24. Devam

191 17 1
                                    

Dohu'nun aklına birden zaman geldi. Zaman daralıyordu.Daha nereye gideceklerini bile tam olarak bilmiyorlardı. Görevleri kendilerinden ve sağlığından çok daha önemliydi. Bunları düşünerek demir iskeletli döşekten zar zor kalktı. Tam ayağa kalkmaya yeltenecektiki perdenin açılmasıyla yüzünde bir esinti hissetti. Gelen Ersa'ydı.Ersa'nın elinde mısır unundan yapılmış bir ekmek parçası vardı. Dohu'yu kalkmaya çalışırken görünce telaşla konuşmaya başladı.

''Dohu  nereye gidiyorsun?! Kalkamazsın!''

''Kalkmam gerek...''derken sesini zar zor çıkarıyordu. Tekrar bayılmaması büyük bir şanstı.

''Anlaşılan sen beni dinlemeyeceksin... Bari şu ekmeği al ve bir an önce yemeye başla! Yoksa daha kötü olacaksın...''

Dohu , Ersa'nın yüzüne gülerek konuşuyordu şimdi.

''Teşekkür ederim. Gerçekten açlıktan ölmek üzereydim...Ama şimdi çıkmam gerekiyor.''

Ersa bir şey diyemeden , Dohu perdeyi aralayarak çıkıverdi kabinden. Kabinin etrafında göz gezdirdiğinde , sağ tarafta gördüğü yer bayıldığı ve Anıl'ın kabininin önüydü. Kurumuş ekmekten bir parça koparırken kafasını hızla sola döndürdü. Mert ve Ayso kapı pervazlarının kenarlarına çökmüş uyuyorlardı. Mısır koçanları ellerinden düşmüş yanlarında duruyordu. Dohu hemen onlara doğru koştu. Eğilip elleriyle onları sarsarak söze girişti.

''Hey ! Kalkın hadi! Anıl'ın durumunu öğrendiniz mi?! Yav kalksanıza hadi! Bu kadar uyumak yeter!''

Ayso kapının pervazına tutunup kalkmaya çalışırken , Mert hala uyuklamaya çalışıyordu.Dohu onu kaldırmak için yeltenince bunu sezmiş olmalıki tısladı birden.

''Tamam , sakin, tamam kalkıyorum..''

'' Hadi Anıl'ın durumunu sorup buradan ayrılmamız gerekiyor...''dedi Dohu.

Ayso gözlerini ovuşturmayı bir anda bırakarak atıldı.

''Ne? Onu burada mı bırakacağız?''

''Yapacağımız hiç bir şey yok. Görev hepimizden üstün... Zaten burada beklememiz hiç bir şeyi değiştirmiyor.''

Mert kendi kendine konuşuyormuş gibi sesler çıkardı.

''Umarım.. Umarım ona bir şey olmaz...'' 

Dohular kabinin kopmak üzere olan perdesini yavaşça aralıyorduki içeriden çıkmak üzere olan Ezo'yla karşılaştılar. Ezo , Dohular soru sormaya yeltenmeden konuşmaya başladı.

''Şey.. Şanslıymış.. Hayati tehlikesi yok artık ki olsaydı şimdiye kadar yaşayamazdı zaten. Beyninde bir sorun olup olmadığını ancak uyanınca anlayabiliriz . Aşırı kan kaybından dolayı biraz zor uyanacak gibi gözüküyor. Uyansa bile en az beş gün burada müşaade altında kalması gerekiyor. Ama ben yaşamasını dahi beklemiyordum doğrusu...''

Dohular bir şey demeden diğer inleyen hastaların yanına gitti Ezo. Dohu kabinin içinden çıkarak , baygın bir şekilde yatmakta olan Anıl'a bakan Aysoları el işaretiyle yanına çağırdı. Fısıldayarak konuşmaya başladı.

''Anıl'ı burada bırakmamız gerekiyor. Mert haritayı almış mıydın ?''

Mert gözlerini salonun yerlerinde gezdirerek , yırtık ceplerine bakarak,

''Şey.. Hayır unutmuşum. Şim..''

Dohu kafasını sallayarak yırtık gömleğinin cebinden katlanmış haritayı çıkardı.

