3

17.8K 1.1K 203
                                    

Multimedya: Tom ♡♡

♤●♤●♤●♤
Eric
- Elena! Beni iyi dinle! Şu kapıdan çıkana kadar düzene uymalısın.
- İyi o kapıya kadar sabrederim o kadar!
- Saçmalamayı keser misin, lütfen!
Sessizce kapıdan çıkana kadar bekledim. Kapıdan çıkınca direk ters istikamette, kızı götürdükleri tarafa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Tam köşeyi döndüm onları yakalamıştım ki bir el beni tuttu ve hızlıca bir odanın içine çekti. Onu görünce konuşmak için kendimi hazırlamıştım ki ağzımı kapattı ve
- Sen kafayı üşütmüşsün! Onları umursayacak durumda değilsin. Sen kendini korumak zorundasın. Seninle ilgili ve o diğer kızla ilgili özel misafir dediler. Onlar kimseye önemsemezler. Sizinle ilgili kötü planları olmalı! Bundan eminim.
- Tek benimle ilgili planları olduğunu mu sanıyorsun?
Eric birden kaşlarını iyice çattı.
- Ne demek istiyorsun?
- Onların sizi buraya toplamalarındaki ilk amaçları sizinle yeni bilimsel deneyler keşfetmekti. Yapay zeka üretebilmeleri için lazımdınız. Ama şimdi tek ben değil hepimiz tehlikedeyiz.
- Ne biliyorsan hemen anlatsan iyi olur!
- Bilim adamları yapay zeka yapmakla uğraşırken laboratuvarı patlattılar ve o binada sağ kimse kalmadı. Hepsinin ölmüş olması gerekiyordu. Ama öyle olmadı. Ürettikleri o şey o ölüleri geri diriltti. Ve şuan bizim hemen üstümüzde olabilirler.
- Anlamıyorum! Bunun bizimle ne alakası var!
- Bırakırsan devam edeceğim. Ölüleri diriltmekle kalmadı. Yaraladıkları herkesi kendileri gibi tuhaf yaratıklara çevirdiler. Aynı insan görünümlüler. Hiç zombi filmi izledin mi? İşte tam şuanda o filmlerden birinin içinde olabiliriz. Ve bizimle alakasına gelince; Bilim adamları bu virüs olayından sonra bir tedavi geliştirmeye çalıştılar geçici olarak bir tedavi buldular. Bu tedavi ne biliyor musun? Biziz! IQ seviyesi yüksek olan 12- 20 yaş gençlerin beyninde kendiliğinde üreyen bir sıvı var. Bu sıvı onları tedavi edebiliyor. Ama geçici olarak. Ve Bu zombiler neyi seviyor biliyor musun?
Eric şaşırarak
- Beyin! Bu gerçek olamaz! Başka neler biliyorsun.
- Başka Bir şey bilmiyorum. Ama tahminimce yakında o şeylerle yüz yüze gelebiliriz.
Eric bunları duyunca odanın içinde dönmeye başladı. Kafası karışmış gibiydi. Birden tekrar bana döndü ve
- Sen bunları nereden biliyorsun?
- Ben evdeyken gizli kanallarını keşfettim. Ve her gün izledim.
- Bunu şuan kimseye anlatamayız!
- Peki ne olacak? Belki de her gün götürdükleri arkadaşlarınız. Bu olaydan sonra belki o yere gönderiliyorsa.
- Beklemeliyiz şimdilik.
- Bak ben ölmek istemiyorum. O şeyler her neyse ben onlarla yüzleşmek istemiyorum.
- Şimdi gidelim buradan! Bir şeyler düşünürüz sonra!
- Benim Anna yı görmem lazım!
- Neden?
- Onu tanıyorum. Bir profesörün kızı. Benimle ilgilenen bir profesörün kızı. Ona bir şey yapmış olmalılar. Konferans salonunda gözleri kıpkırmızıydı.
Odadan çıktık. Koşarak kızlar yatakhanesine gittim. Listeyi karıştırdım. Rose'la ayni odadalardı.
