34. İsyan Ateşi

224 13 0
                                    

Finale Son ''1" Bölüm!

Yolluğ odadan çıktı ve yukarı cephane taşımakta olan görevlilerin kendilerine ne kadar uzaklıkta olduğunu kontrol ettikten sonra odaya tekrar girdi. Gözlerini Dohuların suratında gezdirerek konuşmaya başladı.

"Tamam. Dışarı çıkarken sizi azarlayacağım. Yani azarlamış gibi dersek daha iyi durur. Turfan'ın odasına ulaştıktan sonra sizi dışarıda bir süre bekleteceğim. Turfan pisliğini ikna etmem lazım evlatlarım. Şimdi hiç bozuntuya vermeden yürüyün önümden. Her şeye de hazırlıklı olsanız iyi edersiniz. "

Ayso , Yolluğ arkasını dönmeden önce bir soru sordu kısık bir sesle.

"Çocuk ne olacak, Atilla ne yapacak peki? "

Yolluğ küçük gözlerini Ayso'ya kilitledi ve o insana garip bir huzur veren sesiyle cevap verdi.

"Küçük hanım siz onunla burada kalsanız çok iyi olur."
Ayso bunu duyduktan sonra Dohu ve Mert'in yüzüne baktı, onay aldıktan sonra arkasını dönüp parmağını emmeye çalışan Atilla'nın yanına gitti. Buna itiraz etmek istemedi Ayso. Onların içinde kadın bir görevli olarak dikkat çekeceğini de biliyordu zaten.

Yolluğ en önde çıktı kapıdan. Arkasından sırasıyla Mert ve Dohu çıktı. Büyük komuta salonunda yukarıdaki mutantlara dayanmaya çalışan çaresiz insanların sesleri yankılanıyordu. En son çıkan Dohu kapıyı kapatıp, Ayso , Atilla ve Kağan'ın naaşıyla baş başa kalır kalmaz Yolluğ onları azarlamaya başlamıştı. Yolluğ kolunun altına sıkıştırdığı iki kitabı düşürmemeye çalışırken bir yandan da var gücüyle bağırıyordu Dohu ve Mert'e.

"Kağan'ımızın sağlık durumuyla nasıl ilgilenmezsiniz bre densizler!"

Bunları söyleyip dururken Turfan'ın , Kağan'ın odasının yaklaşık yüz metre uzağındaki odasına varmak üzerelerdiki bir anda görevliler salonun ortasında onarlı sıraya girmeye başladılar. Her biri sıra sıra hazır ola geçmekteydi. O sırada Turfan'ın askeri kıyafetine benzeyen mavi bir üniforma giyen ve komutanlardan olduğu anlaşılan adam bağırdı Yolluğ'un arkasından giden Dohulara. Mert ve Dohu'nun yeleklerini fark etmiş olmalıydı.

"Hey siz! Sıraya geçin hemen!"

Yolluğ arkasını dönüp Dohulara baktı. Yolluğ'un görevlilere ihtiyacı olacaktı. Şimdi savaştan kaçmış gibi görünen Dohu ve Mert'i korumak onun itibarını ciddi derecede zedeleyebilirdi. Kendisine bakan Dohu ve Mert'e bağırmaya başladı.

"Ne duruyorsunuz! Savaştan mı kaçıyorsunuz ha!"

Dohu , Yolluğ'un neden böyle bir tepki verdiğini anlamamıştı. Mert'se hiçbir şey bile düşünmeden sıralanmış görevlilerin yanına koştu. Dohu'da arkasından Mert'i takip etti. Yolluğ planlarının bozulduğunu düşünürken bir yandanda bütün görevlilerin toplanmasının kendisi için bir avantaj olduğunu düşünmeye başlamıştı. Turfan'ın kapısını çalmadan içeri girdi.

Turfan arkası dönük , ellerini ise arkadan birbirine kenetlemiş öylece koltuğunun arkasındaki çıplak sarımtrak duvara bakıyordu.

