19. Şenol

221 17 2
                                    

Mert tünelin kapağı kapanır kapanmaz yüzüne ve bedenine sıçrayan kanın etkisiyle kusmaya başladı. Dohu onun omzundan tutmak için yeltendiğinde Mert omzunu silkeleyerek Dohu'nun elinin düşmesini sağladı.

Yukarıdan çığlık sesleri ve yaratığın ürkütücü sesi gelmeye devam ediyordu.

Ayso gözlerini kapattığında hâlâ karşısında o manzarayı görüyor, Anıl'sa gözlerini tünelin karanlığında bilmediği bir noktaya dikmiş, kanayan yarasını ufak bir kumaş parçasıyla kapatmaya çalışıyordu.

Dohu Mert'le ilgilenmekle meşguldü.
Anıl'ın yaralandığı aklına dahi gelmedi. Sadece, Anıl'la konuşan Ayso'nun sesini duydu.
"İyi misin Anıl?" Diyordu Ayso yumuşak sesiyle.

"İyiyim Ayso. Tanrı'ya şükür kurşun derimi sıyırmış. Oradan nasıl sağ çıkabildik hâlâ anlayamıyorum. "

Onların seslerini duyan Dohu araya girdi.
"Tanrı'nın yardımıyla dostum..."

Dohu, Anıl'a durumunu sormayı gerekli bulmayarak, elinde tuttuğu fenerin loş ışığını Mert'e doğru tuttarak,

"Haydi! Buradan gidiyoruz! Ne sürprizlerle karşılaşacağımız belli değil. Haydi Mert, kendine gel artık! "

Mert aniden ayağa kalkarak getirdikleri çantayı kurcalamaya başladı. Dohu napıyorsun demeye kalmadan su dolu küçük şişeyi çıkarıp bir yandan da ağlamaya benzer tuhaf sesler çıkararak üstündeki kan lekelerini temizlemeye çalışıyordu. Dohu zaten az olan suyu onun harcamasına göz yumamayarak,

"Hey,hey! Kendine gel dostum! Sana söz veriyorum ilk sığınakta bu kıyafetlerini değiştireceğiz. Ama şimdi zaten az olan suyumuzu buna harcama. Kıyafet bulunur ama su?! İşte o biraz zor! Haydi gel!" diyerek Mert'in koluna girdi ve ona destek vererek yürümeye başladılar. Ayso, Anıl'ı tutacaktı fakat Anıl yürüyebileceğini söyledi. Çantayı ise şimdi Ayso sırtlanmıştı.

Yaklaşık bir saattir yürüyorlardı. Bu sığınak tünellerinin bu kadar uzun olmasının sebebini yıllardır bulamıyorlardı. Dohu tünelin uzunluğunu düşünüp, bir yandan da Mert'in travma geçiren bedenini tutarken birisi yere bıraktı kendini. Dohu el fenerini ve kafasını arkaya çevirdiğinde Ayso'nun kendini yere bırakmış olduğunu gördü. Ayso'nun sırtında duran çantayı görünce bir an için kan beynine sıçradı. Mert'i bırakarak kendisinden cüssece daha küçük olan Anıl'ın üzerine yürüyerek,

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?! Sen hiç bir yük taşımazken çantayı kıza nasıl taşıtırsın. Anıl 'ayağım' demeye kalmadan Dohu onun omzuna vurdu aniden. Zaten daha önce sürekli kendisine emir verilmesinden hoşlanmayan Anıl iyice sinirlenerek avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

"Yeter artık Dohu! Sen kendini ne zannediyorsun! Sen bu grubun başı falan değilsin! Ne bu üstünlük taslamalar! Ayağım diyorum! Ayağım sakat, zaten zor yürüyorum! "

Dohu biraz hatasını anlamış şimdi Anıl'ın fenerin loş ışığında parlayan öfkeli gözlerine bakıyordu.

Ayso onlara bir şey demeye çalışıyor fakat zaten aç olan vücudu bu yorgunluktan sonra konuşmaya dahi yaramıyordu.

Mert travmayı atlatamamış olsada,

"Çocuklar kavgayı bırakında Ayso'ya bakın artık. " dedi sesini zar zor çıkararak.

Dohu hemen eğildi Ayso'nun yanına. Tek kendi tuttuğu el fenerini yanına,tünelin nemli ve soğuk zeminine bıraktı. Sesini yumuşatarak açlıktan ve yorgunluktan halsiz düşen Ayso'ya,

"Söyleseydin ya aç olduğunu..." dedi üzülerek. Kendisi Ayso'nun kafasını kaldırmış yere değmesini engellediği için,
"Mert, çabuk şu konserveden birini versene! "
Ayso'nun gözleri açıktı fakat bilinci pek yerinde değildi. Bunu, Ayso'nun masum yüzüne bakan herkes anlayabilirdi.

Mert çantanın önüne eğildi ve konserveleri aramaya başladı.
Eli bir türlü, o konserve kutusunun soğukluğunu hissedememişti. Eline başka şeyler geliyor, çıkardıkça bunların çöp olduğunu anlıyordu. Çantada tünelde yolculuğa çıkarken aldıkları amma velakin hiçbir işlerine yaramayan kulaklıklar bile vardı fakat üç kitap yoktu!

Dohu,
"Hadisene Mert!"

"Yok,yok! Kitaplarda yok, konservede yok! Yok!"

"Nasıl?!"dedi Dohu heyecanla.

Ayso'nun kafasını Anıl'a bırakarak yerinden aniden fırlayarak çantayı kurcalamaya başladı. Gerçekten çantaya taş gibi saçma sapan şeyler ağırlık yapması için konulmuştu.

Dohular şimdi çok büyük bir şok yaşıyordu. Görevlerinin temeli üç kitap yoktu!
Anıl o an ki atmosferin tam zıttı bir tavırla,sakin bir şekilde,
"O tarikatta Şenol pisliğinindi nasıl düşünemedik..."

Dohu kafasını iki yana sallayıp durarak,
"Olamaz! Olamaz! Bu şimdi olamaz!" diyordu şimdi.

_________________________________________
Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayınız. İyi okumalar. :)

Ulu KağanTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang