Bölüm 11

2.2K 224 19
                                    

John kimseyi dinlemeyip tanıdığı doktor bir arkadaşını eve çağırıp tedavisini devam ettirdi. Mason da aynı inatçılığı yaptı. Onlarla ben ve Claire ilgileniyorduk. Olaylar bittiğinden beri birkaç günü John'lar da geçirmiştim. Onlara, Claire'e yardımcı olmak için kalmak istediğimi söylemiştim. Emma'ya da bilmesi gereken her şeyi anlatmıştım. O, Dan gibi tepki vermemişti, bu yüzden sevinmiştim. Üstelik Emma bana destek olacağını da söylemişti. Bugün babamın Cellat olduğunu söyleyecektim, bu yüzden Emma yanıma gelmişti. Nasıl tepki vereceklerini merak ediyordum. Beni iyice baş belası olarak göreceklerine emindim. Yatağımı toplamayı bitirmiştim ki aşağıdan kapı sesi duydum. Hemen gidip kapıyı açtım, gelen Emma idi. Beni görünce hemen sarıldı. Bu gerçekten beni rahatlatmıştı. Keşke ona hislerimi söyleyebilseydim. Söylersem arkadaşlığımızın bozulmasından korkuyordum. Onunla birlikte oturma odasına geçtim. Herkesten odaya toplanmasını rica ettim. Hepsi merakla beklemeye başlamıştı.

Daha ağzımı açmadan Mason atladı. "Umarım ergen işlerin için bizi burada toplamamışsındır."

Derin bir nefes alıp Mason'ı duymamazlıktan geldim. "Size anlatmam gereken önemli bir şey var." Diyerek lafa başladım. "Bunu öğrendiğim ilk gün size söylemememin sebebi hem yaşadığım şoku daha yeni atlatıyor olmam hem de sizin yaralı oluşunuzdu." Belirtircesine John ve Mason' baktım. "Cellat'ın geri döndüğünü söylemiştiniz ya."

Ellie "Ee yani? Diye homurdandı.

"Cellat benim babam."

Bir anda odaya ölüm sessizliği çöktü. Kimse gözünü benden ayıramamıştı.

İlk konuşan Franklin oldu: "Şaka yapıyorsun değil mi?" Hayır anlamında başımı salladım.

"Bir bu eksikti. Senin derdin yetmiyormuş gibi bir de baban çıktı. Ailecek bela potansiyeliniz hat safada. Hayır, annende iblisse şimdiden söyle bilelim." Mason yine bana nefret kusuyordu.

John sessizliğini bozdu: "Her şey şimdi anlaşılıyor; seni nasıl buldukları, yıldırım olduğunu nasıl anladıkları. Bu hiç iyi değil. Peki niye ormanda söylemedin?"

"Çünkü şoka girmiştim. Ne yapacağımı bilemiyordum, hala da bilemiyorum. Öz babamın nasıl bir psikopat olduğunu öğrenmem her gün başıma gelen bir şey değil."

"O yüzden birkaç gündür bizi bahane ederek burada kalıyorsun."

"Evet, çünkü eve gitmek istemiyorum. Sen olsan ister miydin Mason?" Bu sorum karşısında bir şey diyememişti. John'a dönüp "Bu iblisleri bedenden dışarı çıkarma gibi bir ihtimalimiz yok mu?"

"Var ama çok zor." Derin bir iç çekti. "İmkânsız da değil."

"Ne kadar zor?" Emma sessizliğini bozarak konuya dâhil oldu.

John tereddüt ederek hepimize göz gezdirdi ve "Aslında hepinizin bilmesi gereken bir şey var; bir silah var...İblisleri girdikleri bedenden çıkarmak için. Ve burada olmayan dört koruyucu bu silahı arıyorlar. Ki birinin öldüğünü biliyorsunuz."

Bu hiç iyi değildi. Kendi evime gidemediğim yetmiyormuş gibi bir de arkadaşlarıma benim yüzümden herhangi bir şey olabilmesi söz konusuydu. Artık iyice çaresiz duruma düşmüştüm, hiçbir şey düşünemiyordum.

Claire "Üzgünüm Alan, baban için şimdilik yapabileceğimiz bir şey yok. Ondan bir süreliğine uzakta durmalısın." Dedi.

"Bunu bende biliyorum ancak sürekli burada kalamam. Zaten John ve Mason benim yüzümden bu haldeler."

"İyi ki biliyorsun." Mason'ın beni ne zaman terslemeyi bırakacağını merak ediyorum.

Emma, Mason'a yaklaştı: "Sen kendini ne sanıyorsun? Sürekli Alan'ı tersliyor ve onu suçluyorsun. O bu halde olmayı istemedi. Bunu sen de biliyorsun. Sen kendi isteğinle mi Ateş oldun gerçekten? Tabi ki Hayır." Emma beni savunuyordu.

Mason kollarını göğsünde birleştirip "Evet, onu suçluyorum. Korkağın teki ve güçlerini kullanamıyor. Ne işe yarıyor ki? Biz olmasak çoktan 'Karanlık' tarafından ele geçirilmişti."

Mason'ın söylediklerinde haklıydı ancak bu lafları beni yine de sinirlendiriyordu.

"Yeter artık Mason!" John sinirlenmişti. "Sanırım benimde sana söylemem gereken bir şey var Alan."

"Nedir?"

"Dan ve senin...küsmene sebep benim."

"Ne! Ne! Ne!"

John başını yere eğdi. "Dan senden uzak durursa zarar görmez ve senin de dikkatini dağıtmaz diye düşündüm. Bu yüzden seninle olan arkadaşlığını bitirmesini istedim."

"Şu an tam bir orospu çocuğusun!" Bu lafım karşısında herkes şok geçirmişti ama ben şoktan ziyade sinir küpüne dönmüştüm. "Sana...sana gerçekten inanamıyorum. Şimdi ne dememi bekliyorsun. 'Ah John ne kadar düşüncelisin. Sen olmasan ben ne yapardım. Hazır bu kadar hayatıma karışmışken istersen beni bir de odaya kilitle.' Diyerek boynuna mı sarılmamı istiyorsun?"

"Bunu ikiniz için yap-"

"Yeter! Gidelim Emma" dedim ve birlikte hızlıca evden çıktık. John'un arkamdan seslendiğini duydum ama çok sinirliydim. Artık ne yapacağımı bilemiyordum demekten de yorulmuştum. Çünkü bu cümleyi kurduğum her an başıma daha kötüsü geliyordu. Artık kalacak hiçbir yerim yoktu. Eve gidemezdim. Sinirden sokaktaki çöp tenekesini tekmeleyeme başladım.

"Alan sakin ol!"

"Olamıyorum Emma. Artık ne yapacağımı, kime güveneceğimi, ne bok yiyeceğimi bilemiyorum. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Bu hayattan kurtulmak istiyorum!"

"Yalnız değilsin Alan. Ben buradayım. Daniel da sana destek olacak." Emma zorla elimi tuttu. "Merak etme, bu günleri beraber atlatacağız." dedi. Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı ve beni dudağımdan öptü.

"Bana karşı duygularının olduğunu biliyorum Alan. Benimle konuşurken heyecanlanıyorsun ve bazen kızarıyorsun. Tıpkı şu anda olduğu gibi." Son cümleyi söylerken gülümsedi. Ben de yaklaşıp onu öptüm. Bu gerçekten beni rahatlatmıştı. Onun benim yanımda olması ve dudaklarımızın birbirine değmesi o an her şeyi unutmamı sağlamıştı.

Element Varisleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now