"O da neydi?"

"Sadece bizim mi güçlerimiz var sanıyorsun? Onları kimse görmüyor farkındaysan, sence bizi hobi olarak mı kovalıyorlar?" İmalı laflarını içinde bulunduğumuz ortamdan ötürü umursadım. Bize yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordum ve bir şeyler yapmalıydık.

"Güçlerini kullansana." deyince bana dönüp afallamış gibi baktı.

"Sen niye kullanmıyorsun?"

"Benim güçlerim yok ki!"

"Sen öyle san."

Dalga mı geçiyordu? O sırada gözlerini kapattı ve derin nefesler alıp vermeye başladı. Ne yapacaktı acaba, meditasyon olduğunu sanmıyorum. Gözlerini açtı ve ellerini kaldırdı. Gözlerim avuçlarındaki ateş simgesine takıldı, kırmızı renkte parlıyordu.

Bana doğru döndü "Sen burada bekle." dedikten sonra ayağa kalkıp onlara doğru yürümeye başladı. Bende arabanın arkasından onu izliyordum. Bir anda bizimkinin ellerinden ateşler çıkmaya başladı. Elleri yanmıyor muydu? Demek ateşin varisi derlerken bunu kastediyorlardı. Ama tek başına onlara karşı ne yapabilirdi ki?

"İkiye karşı bir hiç adil değil. Bence durumu eşitlemeliyiz."

Dalga geçmenin sırası mı? Adamlarda birinin hoşuna gitmiş olacak ki gülmeye başladı ve o sırada parmaklarını şaklatınca, ateşin arkasında 2 kişi daha belirdi. Ağzım açık olanları izlerken etrafıma bakınıp sopa gibi işe yaracak bir şeyler aramaya başladım, sonuçta bir kere hayatımı kurtardı ve onun için yardım etmeliydim. Adamlar ateşin etrafını sarmaya başlamışken anlık bir deli cesaretiyle ayağa kalktım ve üstlerine çullanmaya yelteniyordum ki o anda arkamdan birisi omuzlarımdan tutup beni alaşağı etti. Bunu yapanı görmek için arkamı döndüm, geçen gece ki kızdı. Saniyesinde beni alaşağı etmesi yetmezmiş gibi, sesiz ol işareti yapıp göz kırptıktan sonra arabanın üzerinden atlaması bir oldu. Bunların hepsini saniyeler içinde yapması beni kendisine hayran bırakmıştı.

"Onu tek mi sandınız Ninja suratlılar?"

"Hadi durumu eşitleyelim" Bir erkekle bir kız daha gelmişti. İşte şimdi dörde dört olmuşlardı. Ben kendimi saymıyorum çünkü az önce bir kız tarafında alaşağı edildim.

"Bütün eğlenceyi tek başına yaşayacağını düşünmüyorsun umarım Mason." Demek Ateş Varis'inin adı Mason.

"Yıldırımı istiyoruz, bize onu verin."

"Onun Yıldırım olduğunu nereden biliyorsunuz? Yıldırım üç asırdan fazladır ortaya çıkmadı, zaten onda da o potansiyel yok." Umarım o gömdüğü ben değilimdir, hiç sevmedim bu çocuğu. Galiba burada tek yabancı ben olduğuma göre tabi ki benden bahsediyordu.

"Onun güçleri olduğunu sizde hissedebiliyorsunuz. Onu uzun zamandır takip ediyoruz, içinde büyük bir güç var." Büyük güç ve ben! Bence bunlar kafayı sıyırmış ya da benimle dalga geçiyorlardı. Gerçekten ben de güç mü vardı?

"Öyle olsa bile onu almanıza izin vermeyeceğiz."

"O zaman size de zarar vermek zorunda kalacağız."

Nee! "Hayır. Kimse benim yüzümden zarar görmeyecek." diyerek ayağa kalkınca herkes gözlerini bana dikti

Mason derin bir off çekerek üzerime atlayıp beni köşeye çekti. Karanlık bir şey kıl payı üzerimden geçti. Bu çocuk sürekli hayatımı mı kurtaracaktı?

