TUZAK -51

7.5K 849 138
                                    


Kylianne, Kehanet Kulesi'nin merdivenlerinden bir kez daha yara bere içerisindeki ellerinin üzerine düşerken, nefesini toplamaya çalışarak yutkundu. Genç kadının, kızıl bir alev gibi parlayan gür saçları terden alnına yapışmıştı, yağmurda ıslanan pelerininin ucundan hala su damlaları süzülüyordu, Larena'nın yüzüne açtığı yaradan akan kan çenesinden damlıyordu, yay germekten elleri nasır tutmuştu ve düşmekten dizleri berelenmişti... Ancak fiziksel yaraları kalbinde açılanların yanından bile geçemezdi... Orman Büyücüsü'nün aklı, kalbi ve ruhu inanılmaz bir karmaşa içerisindeydi... Duyguları, Malcolm'ın yokluğunda oradan oraya savrulurken, odaklanabildiği tek gerçek Fâl'a ulaşması gerektiğiydi. Fâl: Krallın Mor Taşı, Drunemeton Tahtının değerlisi, 13 Klan'ın Kadim Büyücü olarak kabul ettiği Mannis'in kehanet ametisti ve Kylianne'in, onu nasıl kullanacağına ilişkin en ufak bir fikri bile yoktu... Drunemeton tarafından onay gören Drud'lerin, yeteneklerine uygun ve hayatları boyunca kullanabilecekleri bir taş seçmeleri beklenirdi. Kylianne, Mavi Göl'ün prensesi olarak daha doğar doğmaz Drunemeton tarafından onaylanmıştı ve taşı annesi tarafından seçilmişti ancak Kral Taşları için durum böyle değildi. Fâl gibi Büyücü Krallar Dönemine ait kadim taşlar, efendilerini kendileri seçiyorlardı. Yani her önüne gelen kişi Fâl'a hükmedemezdi, ısrarcı olması halinde bedeline katlanması gerekirdi ve bu bedel bir lanet olabilceği gibi tamamen sıradışı bir şey de olabilirdi. "Önemi yok" diye düşündü Kylianne, "Eğer Malcolm'ı kurtaracaksa, eğer halkıma birazcık faydası dokunacaksa hiç önemi yok, göz alacağım... Yeter ki çalışsın..."

Genç kadın, toz içerisinde kalan üstünü başını silkeledikten sonra kanayan dizlerine ve yanağındaki bıçak izine aldırmadan yeniden kuleyi tırmanmaya koyuldu. Glenna kayıptı, Mannis ve Breannen geç kalmıştı, Bryce zamanın dolduğunu söylemişti, Mairin hayatını ortaya koymuştu ve Malcolm... Orman Büyücüsü yüzünden akan yaşları elinin tersiyle silerken merdivenleri daha bir hırsla çıktı. "Beni korumaya çalışıyordu" diye düşündü "En başından beri, ben intikam planları kurarken bile, beni kurtarmayı istiyordu ve ben ondan hep şüphe ettim..." Kylianne kendini bitmek bilmeyen bir cehennem azabının içerisinde gibi hissediyordu. Aklı düşünceleriyle; kalbi ise vicdanı ve Malcolm'ın yasıyla kavruluyordu. Yangın yeri gibiydi Kylianne, yüreğinden tüten dumanlar yine kendini boğuyordu. Böylesi bir kara günü gördüğüne hala inanamıyordu! Malcolm ölmüştü! Tanrım Malcolm ÖL-MÜŞ-TÜ!!! Genç kadın, ağzından kaçan bir hıçkırıkla durdu, "Tanrım" diye inledi "Tanrım lütfen, lütfen, lütfen!" Görüşünü bulandıran gözyaşları sebebiyle körlemesine tutunacak yer arayan genç kadın, dermansız dizlerine rağmen ayakta kalmayı başardı. Diğer eliyle göğsünü tutarak "Tanrım, benim öldüğümü düşündüğünde, o da böyle mi hissetmişti?" diye mırıldandı sonra bir kez daha kendini toparlanmaya çalışarak, merdivenleri çıkarken yalvardı "Tanrım sana yalvarıyorum, lütfen eğer bir seçim şansım varsa önce beni al, ben... Ben buna katlanamıyorum... Onun yokluğuna dayanamıyorum..."

Genç kadın, bu duygularla mücadele ederek Şifacılar katına ulaşmayı başardı. Etrafına şöyle bir göz gezdiren Kylianne, nedense ensesinden sırtına kadar tuhaf bir biçimde ürperdiğini hissetti. Tavan asılı tütsü, ortadaki dev kazan, duvar raflarına yerleştirilmiş envai çeşit ot baharatlar... Aslında, daima kalabalık olan şifa katının bomboş olmasını saymazsak, her şey yerli yerinde ve aynı gözüküyordu ama garip bir his... "Burada ters giden bir şeyler var" diye mırıldandı genç kadın "Olmaması gereken bir şey, biri var burada..."

"Tebrik ederim küçük hanım, tamda Arragaithel'in (Mannis'ten bahsediyor) torunundan bekleneceği gibi kusursuz bir çıkarımda bulundunuz." Gölgelerin arasından bir adım öne çıkan kara cüppeli adam, pelerinin başlığını indirerek pullu başını açığa çıkardı ve parlak sarı gözleriyle Kylianne'e gülümsedi. Genç kadın, deliler gibi korkmasına rağmen yerinde durmayı başararak, sakin olduğunu umduğu bir sesle "Burada ne arıyorsun?" diye sordu. Sarı yılan gözleri tehditkâr bir biçimde parlayan Telchines "Ah gözlerin Eowyn'ime benzese de sen onun torunsun" dedi ve tükürür gibi ekledi "Sen Arragaithel'ın torunusun! Aynı kibirli tavır ve ukala cevaplar... Bundan daha kötüsü olmazdın herhalde..."

Orman BüyücüsüWhere stories live. Discover now