35. Büyük Oyun - FİNAL -

Start from the beginning
                                    

''Aslanlarım karşınızda soydaşlarınız değil bir hain sürüsü var! ATEŞ!''

Dohu , Yolluğ bu 'ateş' kelimesini sarf etmeden saniyeler önce Mert'in ensesinden tutup kendi kafasına dayadı Mert'in kafasını. Aldığı nefesler bir hayli hissedilmekteydi. Konuşmaya başladı can dostuyla.

''Mert! Kardeşim! Bu bizim için savaş değil düğündür! Ya ikimizde Anıl gibi oluruz bu yolda şehit, ya da hep beraber çıkarız buradan! Allah yardımcımız olsun ! ''

__________________

Ayso'ysa ateş kelimesini kulaklarında işitmeden önce kapıya koltuk dayayıp ağlamaya başlayan Atilla'yla , Kağan'ın masasının altına girdi. Kağan'ın gözleri morarmaya başlayan cansız bedeni hala yanlarındaydı.

Atilla ağlarken birkaç kelime etti Ayso'ya.

''Ablam! Noluyo?''

''Oyun oynayacaklar canım..'' Bu fazlasıyla ciddi bir oyundu...

___________________

Salonda kurşun sesleri yankılanmaya başlamıştı. Her iki tarafında askerlerine bazen lazer denk geliyor, dumanlar içinde eriyorlardı. Dohu ve Mert'in yanı başında gerçekleşiyordu tüm bu olaylar.

Yolluğ elinde hançeriyle dev salonun sonuna kadar koştu. Savaş alanından çıkmıştı. Bu gidişle kendilerinden cephane bakımından üstün Turfanlar karşısında yenileceklerini tahmin edebiliyordu. Düşmanının kalbi yok olmalıydı.

Dohu kurşunlarını bitirip , siperde bir dakikalığına soluklanırken Mert'te bitirdi kurşunlarını. Tam o sırada dumanların içinden yirmiye yakın asker belirdi. Buldukları bilye topunu getiriyorlardı. Dohu rahat bir nefes alacakken büyük bir gürültü koptu meydanda. Adeta demir bir kirpiye benzeyen bilyeler , geldikleri kaynağın benzerini taşıyan askerlere saplandı. Milimetrelerle ölçülen kan damlaları uçuşuyordu şimdiyse havada. Dohu'ya da , Mert'e de şans eseri isabet etmemişti bu bilyeler. Askerler oracıkta şehit olmuştu.

Yolluğ düşman siperlerinin başladığı dolaba kadar dolanarak geldi. Siperin en başında bulunan düşman askerinin ağzını kapayarak boğazını kesti hançeriyle. Onu kenara sürükledi ve soydu. Kıyafetlerini kendi üzerine giydi. Hançeriyle uzun sakallarını kesti. Sonra saçlarını da ekledi kesik sakallarının arasına. Koşarak ilerledi Turfan'ın odasına doğru. Her tarafta kurşunlar uçuşuyordu.

Yolluğ birkaç kez takıldı cesetlere. Sonra tekrar kalktı bacaklarına verip tüm gücünü. Turfan'ın odasına çok yaklaşmıştıki tuttu iri yarı bir adam onu. Kolunu kaldırmasıyla hançeri adamın kafatasına saplaması bir olmuştu Yolluğ'un. Yolluğ'un öldürdüğü adamın yanında ki asker bunu görünce silahını Yolluğ'a doğrulttu. Yolluğ , Turfan'ın odasının aralık kapısına atladı. Havada iki kurşun yedi. Tam sırtından yemişti kurşunları. Ama o , odada ki önüne çıkan komutanları yardı ve Turfan'a ulaştı. Ağzından kan geliyordu. Bir güçle zıpladı yerinden tekrar ve hançeri Turfan'ın tam kalbine sapladı. Turfan'la beraber yere düştü o da. Komutanlar zaten korkularından oradaydı. Turfan'ın öldüğünü görür görmez dışarı çıktılar. Yolluğ ve Turfan ölmek üzereyken ikisi de odada tek başınaydı. Yolluğ bir kahraman gibi ölüyorken , Turfan hainliğinde boğuluyordu. Yolluğ son kez kapadı gözlerini. Ama bu sefer karanlık değil bembeyaz bir ışığın ortasında, atıyla Ulu Kağan'ı gördü.

Turfan'ın öldüğü haberi askerler arasında yayıldıkça kurşun sesleri ve lazer patlamaları da bir o kadar azalmaktaydı. Dohu , Mert'i sırtından çekti ve bağırdı.

''Ne oluyor Mert! O nerede..(Daha adını bile duymadığı Yolluğ'u kast ederek söylemişti bunu.)''