"Claire, Alan'ı bizim eve götür, seninle orada buluşuruz." Kızın adını da öğrenmiş oldum. Claire başını evet anlamında sallayıp kolumu tuttu. "Gidelim buradan."

"Ama onlar?"

"Merak etme, onlar başlarının çaresine bakar." Arabaların arasından geçerken diğer oğlanın beton zeminden parça çıkarıp adamlara fırlattığını gördüm. Bunu nasıl yapmıştı, hem de bir el hareketiyle? Mason da elleriyle ateşler yolluyordu, galiba aklımı kaçıyorum.

Claire "Hadi." diyerek beni daha hızlı olmam için çekiştiriyordu. Olabildiğince hızla çıkışa yöneldik. Claire, soru soran bakışlarımı görünce "Gideceğimiz yerde sana her şeyi anlatacağım şimdilik sadece koş."

Garajdan çıktık ve ana yola doğru ilerledik. Claire taksi durdurdu ve biz biner binmez adresi söyledi. Yol boyunca konuşmadık, yüzüme dahi bakmadı. Yüzünü incelerken ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Atkuyruğu yapılmış sarı saçlar ve pürüzsüz beyaz bir ten, yeşil harika gözler. Onu izlediğimi fark edip bana baktı. Hemen yüzümü çevirip dışarı izliyormuş gibi yaptım. Kesin onu izlediğimi fark etmişti.

Bilmediğim bir olayın içine düşmüştüm, bütün bu olanlar beni korkutmaya başlamıştı. İşin kötüsü bunları düşünürken gittiğimiz yolu takip etmedim, haliyle nereye geldiğimizi anlayamadım. Taksiye büyük, gösterişli bir villanın önüne gelince durmasını söyledi ve arabadan indik. Evin giriş kapısına ilerlerken ben evi dışarıdan incelemeye başladım. Villanın dış cephesi bembeyazdı. O sırada kapıyı açıp eliyle buyur işareti yaptı. Bir an tereddüt edip bekledim.

"Girebilirsin, merak etme yemem seni." Alaycı bir şekilde güldü.

Evden içeri yavaşça girdim ve incelemeye başladım. Giriş kapısı büyük bir hole açılıyordu ve holün bitiminde yukarı çıkan merdivenler vardı. Sol tarafta muhtemelen odalar olmalıydı çünkü beni sağ tarafta bulunan mutfağa yönlendirdi.

"İçecek bir şey alır mıydın?"

"Su iyi olur." Mutfağın sağ tarafında buzdolabı ve fırın, ortasında ve sol tarafında büyük tezgâh, İlerisinde de yemek masası vardı. Bir de bahçeye açılan bir kapı. Kapıya ilerleyip dışarı baktım ve ne göreyim bizim evin salonu kadar havuz ve büyük bir bahçe vardı. Bahçeden deniz boylu boyunca gözüküyordu. Ev harikaydı, acaba bu evin sahibi kimdi?

Suyu verip "Benimle gel, diğerleri de birazdan gelir." dedi. Suyu içip bardağı tezgâha koydum ve peşinden gidince beni oturma odasına götürdü. Koltuğa oturdu ve ben de karşı koltuğuna geçtim. Telefonuyla bir şeyler yaptıktan sonra bana baktı. Konuşmasını bekliyordum ama boş boş bana bakıyordu.

"Yüzüme öyle bakmanın amacı nedir?"

"Hiç sadece yüzünü inceliyorum. Niye rahatsız mı oldun?"

"Hayır da-"

"İyi. Şimdi John'u bekleyeceğiz o gelince her şeyi anlatır."

Ne kadar bekledik bilmiyorumama kapının açıldığı duydum ve içeri sarışın, uzun boylu gösterişli bir adamgirdi. Yaşının yirmi beşten fazla olduğu açıkça belliydi. Üzerinde vücudununyapılı olduğunu belli eden siyah bir t-shirt ve lacivert bir pantolon vardı.Onunla birlikte odaya Mason ve diğerleri de gelmişti.     

Element Varisleri (Tamamlandı)Where stories live. Discover now