''Neyse ki ben almışım. Neyse , neyse... Bizim hemen bir yol haritası çizmemiz gerekiyor. ''

Dohu yere çömelip , tabanın kuru olduğunu anladıktan sonra gri haritayı açarak yere koydu ve tekrar konuşmaya başladı.

''Bu sığınağın adı... Biz buranın adını bilmiyoruz!'' derken biraz uzağında olan Ersa'yı görünce bağırmaya başladı Dohu.

''Ersa! Bu sığınağın adı ne?''

Ersa onlara yüzünü çevirmeden cevap verdi.

''Anka!''

Dohu bunu duyduktan sonra yüzünü hemen haritaya çevirdi.

''Heh! İşte biz buradayız. (Haritanın ortasındaki 'Merkez' bölümünü gösterek) Bizim buraya gitmemiz gerekiyor. Hala önümüzde dört sığınak var ve bundan sonra da karşımıza güvenlik görevlileride çıkacak yani işimiz daha da zorlaşıp , daha da karmaşık hale gelecek. Buradan hemen ayrılmalıyız. Ulu Kağan'a mahçup kalmayı kimse istemez. Güvenlik görevlileri bizim bu hikayemize hayatta inanmazlar. Bundan dolayı kesinlikle zorluk yaşayacağız.''

Mert konuşmaya başladı ardından.

''Nasıl atlatacağız güvenlik görevlilerini peki? Hemde 2Merkez Sığınak'ta bize inanacakları ne malum?''

''Nasıl atlatacağımızı ben de düşünmedim dostum. Ama Merkez Sığınak'ta bize inanacaklarına neredeyse eminim..''

Ayso kaşlarını kaldırıp gözlerini büyüterek karşılık veriverdi.

''Neredeyse.(?)''

''Evet Ayso... Emin olamam. Neyse , hadi kalkın hemen yola koyuluyoruz. Yalnız ilk önce Ezolarla görüşüp Anıl'ı bırakmamız gerektiğini anlatmalıyız.''

Dohu yerden haritayı alarak tekrar katlayıp , yırtık pırtık cebine sokuşturuverdi. Şimdi kapı boşluğunun sol tarafında bulunan Ezo'nun yanına doğru yürümeye başladılar. Ezo arkasında Dohuların seslerini duyunca onlara doğru döndü. Ayso konuşmaya başladı Ezo döner dönmez.

''Bizim özel nedenlerden dolayı buradan ayrılmamız gerekiyor. Ama bu geri dönmeyeceğimiz anlamına da gelmiyor. (Bunu söylerken , sözünden emin olmak için Dohu'ya bakarak onay vermesini bekledi ve aldı da.)Anıl bir süre burada kalabilir mi acaba?''

''Tabii , evet.. Ama bu sizin ne kadar uzak kalacağınıza bağlı.''

Dohu girdi konuşmaya hemen.

''Şu an anlatamayacağımız ama önemi tüm insanlığı ilgilendiren bir nedenimiz var. Bize on gün mühlet verin.. Sadece on gün..''

''Ah.. Sizin nedenlerinizle ilgilenmek istemiyorum. Bu hiç ilgimi çekmiyor aslına bakarsan.''

Dohular bu sözleri duyunca birden surat asmaya başladılar. Kahverengi göz bebekleri ve saçlarıyla Ezo onları böyle görünce gülümseyerek tekrar başladı konuşmaya.

''Aa.. Çocuklar neden astınız suratlarınızı? Bende fazla bir sayı bekliyordum. Meğerse on güncükmüş. Sizleri sevdik. Başkası olsa kabul etmezdim ama zaten bu aralar pek hasta da uğramıyor. O bize emanet! Hadi gözünüz burda kalmasın! Allah'a emanet olun!''diyip onlara el sallayarak hasta kabinlerinin olduğu tarafa doğru yürümeye başladı.

''Teşekkürler!'' dedi Dohular hep bir ağızdan ve salondan çıkıp tünel kapağına doğru yöneldiler.

_____________________________________

2Merkez Sığınak: Sığınağın meşruluğunu yitirmiş yönetim merkezi.

Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayınız. :)

Ulu KağanWhere stories live. Discover now