18. Kaçış

229 18 1
                                    

Dohu şaşkınlıkla Ayso'ya bakarken Ayso dayanamamış
"Hadisene! " diye bağırıvermişti.
Dohu hemen koştu gaz odasının girişine ve kapıdan dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz yerde yatan Rus'u ve kafası kanlar içinde Anıl'ı gördü. Mert, Rus'un nabzının atıp atmadığını öğrenmek için eğildiğindeyse adamın hayatını kaybettiğini anladı.

Anıl hâlâ yaşıyordu. Dohu ne oldu burada diye soracaktı tam ama Mert bunu sezmiş olacak ki apar topar ayağa kalkıp, Anıl'ın kolundan tutup kaldırmaya çalışırken,

"Dohu soru falan sorma! Adamlar fark etmeden hemen gidiyoruz! "

Dohu ve Mertler koşar adımlarla ilerliyordu. Anıl bir eliyle kafasını tuttuğu halde hiç bir şey olmamış gibi kimseye tutunmadan koşuyordu. Onlar ilerlerken zavallı insanların, sinir bozucu kahkaha sesleri yankılanıyordu sığınakta.

İlerde kuyu sırası ve nöbetçiler gözükmüştü. Dohu bir eliyle işaret ederek arkası dönük nöbetçilere doğru koşmaya başladı. Zaten dört tane nöbetçi vardı. Dohu koşarken Mert ve Anıl'a yaklaşarak,
"Arkalarından vuracağız! " dedi.

Ayso'yu geride bırakıp, bir sığınak kolonunun arkasına oturtmuşlardı. Ayso kafasını azıcık kolonun kenarından çıkararak şimdi nöbetçilere iyice yaklaşan Dohulara bakıyordu.

İlk ulaşan Dohu, kendisiyle hemen hemen aynı boyda olan nöbetçiye kahkahalar eşliğinde, sırtına tekmeyi basıverdi. Adamın ani bir şokla yere düşmesinin ardından yanında ki nöbetçi ona bakmak için dönecekken Mert'te onu indirdi. Anıl'da tam diğerine vuracaktı ki biraz geç kalmış olduğundan kimsenin ona vurmadığı uzun boylu nöbetçi tarafından yere düşürüldü. Adam uzun bacağıyla Anıl'a çelmet atmıştı. Lazer özelliği olmayan silahına sarılmış tam Anıl'a doğrultmuştu ki Dohu yere düşürdüğü nöbetçinin silahını alarak, Anıl'ı öldürmek üzere olan nöbetçiye sıktı. Kurşun adamın boynuna isabet etmişti. Boynundan kanlar fışkırıyorken diz çöküp yere yığıldı. Dohu ilk kez bir cana kıymıştı. Hayatında ilk kez insan öldürmüştü. Bu gerçekle yüzleşmek onun için biraz zaman alacaktı.

Mert kurşun sesiyle arkasına baktığında düşürdükleri iki nöbetçi ayağa kalkarak onlarda Dohuların sırtına bir tekme indirerek yere düşürüverdi.

Ayaklarıyla, Dohuların sırtlarına bastırıyorlardı. Silahlarına davranacakken kolonun arkasından çıkmadan Ayso avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Adamlar bağırışın nereden geldiğini anlamaya çalışırken Dohular da zorda olsa ellerinden geldiği kadar bağırıyorlardı.

Kahkaha sesleri yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. En ön sırada ki insanlar sıradan çıkmaya başlamış, elleriyle kafalarını tutarak bir oraya, bir buraya koşturuyorlardı. Nöbetçiler çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını düşünerek, onlar için kutsal olan ve vahşi sesler gelen kuyuya doğru, Dohuları bırakarak koşmaya başladılar. Kuyunun kapağını kapatmaları gerekiyordu yoksa kutsal saydıkları canavar bir süre sonra. kurban gelmediği için kuyudan dahi çıkabilirdi.

Dohular bunu fırsat bilerek hemen Ayso'nun yanına koştular. Siyah çanta yığınlarının yanına koştular ve yığının en tepesine atılmış çantalarını vakit kaybetmeden aldılar. Bu çanta onlar için çok önemliydi. Zarar gelmemesi çok büyük bir şanstı. Şimdi akıllarında tek bir soru vardı. Tünele inen merdiven neredeydi?!

Telaşla etrafa bakınıyorlardı. Nöbetçilerin bağırışları, kurbanların çığlıklara dönüşen kahkahaları ve sesini git gide yükselten kuyudaki canavarın sesi yankılanıyordu bu sefer sığınakta. Dohular etraflarına bakınırlarken bir anda hâlâ kafasının kanayan bölgesine elini bastıran Anıl heyecanla, bir eliyle çıkarıldıkları odanın karşısını işaret ederek bağırıverdi.
"İşte orada! Orada! "

Gösterdiği yerde açık bir kapak duruyordu. Tünelin girişi orası olmalıydı.

Anıl ve onu takip eden Dohular o tarafa doğru koşmaya başlamıştı ki bir anda Anıl'ın çığlığıyla irkildiler. Anıl acı bir çığlık atıp yere düştü. Nöbetçilerin kurşunuyla bacağından vurulmuştu. Kurşunlar devam ediyor, nöbetçilerin bulunduğu yere uzak oldukları için Anıl'ın bacağından başka isabet alan olmamıştı. Bu da Anıl'ın şansıydı.

Dohu yanında Ayso'yu hızlı olması için çekiştirdiği için Anıl'ı kaldırmaya fırsatı olmadı. Mert bütün gücünü kullanarak en azından çalışarak sırtına aldı Anıl'ı ve tüm güçleriyle tünel girişi olarak düşündükleri yere doğru koşmaya başladılar.

Dohu bir anda Ayso'nun elinin, elinden kaydığını hissetti.

Rus, bir anda çıkarak Ayso'nun bacağını çekti. Ayso ne olduğunu anlamadan yere düşüvermişti. Adam tam elini Ayso'nun kafasına götürecekti ki Ayso, Dohu'nun gelmesine fırsat bırakmadan, Rus'un elini ısırdı. Adam refleks olarak ellerini çekince Ayso hemen, tam o sırada seken kurşunların arasından gelen Dohu'ya tutunarak ayağa kalktı ve tüm güçleriyle yeniden koşmaya başladılar.

O sırada çok büyük bir ses geldi. Canavarın bulunduğu kuyunun kapısı kırılmış, azgın canavar çıkmıştı. Adeta uçmayan bir ejderhaya benziyordu. Uzun bedeni hâlâ kuyudan çıkıyor,bitmiyordu. Lacivert renteydi. Her yeri lacivertti. Gözleri yok gibiydi.

Canavar etrafında bulunan nöbetçiler dahil herkesi yutmuş, bu aşırı tuhaf sığınağı kan gölüne çevirmişti. Dohu korkunç manzarayı görmemek için kafasını önüne çevirdiğinde, tünel girisinin önündeydiler. Evet bu gerçekten tünel girişiydi. Yanılmamışlardı.

Canavarın uzun bedeni ve manyak Rus yaklaşıyordu. Dohular hemen Ayso'yu indirdi. Ardından Anıl, sonra Dohu. En son Mert inecekken canavar, Rus'u ikiye bölmüş, Mert'in yüzüne adamın kanını sıçratmıştı. Mert iğrenerek hemen kapağı kapattı.

Şükürler olsun ki tekrar tüneldeydiler!

_________________________________________
Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayınız. İyi okumalar. :)

Ulu KağanWhere stories live. Discover now