Rose’un odasını bilmiyordum. Öncelikle kendi odama gittim. Suzy oradaydı. Ona Rose'un odasını sordum. Hemen yan tarafta olduğunu öğrenince koşarak oraya gittim. Odaya girince Rose ve Anna bana bakıyorlardı. Anna koşarak boynuma sarıldı.
Ben
- İyi misin?
- Onlar babamın yerini öğrenmek için beni bir odada tuttular. Ben yerini bilmiyordum. Israrla sordular. Bilmediğimi anlayınca beni bıraktılar.
Neden burada olduğumuzu biliyorsun değil mi?
- Evet biliyorum. Ama Bay Gally nerede cidden bilmiyor muydun?
- Hayır. Bir haftadır eve bile uğramadı. Tek başımaydım evde ve sonunda buradayım işte!
- O böyle bir şey yapmazdı. Kesinlikle bu işin altında başka bir sebep var.
- Ben buradan gitmek istiyorum. O şeylerden birini içerde tutuyorlar.
- Seni onunla mı tehdit ettiler!
Anna kafasını salladı.
- Hiç vaktimiz yok. Buradan kaçmak için bir yol bulmalıyız.
Rose araya girdi.
- Neler olduğundan bana da bahseder misiniz?
Bizi zorlayınca anlatmak zorunda kaldık. Baştan sona her şeyi anlattık. Rose bunları duyunca titreyerek yatağına oturdu.
Rose
- Bunu diğerlerine de anlatmalıyız!
Ben
- Olmaz!
-Neden olmasın?
- Eğer herkes öğrenirse burada kargaşa çıkar. Ve oraya gitmemiz daha erken olur.
- Bu.. bu resmen korku filmi gibi.
O sırada kapı açıldı. İçeri bir kız girdi ve
- Elena hanginiz!
Elimle kendimi işaret ettim.
Kız devam etti.
- Profesör seni çağırıyor.
Kızla beraber odadan çıktım. Tereddüt ettim. Odanın kapısına kadar onu takip ettim. Tam kapıya ulaşınca diğer yönden Eric de geldi.
Ona neler oluyor gibisinden kafa salladım.
Bilmediğini ifade etti. Kız kapıya vurdu. Ve bizi içeri davet etti.
Biz içeri girince kız gitti ve kapılar kapandı.
Profesör
- ikinizde geçin ve oturun.
Masasının tam karşısında duran iki sandalyeye oturtulduk. İki tarafımızda da asker vardı. Biz oturur oturmaz. Ellerimiz ve kollarımız demir kelepçelerle sandalye tarafından ele geçirildi. Direniyorduk ve çok şaşırmıştık.
Profesör
- Emily! Beni hayal kırıklığına uğrattığını söyleyemem. Senin böyle bir şey yapmanı bekliyordum. Arkadaşın Anna çok korkmuş olduğu için bir şey diyeceğini sanmıyordum. Ama senden bekliyordum. O odanın dinlendiğini bilmiyor olmalısınız.
Bize bir ses kaydı dinletti. Benim Eric'e anlattığım her şeyi teker teker tekrar duydum.
Profesör
- Bunun yayılmasına izin veremem. Plan hakkında hepsini tutturamamışsın küçük. Hepinizi onlara yem olarak göndermiyoruz. Sizi bir testten geçireceğiz. Buna göre askerler ve bilgeler olarak ikiye ayrılacaksınız. Bilge seçilenler. Çeşitli testlerden geçirilecek. Beyinlerinde üretilen sıvı alınacak. Taki istediğimiz kadar topladığımızda sıra askerlere geçecek. Bu sıvı o kişilere enjekte edilecek. Ve bir ay boyunca eğitileceksiniz. Onlara karşı gelebilmek için. Amacımız askerleri öldürmek değil onları yaşatmak. Ama bu sıvı sadece başlangıç ödülü gibi bir şey. Size geçici olarak yardımcı olacak. Sonra etkisi bitecek. Ama hayatta kalmak sizin elinizde olacak. Şuanda virüs bir şehre yayılmış durumda. Ve siz onları yok edeceksiniz. Asıl amaç onları yok etmekte değil. Virüsün merkezine gitmek zorundasınız. Ve orda patlamaya neden olan parçayı bulup bizim size vereceğimiz şeyle karıştırmak zorundasınız. Şimdilik dünyayı kurtarmanın tek yolu bu.
