e l e v e n

128 28 13
                                    

Multimedya: Demii <3 <3 <3

Bölüm şarkısı:
(Yine bulamadım. Affedin) :(



DEMI

Albümümün çıkmasına az kalmıştı. Açıkçası fazlasıyla heyecanlıydım. İlk kez albüm çıkarmıyorum. Farkındayım, bu 5. oluyor. Ama yinede içimdeki heyecanı bastıramıyorum.

Albümden önceki son, yani turumdaki son konserim olan New York açık hava konserine hazırlanıyorum. Orada on dan fazla konser verdim. Oradaki konserler içime daha çok siniyor. Çünkü gelmek için kimse herhangi bir ücret vermiyor. Beni dinlemek isteyen herkes katılabiliyor. Durumu olmayan Lovatic lerimi de görebiliyorum. Bu konserlerden para kazanmıyor olsamda, beni daha çok sevindiriyor.

İşin heyecanlandıran kısmı konser yarın. Tabiki oyun gereği, kuliste Dylan la görülmeliyim. Çoğu kez kuliste gazeteciler tarafından basıldım. Hiç utanmadan girebiliyorlar. Bizde, bu sefer de böyle bir şey olursa fırsata çevirmeyi düşünüyoruz. Daha doğrusu Mark ve Daniel düşünüyor. İşlerinin zor olduğunu kabul ediyorum. Bazen gerçekten akkılı ve mantıklı olabiliyorlar.

Dylan'a gelecek olursak... Dünkü olaydan beri yüzüne bakmaya utanıyorum. Nedenini bende bilmiyorum. İlk defa beni o halde gördüğünden sanırım. İlk defa kendimi ona o kadar yakın hissettim. İçimdeki her şeyi anlattım. Biraz olsun rahatlamış hissediyorum.

Bugün herhangi bir işim yok. Kendimi fazla boş hissediyorum. Eskiden dinlenmeye vakit ararken, kayıtlar bittiği için boşluğa düştüm.

Aklıma gelen en mantıklı şey olarak, şarkı yazmaya karar verdim...

..........Ertesi gün..............DEMI.........

"Peki, tamam iniyorum."

Çantamı omzuma takıp dışarı çıktım. Mark'ı aşağıda beklettiğim için azar yemiştim. Uzun hazırlandığımı biliyordu. Erken haber vermemesi onun problemiydi. Ama olay her zamanki gibi bana patlamıştı.

Arabaya ilerledim. Ön sürücü koltuğuna yerleştikten sonra kemeri taktım. Mark, her konser günü olduğu gibi stresliydi. Nedenini bilmiyorum. Hep böyle oluyor.

Benim bindiğimi fark ettikten sonra arabayı çalıştırdı. Biz yavaş yavaş yol alırken, beklemediğim bir şekilde sessizliği, o bozdu.

"Dün, Dylanla mıydın?" dedi sade bir ses tonuyla.

"Evet. Bowling'e gittik. Neden ki?"

"Bir sorunumuz var. Aslında bu tam olarak sorun mu bilmiyorum ama çok iyi olmadığı kesin."

Ona döndüm. "Neler oluyor söyler misin?"

"Dün, gazeteciler sizi arabanın içinde çekmiş. Haberlerdesin. Ağlarken Dylan'ın seni teselli ettiği görüntüler. Neyse ki, ne konuştuğunuzu duymadıkları için emin olamıyorlar. Ama herkes neden ağladığını merak ediyor.
Bende dahil."

Sıkıntılı bir nefes verdim. Eğer Mark'a, Wilmer'ı anlatırsam işler birbirine girebilirdi. Bu tür konularda fazlasıyla korumacı olabildiği bir gerçek. "Önemli bir şey değildi. Sadece canım sıkkındı o gün ve o anda patladım. Birden ağlarken buldum kendimi. Herhalde konserlerin ve yeni albümün verdiği yorgunluktandır. Biz etrafımızda gazeteci olduğundan bile haberdar değildik. Boş bulunmuşuz ve hemen fotoğraflarımı çekmişler." kafasını salladı.

"Yinede, Dylan'la bir probleminiz olmadığına emin misin? Yani iyi anlaşıyor musunuz?"

"Niye durup dururken böyle bir şey sordun ki?" omuz silkti.

"Bilmiyorum. Sana zorla böyle bir oyun oynatmak hoşuma gitmiyor. Eğer rahatsızsan bilmek istiyorum. Herhangi bir şey olduğundan değil." diyerek açıklamada bulundu. Cevap vermek yerine kafamı cama yasladım. Hafif atıştıran yağmuru izlemeye koyuldum.

....

Vardığımızı hissettiğimde, sinmiş olduğum koltukta doğruldum. Esnedim. Arka koltukta duran çantamı aldım. Mark hareketlerime aldırmadan araba kullanmaya devam ediyordu. Her konserdeki gibi heyecanlıydım.

Biraz sonra, arabadan indik. Mark, konser için gerekli işlemleri hallederken ben telefonumu aramakla meşguldüm. En son çantama attığıma eminim.

Elime gelen metalimsi şeyle telefonumu bulduğumu anlayarak zaferle gülümsedim. Hemen rehberden annemi bulup aramayı tuşladım. Her konserden önce annemi arardım.

"Anne?"

"Demi?"

"Bugün turun son konseri var."

"Ah! Tamamen unutmuşum. Yoksa seni her konserden önce aradığımı biliyorsun. İyi şanslar tatlım. Her zaman yaptığın gibi sesinle harikalar yarat."

"Teşekkürler anne. Çok heyecanlıyım."

"Heyecanı düşünmemeye çalış. Daha önce defalarca sahneye çıktın. Her zamanki gibi sana inanıyorum."

Mark'ın bana seslenmesiyle kısa kesmemiz gerektiğini fark ettim.

"Anne şu an konuşamıyorum. Mark beni çağırıyor. Seni daha sonra ararım."

"Pekala. Seni sevdiğimi unutma."

"Bende seni seviyorum anne. Sonra görüşürüz." telefonu kapatıp, pantolonumum arka cebine yerleştirdim.

Dylan, hala ortalıkta görümüyordu. Mark geleceğini söylemişti. Umarım gelir.

Mark'ın yanına ilerledim. "Hazırlanmak için iki saatin var. Dylan birazdan burada olur merak etme. Benim ufak bir işim çıktı. Sen kuliste hazırlanabilirsin. Kuaför ve stilistini ayarladım. Onlar da birazdan gelecekler."

"Pekala ben kulisteyim." Mark'ın bana işaret ettiği yerden ilerleyip kulise girdim. Henüz kimse yoktu. Başka çare bulamayarak beklemeye başladım.







Selam. :) Önceki bölüme kıyasla sıkıcı ve kötü bir bölüm olduğunun farkındayım. İdare edin artık. Arada bölümler sıkıcı geliyor.

Ama şöyle düşünün. Bu sıkıcı bölümlerin ardından daha güzel bölümler gelecek. Kendinizi böyle motive edebilirsiniz.

Neyse bölümü daha fazla kötülemeden gidiyim ben artık.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın... :) ;)

Waitin For You // O'Brien&LovatoWhere stories live. Discover now