''Bilmiyorum Dohu! Karşı taraf ateşi kesti!''

O esnada Yolluğ'u destekleyen tek komutan Bilgin gözlerindeki yaşlarla bağırıyordu.

''Yolluğ.. Bilgemiz.. Babamız, atamız.. Feda etti kendini! Hain Turfan öldü! Aslanlarım! Kalkın ayağa ve Türk ırkını kurtarın! Ulu Kağan'ımızın mirasına sahip çıkın! Bütün halk buraya dolsun! Açın salonun kapılarını!''

Dohu ve Mert var güçleriyle asıldılar bacaklarına. Kendi indikleri merdivenin kapısına doğru koşuyordu tüm askerler. Halkı mutantlara yem olmadan önce salona sokmak gerekiyordu. Dohu ve Mert gitmeden önce Bilgin komutan ve yanındaki askerleri açtılar kapıyı. Halk canını zor kurtarmıştı. İzdiham yaşanıyordu. Bilgin komutan vakit kaybetmedi. Kağan'ın odasının hemen karşısında bulunan büyük kapıyı açtı bu kez. Burası da fazla büyüktü. İçerisi üzeri tozlanmış tahta kutularla doluydu.

Ayso kapısının önündeki sesleri duyabiliyordu. O an tek yaptığı şey dua etmekti. Fakat o sırada aniden kapı yumruklanmaya başladı. Ayso dişlerini sıkacakken kapıyı yumruklayanların içeri bağırışlarından Dohular olduğunu anladı. Atilla'yla beraber çıktı masanın altından. Atilla'yı masaya bırakıp hemen kapının önündeki eşyaları çekti. Sonra masanın önüne tekrar koşarak hala ağlayan Atilla'yı kucağına aldı. Mert ve Dohu içeri daldı. Dohu'nun yüzünü sevinçten ağzı kaplamıştı sadece. Mert'inde bir o kadar öyleydi. Dohu, Mert ve kucağında Atilla'yla çıktılar. İzdiham fazlalaşmadan şu an açılmakta olan tahta kutularla dolu depoya daldılar. Kutuların içinde yer yüzüne çıkıldığında gözleri koruması amacıyla özel gözlükler ve hava değişiminden korunmak amacıyla da maskeler vardı. Dohular kendilerine hepsinden alıp açılmak üzere olan , yüz metre genişlik ve otuz metre yükseklikteki kapının önüne gittiler. Salonun en dibinde bulunan kapı bugüne kadar hiç açılmamıştı. Yaşayan bütün halkın salona toplandığı anlaşıldıktan sonra Merkez Sığınak'tan aşağı inen merdivenler kapatıldı. Mutantlar kapıyı kırana dek çıkmaları gerekiyordu.

Belki de yaşayan son Türkler sayılabilecek halk salonda toplanmış, dışarı çıkmak için hazırlıklarını yapmışlardı. Sonunda Bilgin komutan gözlükleri ve maskesiyle camekanlı bir bölmeye girdi. İki metre uzunluklarındaki dört kolu çekmeden önce her kolun metal kabını Turfan'ın odasından aldığı anahtarlarla açtı. Yanında üç askeriyle beraber çektiler kolları. Devasa kapının arasından sızan gün ışığı içeriyi aydınlatmaya başlamıştı yavaş yavaş. Bütün halk coşku içindeydi. Herkes zıplıyor , birbirine sarılıyordu. En fazla dedelerinin dedesinden duydukları yer yüzünün o mavimsi ışıkları şimdi tam karşılarındaydı. Mekanik bir ses salonda yankılanıyordu.

-Tahliye A planı devreye sokulmuştu. Türk Milleti ait olduğun topraklara hoşgeldin! Lütfen panik havasını yenerek, kargaşa yaratmadan, gerekli önlemleri aldıktan sonra merdivenleri kat ediniz.

Dohu, Mert ve Ayso birbirine sarılıyordu. Atilla kahkahalar atıyordu. Başarmışlardı! Yapabilmişlerdi! En öndeki sıradaydılar. Merdivenleri koşarak çıkmaya başladılar.

Şu an hepsinin ayağı üzerine yeni yağmur yağmış toprağın üzerindeydi. Maskelerinden olabildiğince temiz havayı içlerine çekmeye çalıştılar.

Dohular birbirine sarılmış kahkahalar atarken ilerideki ayrıntı herkesi şoka uğratacaktı. İleride yeni dikilmiş çam ağaçları ve uzun bir direk üzerinde Amerikan bayrağı gözüküyordu. Anlaşılan meydanı boş bulmuşlardı...

_____________________________________

Ve son! Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi lütfen unutmayınız. :)

Ulu KağanWhere stories live. Discover now