Ben
- İyide biz istemiyorsak zorla mı götüreceksiniz?
- Sizin seçim yapma gibi bir şansınız yok. Dua edin de bilge tarafta olun. Bu arada dedikoduda virüs gibi hızlı ilerlemesin diye Arkadaşlarınız Rose ve Anna' ya susturucu taktık. Size de bu şeyleri takmak zorundayız.
Ben Eric'e bakarak
- O şeyde ne?
Profesör
- Göreceksin.
Ve enselerimize o anda bir şey takıldı. Canımın ağrısıyla çığlık attım. Ericinde acı çektiği belliydi. Bu bitince iki asker bizi odadan attı. Dengemi kaybettim ve yere düştüm. Kapı arkamızdan kapandı.
Eric yerden kalkmama yardım etti.
Ben
-Bu taktıkları şey neye yarıyor.
- bahsedemezsin.
- Zo...
Ve bir elektrik çarpmasıyla tekrar yerdeydim.
Eric tekrar beni yerden kaldırdı.
Ben
- Bu şeyler baya gelişmiş olmalı.
- Hafi gidelim. Yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Sadece sonumuzu bekleyeceğiz.
Profesörün anlattıklarını düşünerek odama kadar gittim. Odama girince Anna ve Rose da geldiler.
Rose
- Sana da mı taktılar!?
- Tek ben değilim! Eric'de de var bir tane!
Suzy
- Neden susturuldunuz?
Rose
- Susturulduk nasıl anlatalım.

Akşam olmuştu. Bir ses yataklara girmemizi söylüyordu. Benim buradaki ilk gecemdi. Belki de son gecemdi. Sabaha kadar döndüm durdum. Ama yatamadım. Sabaha doğru tam dalmıştım ki. Bir siren sesiyle uyandım.
- Neler Oluyor?
Suzy
- Laboratuvara çalışmaya gitmeliyiz. Ders saati.
- İyide deprem oluyor sandım. Bu ne biçim uyandırma şekli yaa.

Bir hafta böyle sessizce ve sakin bir tonda devam etti. Bir hafta sonunda konferans salonunda toplandık.
Herkes yerlerine oturur oturmaz. Birden birer kemer bizi koltuklara sabitledi. Herkes birden gürültü çıkartmaya başladı. Ardından bütün giriş kapıları kapatıldı.
Profesör sahneye çıktı ve bize anlattığı her şeyi herkese anlattı. Korkuyorlardı.
Profesör devam etti.
Şimdi sıraya göre çağırılacaksınız. Ve teste gireceksiniz. Test sizin yerinizi belirleyecek. Şimdi ismini söylediğimin kemeri açılacak ve sessizce yanıma gelecek.
İlk sırada bir oğlan vardı. 12 yaşlarında falandı. Kemeri açıldı. Ve titreyerek ayağa kalktı. Merdivenlerden sahneye çıkıyordu ki birden yon değiştirdi ve koşmaya başladı. Kapıya ulaştı çabaladı ve açamadı. O sırada bir asker çocuğun tam beyninden vurdu ve çocuk yerde hareket etmiyordu. Herkes bağırmaya başlamıştı.
Profesör
- Eğer sonunuzun böyle olmasını istemiyorsanız susun!
Herkes sustu. Sırayla sahneye çıktılar. Ve arka kapısından geçtiler. Giden gelmiyordu. Ellerim titremeye başlamıştı. O sırada ensemde bir hafiflik hissettim. Susturucu ensemde değildi artık. Zaten bir önemi de kalmamıştı.