Turfan müsaade istenmeden girildiği için çok sinirlenmişti. Aniden arkasını döndü. Ağzını açmış bağırmak üzereydiki ses telleri işlevsiz kalıverdi. Zira karşısında Yolluğ'u gördü. Yolluğ'un koltuk altındaki kitapları da görünce ayrı bir şoka uğradı. Turfan'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Yolluğ'un , Turfan'ın tepkisini izleyecek vakti yoktu. Direk konuya girdi Yolluğ.

" Turfan! Kağan'a nasıl inanmazsın?! Bu senin haddine mi?"

"Kusura bakmayın efendim ama işinizin siyasi meselelere karışmak olduğunu bilmiyordum. Ayrıca bunun apaçık bir tarikat oyunu olduğu belli."

"Ah.. Ah.. Sen nasıl bir eğitim aldın bilmiyorum fakat tarih bilginin sıfır olduğunu anlamak hiç zor değil Turfan! Türk milleti yok olmak üzere ! Tarikatların oyunu olsa ne yazar be adam! Asıl senin yapmaya çalıştığın şey Amerika ve Rusya'nın oyunu!"

"Hahaha! Amerika-Rusya'mı kaldı?! Sizin gibi bir bilgeden bunu duymak beni çok şaşırttı doğrusu!"

"Sancak'ın yazdığı kitaplar bunlar! Senin o küçük aklın bunu almak istemese de ben Türk milletine ve askerlerine güveniyorum Turfan!"

"Çekilin lütfen! 'Askerlerime' yapmam gereken bir konuşma var!"

"Umarım inadın kibrindendir! Hainliğinden değil!"

Turfan , Yolluğ'un yüzüne bile bakmadan kapıyı açtı ve hazır ola geçen askerlere ve komutanlara doğru yürümeye başladı. Onun arkasındansa odadan Yolluğ çıktı. Asker sayılan görevlilerin kafaları karışmıştı. Yolluğ bilgenin böyle bir askeri ortamda bulunması tuhaftı. Onun halkın yanında olması lazımdı geleneklere göre.

Turfan kendisine selam duran komutanların yüzüne bile bakmadan askerlere döndü. Kaybedecek vakti olmadığını düşünerek konuşmasına başladı.

"Göreviniz ecdatlarınızın mirasını sürdürmektir! Hançeri düşmanın kalbine saplamaktır!.."
Turfan'ın ağzı açık kalacaktı. Yolluğ ellerini göğe açarak konuşmaya başladı. Bütün askerler ona bakıyordu şimdi. Askerlerin arasına karışmış olan Dohu ve Mert'de pürdikkat olanları izliyordu. Ayso'da kapıyı aralamış , kucağında Atilla'yla salon meydanına dikmişti gözlerini. Turfan ve diğer komutanlarda Yolluğ'u susturamayacaklardı. Eğer buna yeltenirlerse askerlerin yani görevlilerin tepkilerini alacaklarını biliyorlardı. Yolluğ'un yeri büyüktü.

"Oğullarım! Canlarım! Balalarım! Atalarınız sizinle gurur duyuyor! Kağan'ımızın yeri uçmağ oldu! (Bu cümleden sonra göğüslere birer yumruk atıldı ve Dohular'da buna ayak uydurdu.) Hepiniz atalarımızdan, Türk'lerin birliğini tamamlayan Sancak'ı ve kaybolan kitaplarını duymuşsunuzdur! İşte yavrularım işte! Elimde şimdi o kitaplar! Kandırılmışız!"

Turfan ne yapacağını bilemiyordu. Yolluğ'un sözlerine engel olamazsa dışarı çıkabilse bile kendisini sağ koymazlardı. Kendi canının derdine düşmüş, alnında ter damlacıkları süzülmekteydi.
________________________
Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayınız. :)

Ulu KağanWhere stories live. Discover now