20. Engel Yok

242 20 3
                                    

Dohu şokun etkisini atlatmaya çalışıyor , bir yandan da açlıktan titreyen bacaklarını engellemeye çalışıyor, pekte başarılı olamıyordu. Dohu'nun çantayı kurcalayıp , bağırışlarından sonra Ayso ve Anıl'da yanına koşmuş çantada kitapları bulmaya çalışmışlardı . Harita dahi yoktu çantada. Bundan sonra ne yapacakları hakkında kimsenin bir fikri yoktu. Mert atıldı aniden,

"Bu nasıl olabilir!? "

Dohu üzerindeki şoku bir nebze olsa da atlatarak ,

"Anıl söyledi ya işte ! Şenol'un işi bu! Nereden bulacağız şimdi o pisliği!?"

Anıl bu konuda bilgi sahibi olduğunu hissettirerek,
"Şenol manyağı tek başına gelmez. Adamlarını yollamıştır! "

Dohu,
"E orası zaten onun tarikatıysa adam yollamasına gerek kalmaz. Haritayı da almışlar ! Biz sığınak merkezini de bulamayız ki artık!"

Mert konuşmaya dahil olurken , Ayso'nun mavi göz bebeklerinin ortasındaki siyahlık el fenerinin loş ışığından kaynaklı büyümüş, tünelin soğuğundan yanakları kızarmıştı.

"Dohu ,zaten elimizde kitaplar yokken sığınak merkezine gitsek ne olacak?"

Ayso'da katıldı en son konuşmaya.
"Yahu artık feryat etmeyi bırakında bundan sonra ne yapacağımız konusunda tartışın!"

Anıl,
"Ayso haklı beyler. Önümüze bakmamız gerekiyor..."

Tam o sırada Dohu ,gözlerini sapladığı tünelin karanlığında kendilerinden başka soluk alan ve verdiği nefes soğuk havaya karışırken beyaz bir buhar veren biri olduğunu sezimleyerek birden ayağa fırladı.

"Orada biri var! " diye sıçradı.   Aysolar ne olduğunu anlamadan adam kendilerine doğru yaklaşıp yüzünü belli etti.

Bu adam Şenol'du!

Elinde ki altıpatları Dohulara doğrulturak aynı zamanda hışımla konuşmaya başladı.

" Kızım nerede!? Sizin yüzünüzden her şeyimi, sığınağımı, tarikatımı ,adamlarımı her şeyimi kaybettim! Bir altıpatlara muhtaç kaldım! Şimdi tek varlığımın , kızımın nerede olduğunu söyleyin bana ! Hemen!"

Şenol elindeki silahı etrafındaki Dohuların üzerinde gezdiriyordu. Sığınağın bu bölümüne nasıl gelmişti orası muammaydı. Söylediklerinden anlaşılana göre kuyulu tarikat onun da değildi. Dohuların geldiği doğrultudan onları takip etmesi imkansızdı çünkü o zaman yukarıdaki canavara yem olması içten bile değildi. Bu adam sığınak hakkında çok şey biliyordu anlaşılan. Nede olsa kaç yıl kitapları ellerinde bulundurmuştu. Çok tuhaf ki bu adam Göktürkçe bilen sayılı kişilerden birisiydi.

Dohu , Aysoların yüzlerine bakmadan konuşmaya başladı. Şimdi direk Şenol'la göz teması kuruyordu. İrem'in hiç bir zaman kendini affetmeyeceğini düşünerek başladı konuşmaya.

"Kızın gördüğün gibi aramızda değil. Ama hemen telaşlanma! Onu esir olarak tanıdığımız birilerine bıraktık. Kızın güvende . Şimdi o silahı indirirsen daha iyi konuşabiliriz. Zira silah doğrultulmuş bir insan olmak düşündüğün kadar kolay bir iş değil dostum."

Dohu'nun bu kadar rahat konuşmasının sebebini kimse anlayamamıştı. Yalnız, Dohu konuşmasında İrem'le ilgili yalanlar söylerken vicdanıyla büyük bir savaş vermişti. Karşısında , İrem'in babası dururken ondan tüm gerçekleri saklamak onu üzsede tek tesellisi göreviydi. Bu görev tüm insanlık için önemliydi.

Şenol sesini biraz daha alçaltıp , elindeki altıpatları sallayarak konuşmasına devam etti.

"Hemen bana onların yerini şimdi, hemen söylüyorsun ! Yoksa sonu kötü olacak! "

Kendisinin hâl ve hareketlerine ne olduğunu kendi bile anlayamayan Dohu, pis pis sırıtıp derin bir iç çekerek şöyle devam etti konuşmaya;

" Hey dostum... Bize bir şey yaparsan kızının yerini sonsuza dek öğrenemeyeceksin. O yüzden biraz sakin ol. Senden bir şey isteyeceğim..."

Şenol , Dohu'nun bu sözlerine sinirlenerek , loş fener ışığında belli olan yüzünde ki çizgileri daha da sıklaştırarak başladı konuşmasına.

"Sen ne diyorsun !? Ne istemesinden bahsediyorsun hâlâ!"

"Yapma Şenol... Hâlâ hırslarına yenik düşmüş bir adam olduğunu anlamadım mı sanıyorsun ? Kitapları senin aldığını biliyorum. Ver kitabı , al kızını... Bize rol yapıp kandıracağını mı sandın ? Dediğim gibi ver kitabı , al kızını. "
Dohu çok soğukkanlı konuşuyordu. Bu işe de yaramıyor değildi.

Şenol şimdi sevgisine yenik düşmüştü. Kendi kızından değerli ne olabilirdi ki? Kızıyla birlikte huzurlu bir şekilde yaşam sürmek ne kadar da güzel olurdu ama. Bunları düşünerek silahını Dohulara doğrultmaya devam etti fakat sırt çantasını yere indirerek içindeki iki kitabı çıkardı. Aslında üç olmalıydı fakat Mert birini kaçarken düşürmüştü. Zaten o kitapta sığınak hayatının ilk yıllarıyla alakalı olduğu için Dohularda pek önem vermemişti.

Şenol iki kitabı çıkararak Dohu'ya uzattı. Fırlatmaması Dohu'nun işine gelmişti. Dohu , Şenol'un kısa kalın ellerinden alırken aldığı kitapların kalın ve sert kapağından faydalanarak kitapları Şenol'un yüzüne geçiriverdi. Şenol düşerken ateş etsede çok şükür kurşun kimseyi bulmadı. Dohu kitabı vurur vurmaz Mertlerde atağa kalkarak Şenol'un elinden silahı aldı. Anıl, Mert'in elinden silahı aniden alarak tetiğe bastı. Kurşun hızla hedefine doğru ilerliyordu.

______________________________________
Oy vermeyi ve görüşlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayınız. :)

Ulu KağanWhere stories live. Discover now