Mış Gibi Yapmak

Börja om från början
                                    

" Ne oluyor Kibum?" Dirseğinden tutup desteğini belli etmeye çalıştı.
" Kötü bir şey mi? Niye konuşmuyorsun? " diye sordu iyice endişelenmişti çünkü Kibum her ne duyduysa şaşkınlıktan kanı donmuş gibi görünüyordu.

Hiçbir şey yapamadı Kibum ahizeyi yavaşça Minho'ya uzattı sadece Minho telefonu alıp hemen kulağına dayadı birkaç kez Alo dedi ama karşı taraf çoktan kapatmış olmalıydı. Ahizeyi yerine bırakıp kollarından Kibum'u tuttu yeniden.

" Kibum beni korkutuyorsun. Telefonda ne dediler canım?" diye yavaşça sordu Minho.

Kibum Alo der demez karşı taraf konuşmaya başlamıştı sanki uzun zamandır arıyormuşta sonunda konuşma fırsatı yakalamış gibi. Söylediklerine bakılırsa uzun zamandır arıyor gibiydi.

" Bay Seungbum, Seoul Ruh ve Sinir Hastalıkları Bölümünden arıyorum" diye direk lafa girişmiş Kibum'a ben Seungbum değilim deme fırsatı bile tanımamıştı. Ama cümlenin devamını duydukça biteseye kadar sessizce dinlemeye karar verdi Kibum.

" Büyükanneniz bayan Kim uzun zamandır özel bir odada tutuluyor ve çoktandır ziyaretine gelmediğiniz için biraz hırçınlaşmış durumda, gelip görmeniz iyi olabilir ayrıca eskisi kadar sağlıklı değil...." diye konuşmaya devam ediyordu kadın ama Kibum anlamıyordu aklı uyuşmuş gibi olmuştu. Zaman mekan kavramını yitirmişti olduğu yerde yavaşça çökerken. Önünde Minho'nun birşeyler söylediğini görebiliyordu dudaklarının hareketinden ama duyamıyordu ya da ne dediğini anlayamıyordu. 3. sınıf düğünlerde berbat bir ses sistemi ile davetlileri çoşturmak için müzisyenin konuşması sırasında yayılan o tiz yüksek ses yankılanıyordu bir tek kulaklarında.

Kendine gelmesi ne kadar zaman aldı bilmiyordu ama aklına gelen kelimelerle endişe ile kendisine bakan Minho'ya derdini anlatmaya çalıştı.

" Seungbum hyung... Seungbum... onu arıyorlarmış... Büyük an- büyük annemizi ziyaret, ziyaret etse iyi olurmuş." diyebildi solukları arasında Minho'nun da en az kendisi kadar şaşırdığını ve cevapsız kaldığını görebiliyordu. Bir süre daha öylece durup hırsla ayağa kalktı ve eline geçen ilk şeyi karşı duvara fırlattı sonra diğer başka şeyleri de kontrolden çıktığını fark edince Minho müdahale etti ve Kibum'u zorla tutup kendine çevirdi sıkıca sarılıp göğsüne bastırdı. Ağlamaya başladı Kibum küfürler ve isyan sözcükleri çıkıyordu ağzından ama sesinden ne kadar incinmiş hissettiğini anlamak mümkündü.

" Şu anasını sattığımın dünyasında bana düşen vadesiz hüzün a..."
" İki yüzümüz güldümü milyon katı felaket başımıza geliyor. "
" S... böyle hayatı. " ve daha neler neler yankılanıyordu odada. Kibum ile birlikte Minho'da ağladı çünkü böyle bir şey nasıl teselli edilir bilmiyordu. Kibum'un isyanına ağlıyordu, o ağlıyor diye ağlıyordu, ağlamasına engel olamıyor diye ağlıyordu. Ama belki de bazen en iyi teselli gözyaşlarını paylaşmaktı.

Zor da olsa Kibum'u yatağa götürmeyi başardı Minho. Sevgili olduklarından beri ilk kez Kibum Minho'ya sırtı dönük şekilde yatıyordu. Bu gece uyumaları pek mümkün görünmese de Minho her koşulda desteğini belli etmeye kararlıydı. Usulca Kibum'un tarafına kayıp kolunu beline sarıp alnını Kibum'un ensesine dayadı. Hiçbir şey demedi, öylece durup Kibum'un sinirle kasılan bütün kaslarının yavaşça daha gevşek bir hal aldığını hissetti ve huzurla iç çekip gözlerini kapadı. Kendi içinde önceden markete gitmemiş olmanın, gün içinde karnını doyurmamış olmanın pişmanlığını hissediyordu çünkü o zaman telefon cevapsız kalacaktı. Öyle ya da böyle, bugün olmazsa yarın bir şekilde Kibum bu durumla başa çıkmak zorunda kalacaktı.

Sabah uyanınca yalnız olduğunu fark etti Minho. Alışık olmadığı birşey değildi bu ama yine de uyanınca Kibum da orada olsun istiyordu her defasında. Gözlerini ovuşturup seslendi.

Kamera LensiDär berättelser lever. Upptäck nu