35. Büyük Oyun - FİNAL -

369 16 16
                                    

VE SONUNDA BÜYÜK FİNAL! ŞU ANA KADAR YANIMDA OLAN HERKESE SONSUZ TEŞEKKÜRLER!

UYARI!: Bölümü videoyu başlatarak okuyunuz. :)

Yolluğ, Turfan'ın ne kadar sıkıştığını sezmişti ama o hiç aldırmadan aralarında Dohu ve Mert'in de bulunduğu görevlilere , askerlere seslenmeye devam etti.

''Oğullarım! Bu kitap bize müjde veriyor! Nükleer çöp yok olmuş durumda. Doğa kendini yeniledi! Radyasyon bitti! Bizi hala bu mutantlarla dolu sığınakta hapsetmeye çalışıyorlar! Türk'ün soyunu tüketmeye çalışıyorlar! Mutant dalgaları da bu hainlerin son darbesi!..''

Bütün askerler birbirine bakıyordu. 'Doğa'... Onlar için ne demekti? Elli metre üzerlerinde miydi ağaçlar, çiçekler, kuşlar, böcekler?.. Hepsi için çok soyuttu bu kavramlar. Bu lanet olası yer altında doğmuş, büyümüşlerdi. Hepsinin şok olmuş, birbirine bön bön bakması kadar doğal bir durum yoktu. Yolluğ ara vermedi...

''Şimdi şu hainleri bozguna uğratma , şaşırtma vaktidir! Zafer vaktidir! Haydi aslanlarım açın şu kapıları! Ait olduğumuz yer yüzüne tekrar kavuşalım! Türk adını dünyaya unutturmayalım! Seni kim bozabilir ey Türk! Haydi aslanlarım!''

Turfan yumruklarını sıkıyordu. Uzamış tırnakları avuç içlerini kanatmak üzereydi. Yolluğ konuşurken her kollarını kaldırdığında yüz hatları daha da belirginleşiyordu. Yolluğ'un sözü daha bitmemişti...

''Aslanlarım! İşte hainin tam da kendisi burada! Turfan bir işbirlikçidir , haindir! Onun yolundan giden her bir Türk , Türk adını artık kendine yakıştıramaz!''

İlk önce Dohu ve Mert terk etti sıralarını. Yolluğ'un yanındaki yerlerine geçtiler. Onun ardından bir çok asker... Turfan can korkusuyla var gücüyle bağırıyordu şimdi.

''Hain köpekler! Hepiniz öleceksiniz! Ben Kağan konumundayım! Sizler Kutluklar'ın köpeklerisiniz!''
Turfan onların Kutluklar'ın ajanı olduğunu imâ ederek askerleri kendi yanına çekmek istemişti. Fakat bu pis planı hiçbir işe yaramadı.

Askerlerin yarısına yakını Yolluğ'un yanına geçti. Diğer yarısı ya korkmuş ya da Turfan'ın rüşvet verdiği askerlerdi. Turfan'ın kurnazlığı devreye girdi birden. Bağırmaya başladı Yolluğ'un tarafına.

''Peki! Madem ölmeye bu kadar meraklısınız! Yiğitlerim siper alın!''

Yaklaşık bin asker devasa salonun cephanelik bölümünde siper aldılar! Yolluğ , Turfan'ın bu cesaretine anlam verememişti. Bu korkak nasıl böyle bir karar alabilmişti. Üstelik asker sayısı fazla da olsa Yolluğ'un tarafındakiler kadar olamazdı. Yolluğ , elinde kullanılmamış eritici lazer silahlarına sahip yaklaşık iki yüz askerini cephaneliğin karşı tarafındaki silah dolu dolapların arkasına siper etti. Diğer kurşun silahlılarıysa hemen sol taraflarına. Cephane bakımından mutluydu Yolluğ. Ne de olsa büyük cephanelik dolaplarrına siper almışlardı. Dolaplarda patlayıcı madde olmaması ayrı bir avantajdı. Gerçi Turfanlar'ın siper aldığı dolaplarda da patlayıcı madde yoktu. Artık büyük salonda da ışıklar gidip gidip gelmeye başlamıştı.

Yolluğ üzerinde latin alfabesiyle yazılmış ; Lazer Topu kelimesi gördüğü büyük kutuyu çatışma başlamadan önce yanında duran başta Dohu ve Mert ve diğer askerlere açtırdı. Büyük bir şoka uğramıştı. Kutu bomboştu. İçi kağıt parçaları doluydu. Burnundan soluyordu Yolluğ. Kafasını kaldırdı ve gri metal dolabın yanından karşı sipere baktı. Kutuları sırrasıyla açıp cephaneler çıkarıyorladı. Yolluğ , Dohu ve Mert'in yüzüne baktı son kez ve yanında duran bir askerin bıçağını aldı. Daha fazla beklemeye vakit yoktu. Ayağa kalktı ve avazı çıktığı kadarıyla bağırdı.

Ulu KağanWhere stories live. Discover now