01. GİRİŞ

3.1K 115 50
                                    

Tarih 23. yüzyılın ortalarını gösteriyor. Ortalık öyle 21. yüzyılda sanıldığı gibi değil. Teknoloji ilerlemedi ve neredeyse bugünden de bir farkı yok. Bazı araştırmacıların komplo teorileri gerçekleşmiş; nükleer savaş dünyayı kasıp kavurmuştu. İnsanlıksa yok olmanın eşiğindeydi. Hayatta kalan sayılı insanlarsa çok şanslıydı...

İşte o insanların belki de çoğu orada, Türk Ulusal Sığınağı'ndaydı. Burası nükleer savaştan kısa bir süre önce kurulmuş Türk Birliği'nin o zaman ki şartlara ayak uydurmak için oluşturduğu bir sığınaktı.
Savaşın ana kaynağı ise Amerika Birleşik Devletleri ve Kızıl Rusya Federasyonu'nun kendi çıkarlarını önleyecek Türk Birliği'nin kurulmasını engellemek için yaptığı girişimlerin sonuç bulamamasıydı. Rusya Federasyonu 2026 yılında yerini Litvanya, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Moğolistan'ın katılımıyla Kızıl Rusya Federasyonu'na bırakmıştı. Sovyetler Birliği'ne dönüşün bir adımıydı bu. Ruslar Slavlaştırma Politikası'nı tekrar ana amaç edinmiş, çeşitli kurnazlıklarıyla Moğollar'ı bile Slav olduklarına inandırmıştı. Kızıl Rusya bununla yetinmeyecekti. Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi Türk devletlerini de eski Sovyet Rusyası döneminde olduğu gibi yanına çekmek istiyordu. Ancak 2042 yılında Türkiye Cumhuriyeti iktidarına Doğukan Sancak hükumeti gelince Kızıl Rusya'nın neredeyse neticeye varacak planları suya düşmüştü. Başta ekonomik anlamda bağımsızlığını kazanan ve kendine yetebilen bir Türkiye oluşturan Sancak iktidarı böylece Türk Birliği oluşturma yolundaki engellerin önemli kısmını önünden kaldırmıştı. Zira daha önce Türkiye Orta Asya'da ki kandaşlarıyla ne zaman etkileşime geçmeye kalksa Kızıl Rusya'nın istemediği adımları atamıyordu. Ekonomik ve askeri açıdan Kızıl Rusya'nın tesiri altındaydı Orta Asya Türk Devletleri. Bu devletler Türkiye'yle etkileşimlerini biraz arttırmaya kalmasın Kızıl Rusya hemen devreye giriyor; ekonomik ve askeri yaptırımlar uyguluyordu. Fakat Türkiye ekonomik açıdan güçlü bir konuma gelince artık Türkiye'yle etkileşimin önü açılmıştı. Artık Kızıl Rusya'ya katlanmak zorunda değillerdi.

Bu olayların sonucunda Türk Devletleri birleşerek dünyada söz sahibi olmak isteyince bu da Kızıl Rusya ve Amerika'nın çıkarlarına uymamıştı. 2048 yılında dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Doğukan Sancak'ın girişimleriyle kurulan Türk Birliği 2050'li yılların sonuna gelindiğinde kendini savaşa hazırlamıştı bile...

İşte bu sığınakta bu savaşa hazırlanış sürecinde kurulan bir yapıydı. Musul'da kurulan bu dev yapının kapasitesi 43.450 kişiydi. Bu dev sığınak adeta bir yeraltı ülkesiydi. Tabii ki bu dev yapıda da nizamın, düzenin sağlanması gerekirdi. İşte buranın da yöneticileri vardı fakat demokrasi işlemiyor, işleyemiyordu.

Sığınakta çeteler ve çeşitli mutasyona uğramış canlılar kol geziyordu. Burası tahmin edilemeyecek kadar korkunç ve tehlikeli bir yerdi. Sığınakta tüneller arası yolculuk imkansız gibiydi. Tünellerde macera arayışına girişen çoğu zaman yeniden çıkabilmeyi başaramaz, başarabilenlerse sığınak halkı tarafından adeta kahraman olarak nitelendirilirlerdi. Bu nitelendirmede hiçbir abartı yoktu çünkü bu dehlizler masumluğunu onlarca yıl önceden yitirmişti.

Bu dev sığınakta, üç sığınağın bağlantı tünellerinin birbiriyle kesiştiği noktada Kayı Sığınağı bulunuyordu. İsmi eski Türk Boyları'ndan birisi olan Kayı'dan geliyordu.

Bu sığınağın yönetimini Giray Han üstleniyordu. Bu tür sığınakların yöneticilerine yine bir Türk terimi olan Han deniliyordu. Bu hanın oğlu Dohu, sığınakta dillere destan bir delikanlıydı. En yakın arkadaşı Mert'le birlikte sürekli kulaktan kulağa yayılan tünel maceraları peşinden koşardı. Tünellere girip çıkan ender kişilerle görüşüp, tüneller hakkında bilgi alırlardı. İkisininde ortak özellikleri cesur ve yiğit birer delikanlı olmalarıydı. Aynı zamanda milliyetçi duygularla yanıp tutuşurlardı. Yaşlarının verdiği heyecana, damarlarında deli akan kanlarına küçücük bir sığınakta hakim olmakta güçlük çekiyorlardı normal olarak. Her ikisi de çok nadir bulunan, eski püskü kitaplardan Türk tarihini öğrenmeye çalışırdı. Türkler'in en büyük atalarından Mustafa Kemal Atatürk'ün küçük bir resmini ve arkasında yazan gençliğe hitabesini yanlarından ayırmazlardı. Bu sığınakta doğan yeni nesillere her zaman Türk Tarihi ve ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı kesinlikle anlatılırdı ki bu sayede halk Türk olduğunu, nereden geldiğini unutmazdı.

Bu tüm sığınakların yönetildiği bölüm Merkez Sığınak'tı. Fakat savaştan sonraki ilk yüz yıldan sonra neredeyse meşruluğunu yitirmiş, güvenlik güçleriyse çetelere yenik düşmüştü. Sözde de olsa ''Kağan'' diye sıfatlandırılan yönetici bu Merkez'deydi. Merkezde bulunan insanlarsa savaş sırasında o bölüme yerleştirilen bilim adamları ve profesörlerin kuşaklarındandı. Sadece o bölümdeki halk Göktürk Alfabesi kullanırdı. En milliyetçi kesimde oradaydı zaten.

Sığınak'ta Han'a baş kaldıran ve kendilerini Başbakan Doğukan'ın görevlendirdiğini iddia eden Kutluk denen, değişik sığınaklardan meydana gelen bir devletçik daha vardı. Son zamanlarda amacından sapmış, milliyetçilik ilkesine karşı gelenlerin uğrak noktası olmuştu. Bir nevi komünizm meraklıları denebilirdi. Merkez Sığınak'la yaklaşık on yıldır savaşmıyorlardı. Ama bu barış pek de uzun süreceğe benzemiyordu.

Peki bu halkın çok sevdikleri ecdatları hâla onların yanında mıydı ?

_________________________________________

BÜYÜK SIĞINAK PLANI

_________________________________________

Oops! Questa immagine non segue le nostre linee guida sui contenuti. Per continuare la pubblicazione, provare a rimuoverlo o caricare un altro.

_________________________________________

Oy vermeyi unutmayın, görüşlerinizi yorumda belirtin. :)

Ulu KağanDove le storie prendono vita. Scoprilo ora