıyordum. Bana tuhaf duygular aşılıyor, haberdar olmadığım hisler ile tanışmamı sağlıyordu. Hayatıma ilk girdiği günden bugüne kadar, her günümü anlamlandırıyor gibiydi.

Kaşlarım hafifçe çatılırken bakışlarımı kaçırdım. Uykusuzluktan saçmalamaya başlamıştım. Düşüncelerimin gittiği yeri sevmediğimi itiraf etmeliydim zira insanların üzerimde büyük bir etki bırakmasından hoşlanmazdım.

Boynumu geriye savurup saçlarımın sırtıma dökülmesine neden oldum. Derin bir nefes alıp gözlerimi yavaşça kapattım.

Kendime gelmeli, başkasına sığınmayı aklımın ucundan bile geçirmemeliydim.

Gözlerimi aralayıp gökyüzüne bakmaya başladım. Süt mavisine karışan pembelik öylesine güzel gözüküyordu ki içimin huzurla kaplanmasına engel olamadım. Kısa bir süre düşüncelerimi bir kenara bırakıp gökyüzüne bakmaya devam ettim.

Yüzümü ele geçiren gülümsemeyle ayağa kalktığımda hazırlanmam gerektiğini biliyordum ve oyalanacak vaktim yoktu çünkü dersten önce kızlar ile buluşmalıydım. Gülümsemem maziye karışırken giyinme odama doğru ilerledim.

Dünkü savaşımızda galip gelememiş, kim olduğunu bilmediğimiz birine yenilmiştik. Melih'in telefonu artık bizde değildi ve bu oldukça kötü sonuçlanacak bir maceraya dönmüştü. Tek tesellim belki de kumsalda düşürmüş olabileceğimdi. Biliyorum inandırıcı değildi lakin olabilitesi vardı.

Üzerimdeki kırmızı pijama takımını çıkarıp bacaklarıma siyah pantolonumu geçirdim. Üzerime beyaz tişörtümü geçirdikten sonra siyah ceketime uzandım. Ceketi üzerime geçirip beyaz spor ayakkabılarımı giydikten sonra giyinme odamı terk ettim. Aynadaki yansımama bakıp dün gece düzleştirdiğim uzun kahverengi saçlarımı düzeltip dudak nemlendiricimi sürdüm. Siyah çantamı omzuma atıp odamdan çıktığımda Başak'ın uyanıp uyanmadığımı öğrenmek isteyen mesajını gördüm.

Seslerin geldiği salona girdiğimde sağımda kalan masada oturan iki kişide dolaştı gözlerim. Babaannem kahvesini yudumlarken tabletinden bir şeylere bakıyordu. Sabahın sekizinde nasıl bu kadar bakımlı ve güzel gözüktüğünü anlayamıyordum. Kadın gerçekten bana taş çıkarır, ikiye böler ve on ile çarpardı. Sanki yaşlanmaktan haberi yoktu.

RAKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin