30. Emanet

189 15 3
                                    

Dohu burnundan soluyordu. Aşırı derecede sinirlenmiş ve öfke dolmuştu. Ailesini düşünmemeye çalışıyor fakat aklının bulanmasına engel olamıyordu. İnsanlar çılgınlar gibi bağırışıyor ve kaçmaya çalışıyordu. Dohu bir anlığına Mert ve Ayso'ya bakmak için arkasına döndüğüne küçük bir çocuk Dohu'ya çarptı. Dohu'nun beline kadar ancak geliyordu çocuğun boyu. Hemen arkasında da hala ağlayan Mert belli oluyordu. Neredeyse herkesin elinde fener olduğu için birbirlerinin yüzlerini rahatça görebiliyorlardı. Mert ve Ayso'da Dohu'nun yanında durdular.

Çocuk Dohu'nun bacağına yapışıverdi anında. Dohu çocukla konuşmak için ağilecektiki insanların koşuştuğu aklına gelince tünel duvarının dibine geçtiler.

Çocuk sarı saçlı ve buğulu mavi gözlere sahipti. Aşırı derecede beyaz tenliydi fakat kirden pek belli olmuyordu. Beş-altı yaşlarında belki vardı. Üzerinde yırtık bir gömlek ve altındaysa kısacık şort vardı. Bu çocuğun donması gerekirdi.

Dohu duvar dibine gelince eğildi ve çocuğu bacağından ayırdı. Çocuğu omuzlarından tutarak konuşmaya başladı.

''Sen de kimsin? Ailen nerede?''

Çocuk ağzını büzüştürüp ağlamaya hazırlanarak konuşmaya başladı.

''Annem var ama onu kaybettim!''

Çocuk ağlamaya başlamıştı. Ayso'da eğildi ve çocuğa sarılarak bir şeyler söylemeye başladı.

''Canım.. Ağlama, bırakmaz o seni. Merak etme canım..''

O sırada koşuşturan insanların arasından bir kadın bağırarak etrafa bakınıyordu.

'' Atilla! Atilla! Oğlum!''

Dohu hüngür hüngür ağlayan çocuğu Ayso'nu kucağından çekerek kadını gösterdi ona. Çocuk ona koşmadan annesi onu görmüştü bile. Kadın hemen Dohuların yanlarına geldi. Çocuğun ağlaması Mert'in ağlamasını bile kesmişti.

Çocuk annesine sarılırken annesi bunu fazla uzatmadan onu kucağına aldı. Kadın tam teşekkür etmek için yeltenince büyük bir çığlık geldi. Fakat bu yırtıcı bir şeyin çığlığıydı. Herkesin ''Geldiler!'' demesinden de mutantlar oldukları anlaşılmıştı. Büyük bir mutant dalgası çok yakınlarındaydı. Kadın koşmaya başlamış Dohu'da çömeldiği yerden fırlamıştı. Elindeki feneri yaktı ve Mert ve Ayso'yla beraber koşmaya başladılar. Çığlık çoğalıyor ve daha da yaklaşıyordu. Merkez sığınağında toplanan görevlilerinde bağırışları o çığlıklara karışınca gürültü dayanılmaz olmuştu. Görevliler gelen insanları kalın bir kapının içine alıyorlardı. Tüneli bu bölümden ayıracaklardı anlaşılan. Kaçan insanlarıda alıp kapıyı kapatacaklardı. Görevliler altışarlı sıralanmış bir halde insanları yuvarlak kapıdan içeri sokuyorlardı. Bazıları girerken düşüyor , zincirleme çarpışmalar yaşanıyordu.

Çocuğuyla koşan kadın biraz arkalarında kalmıştı. Dohu koşarken onlara bakmak için kafasını arkasına çevirdiğinde o kadını, çocuğunu ve arkalarında kısa bacaklarıyla hızla hareket eden beyaz gözlü mutantı gördü. Arkalarda kalmış bir çok insan mutantların uzun kollarının içinde ikiye ayrılarak parçalanmıştı. Ayso'nun hemen arkasındaki adam belinden itibaren ikiye ayrılınca Ayso'nun saçına da kan sıçramış , Ayso bunu fark etmemişti. Kurbanların çığlıkları yürekleri dağlamakla kalmıyor psikolojileri bertaraf ediyordu.

Görevli sıralarına varıp koşarak kapıdan içeri atladı Dohular. Kapı kapanmak üzereydi. Görevlilerde içeri doluşmuştu. Zavallı kadın kucağında kendini yırtan çocuğuyla kapıdan içeri girebilecek gibi görünmüyordu. Mutantlar onları çoktan parçalamış olmalıydı ki diğer kurbanlar mutantlara zaman kaybettirmişti. Dohu kapıdan içeri atlar atlamaz arkasına döndü ve kadının olduğu tarafa baktı. Kadın var gücüyle koşsada çevresindeki kurbanların sesini duyuyor ve bacaklarının hissizleşmesine engel olamıyordu. Kadın kapıya yaklaşmıştıki aniden yere düşen bir adama çarptı. Yere yuvarlanmadan son anda kucağındaki yavrusunu kapanmak üzere olan kapıdan içeri girmesi için fırlattı. Kapıda görevlilerin  arasına BSG yazan yeleği sayesinde karışan Dohu çocuğu son anda tuttu. Kadının ona gülümseyişini gördüğü an kapkalın demir kapı kapanıverdi.

Çocuk kendini yırtıyordu adeta. Ağlamaktan gırtlağı patlamak üzereydi. Dohu görevlilerin ve insanların arasından sıyrılarak kapıdan uzaklaştı ve kucağında çocukla yere çöktü. İkiside aynı kaderi paylaşıyorlardı şimdi. Ailesizlerdi.. Kimsesizlerdi artık. Dohu'da tutamıyordu şimdi göz yaşlarını . Mert duvara kafasını dayamış ağlıyor , Ayso'ysa ayakta dikilmiş tünelin tavanına bakıyor göz yaşlarını engellemeye çalışıyordu.

Dohu çocukla birlikte ağlıyor çevresindeki gürültüleri duymuyordu bile. Gözlerini kapattı o an. Daha bir ay öncesi geldi aklına. Yine sığınak hanı odasında ailecek oturmuşlar gülüşüyorlar , bir yandan da kardeşiyle oynuyordu Dohu. Sonra tünele adım attığı zamandan sonraları geldi aklına. Kaybettikleri geldi. Onlara dayanmıştı . Yine dayanmalıydı. Zor da olsa yapacaktı bunu.

Aniden durdu ve sağ koluyla sildi gözyaşlarını. Çocukluk yapmanın zamanı değildi. O böyle yaparsa şu zavallı ne yapacaktı. Dohu kucağındaki çocuğun kulağına eğilerek konuştu .

'' Annen eşyalarını unutmuş. Alıp gelicek tamam mı? Hadi ağlama şimdi..'' Ağzından bu sözcükleri sarf ederken daha kendi gözleri kıpkırmızıydı.

_______________________________________

Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayınız. :)

Ulu Kağanजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें