f o u r

207 24 12
                                    

Multimedya:
Demi (Bölümde giydikleri)

Bölüm şarkısı:
Until You're Mine- Demi Lovato



Hergün olduğu gibi telefonumun kulak tırmalayan sesi ile uyandım. Gece kolumun üzerine yatmış olmalıyım ki fena halde ağrıyordu.

Yatağa elimi yaslayıp doğruldum. Sırtımdaki sancı ile sızlandım. Kar yeniden başlamıştı. Bu da ürpermeme sebep oldu. Üstümdeki kalın yorganı kenara itip ayaklarımı yataktan indirdim.

Günlük sabah rutinimi uyguladıktan sonra üstümü giyindim. Saat 11'e geliyordu. Tanrım! İki saatim kalmış.

İki saat sonra Demi'yi almaya gidecektim ve şu an berbat görünüyordum. Sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da.

Banyoya girip kendimi bakılabilir bir hale getirdikten sonra gerekli birkaç bir şeyi montumun cebine attım.

Atkımı takıp montu da giydikten sonra, ayağıma kar botlarını geçirip evden çıktım.

Çok heyecanlıydım. Bir yandan da şapşal gibi hissediyordum. Minik bir buluşmaya bile elim ayağım tutuşuyordu.

Onun hissettiklerini bilmeden bu kadar heveslenmemem ve boşuna ümitlenmemem gerektiğinin farkındaydım. Zaten elimde olsaydı böyle olmazdı. Yine de düşünmesi bile güzeldi.

Geldiğimi fark ettiğimde arabayı durdurup indim. Eve ilerledim. Kapıyı huzursuzca çaldıktan sonra beklemeye başladım.

Kapıyı açtığında çoktan hazır olduğunu fark ettim. Üzerindeki siyah bluz, zebra desenli kırmızı pantolon ve beyaz ceketiyle bile oldukça şirin gözüküyordu. -Multi-

Elini gözümün önünde sallamasıyla dünyaya döndüm. Bana 'üzerimde ne var? ' bakışı atmakla meşkuldü.

Ne diyeceğimi uzun süre düşündüm. O başlayarak beni ağır bir yükten kurtardı.

"İçeri geçsene."

Konuşmadan onu onaylayıp içeri girdim. Evi de onun gibi, şirin mobilyalarla doluydu. Sıcak renkler hakimdi. Mavi, lila, yeşil...

Benim evime göre daha ferahtı. Salona ilerlediğimde, salonla mutfağın birleşik, sadece arada yarım bir duvar olduğunu gördüm.

Hardal rengi, tekli koltuğa oturdum. Yanıma geldi.

"Seni birkaç dakika bekleteceğim. Rahat davranabilirsin."

"Tamam. Bekliyorum."

Şu ana kadar aramızda geçen tüm diyaloglar kısa ve tamamiyle zorunluluktandı. Bu beni rahatsız etmiyor değildi.

Kırmızı merdivenlerden çıktı ve beni yalnız bıraktı. Bende amaçsızca beklemeye başladım. Nereye gideceğimiz, ne yapacağımız, veya nasıl yapacağımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Birkaç dakika boyunca bekledikten sonra elinde çantası ve montuyla aşağı indiğini fark ettim.

Onun kapıya yöneldiğini görünce bende ayaklandım. Yanına gittim. O da montunu giymekle uğraşıyordu. Turkuaz atkı ve şapkasını taktıktan sonra kapıyı açtı. Onun çıkmasıyla bende arkasından çıktım.

Kar şiddetlenmişti. Etraftaki ayak izleri, karın kaplamasıyla yok olmuştu.

Arabama doğru yürüdüm. O da yönünü değiştirdi. Arabaya bindikten sonra ona döndüm.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bilmiyorum. Mark ayrıntıya girmedi. Sadece göz öndünde bir yer olmalı."

"Bildiğin bir yer var mı?"

"Benim için fark etmez. Ama belki kafe yerine sinemaya da gidebiliriz. Hem bizim için de daha eğlenceli olur. Göz önünde. " Bunu demesiyle yina aklıma klişe bir fikir geldi. 'Korku Filmi'

"Olabilir. O zaman filmi orada seçeriz."

Başını salladı ve bir şey söylemeden önüne döndü. Bunun binlerce kere söylemiş olabilirim ama bu durum canımı sıkıyordu. Bana karşı çok soğuk ve mesafeliydi. Hayır yani en azından arkadaş olabilirdik. Değil mi?

En yakın AVM lerden birine geldiğimizde arabayı durdurdum.

Sinema katına çıktık. Uzun süredir bir film'e gitmemiştim.Sadece en son Labirent Ölümcül Kaçış'ın  galasına gitmiştim. O da kendi filmim olduğu için.

Film afişlerinin yanına gittik. Animasyonlar, komedi, gerilim, romantik, bilim kurgu, fantastik, korku... Korku!

Demi'ye baktığımda daha seçememiş gibi gözüküyordu. Ben onun istediği her film'e girebileceğim için sordum.

"Sen hangisine gitmek istersin? Bana hepsi uyar. "

Bana döndü. Biraz düşündükten sonra konuştu.

"Aslında benim için de fark etmez. Her tür film severim. Ama... animasyon ve romantikleri eleyebiliriz."

Onları istememesi, içime su serpmişti. Tamam, hepsi uyardı ama yani... Romantik den de fazla hoşlanmam. Zevklerimiz uyuşuyordu. Geriye kalanlar, bilim kurgu, komedi, gerilim, korku.

"Aslında şu an daha çok gerilim, bilim kurgu, gerilim filmlerine gitmek istiyorum. " dedi. Korku'yu es geçmesi azıcık hayallerimi yıkmıştı.

"Sana katılıyorum. O zaman kesin olarak komedi'yi de eledik." dedim.

Beni onayladıktan sonra tekrar filmlere döndü.
İncelemeye devam ederken konuştu.

"Baksana. Korku filmine gidebiliriz." Dalga geçiyor olmalı. Bu kadar benziyor olamayız.

Hevesle küçük çocuklar gibi kafamı salladım. Bu halime kıkırdadıktan sonra beni arkasında bırakarak bilet almak için yanından ayrıldı. Tabiki onu takip ettim.

Şu kendin ödedigin, koltuk seçtiğin otomatik ödeme cihazlarından birinin öndünde durdu. Ücreti ona ödeyeceğini filan mı sanıyordu?

Kartını sokmak üzereyken onu engelledim.

"Ben ödeyeceğim. Ben yanındayken ödemen doğru olmaz. "

Başta itiraz etse de sonradan sustu.


"İyi. O zaman mısırlar ve içecekler benden." Gülerek başımı salladım. Oda bana eşlik etti.



Düşündüğümden daha eğlenceli biriydi. Bu ona daha da bağlanmamı sağlıyordu...



O benimdi.







Niye burada kestiğimi bende bilmiyorum. Ama yeterince uzun bir bölüm olduğunu düşündüm. 700 kelime tuttu.

Umarım beklediğinizde az da olsa değmiştir. Yorumlarınız beni çok mutlu ediyor. Bu kadar tutulacağını hiç düşünmemiştim açıkçası :)

Neyse, yeni bölümü elimden geldiğince hızlı atmaya çalışacağım.

Siz oy vermeye ve yorum yapmaya devam edin ;)



Waitin For You // O'Brien&LovatoWhere stories live. Discover now