Sıra Jack'teydi. O da gitti. Ardından ben gittim. Kapıdan geçince oranın aslında bir laboratuvar olduğunu gördüm. Bir doktor bileğimden tuttu ve beni bir şeyin üzerine oturttu. Her tarafı kablolarla çevrili bir koltuktu. Oturur oturmaz.

Bir iğne yaptılar ve gözlerime birer alet taktılar. Uykuya daldım. Birden uyandım. Yerde yatıyordum. Yerden kalktım. Karşımda iki tane yol vardı. Birinde sesler geliyordu. Biriyse tamamen sessizdi. Direk sesin geldiği yoldan ilerledim. Önüme bir kapı çıktı. Kapıyı açtım. Geçtiğimde kendimi kalabalık bir sokakta buldum. Kalabalığın arasında sakince ilerlerken karşıma bir zombi çıktı. Üzerime doğru koşuyordu. Tabi kalabalıkta bu sırada dağılıyordu. Bende kaçmaya başladım. Arkama bakmıyordum. Bir oyuncakçı dükkanına girdim. Arkamdan kapıyı kapattım. Açmak için zorluyordu. İzin vermiyordum. Gücüm yetmedi. Geri geri ilerlemeye başladım. Biraz ileride bir sopa gördüm elime aldım. Üstüme atılırsa bunla ona vurmayı planlıyordum. Ve oda üzerime atıldı. Vurur vurmaz buharlaştı. Etrafıma bakıyordum ama göremedim. Sonra biraz ilerde bir kırmızı ışık gördüm. Gittikçe büyüyordu. Ve sıcaklık artıyordu. Direk oyuncak dükkanından çıktım. İlerlerken ayağım bir şeye takıldı ve düştüm. Ve böylece uyandım. Nefes alışverişim çok hızlanmıştı. Nefesim yerine gelene kadar gözlerim baya irileşmişti.
Kendime gelince beni kaldırdılar. Ve biri kolumdan tuttu ve beni çekiştirmeye başladı. Bir kapıdan geçtim. Ve bir tanesinden daha son geçtiğim kapıdan sonra bir salona çıkmıştım. Ve benim gibi diğerleri de oradaydı. Jack, Suzy, Tom ve Josh oradaydılar. Beni getiren asker kenara çekildi ve beni bıraktı. Salondan çıktı ve kapıyı kilitledi. Ben ayakta duramadım ve yere oturdum. Tom yanıma geldi ve
- İyi misin?
- Bilmiyorum.
- Düzelirsin.
Jack
- Elena sen bunları biliyor muydun?
Kafamı evet anlamında salladım.
Josh
- Demek bu yüzden susturuldun.
Tekrar kafamı salladım.
Bir on dakika sonra Eric içeri girdi. Ben kendime gelmiştim. Ama o benim ilk geldiğim zaman ki halim gibiydi.
Biz yanına gidince
- Bu korkunç o hologramlar feci bir şekilde can sıkıcı. Öleceğimi sandım.
Ve bir süre sonra Anna, Rose da geldi.
Ben diğerlerine bakarak
- Profesörün gerçek adı ne?
Josh
- Şuan bunu merak edecek zaman mı?
- Yani her şeyin başı o değil mi? Onu öldürürsek işleri değiştiremez miyiz?
- İsmi Adam! Her şeyin başı o değil. Her şeyin başında Bay Karl var. Ve daha önce hiç kimseyi öldürmedik. Bu kadar koruması olan birini nasıl öldürmeyi planlıyorsun?
- Bilmiyorum. Ama Bay Karl kim?
Tom
- İlk geldiğin zaman görüştüğün adam.
- Hmm.
O sırada Profesör Adam içeri girdi.
- Gençler tebrik ederim! Askerler olarak seçildiniz.
Herkes birbirine korkuyla baktı.
Profesör
- Şimdi başka bir istasyona götürüleceksiniz.
Bana doğru geldi
- Elena Senin adına üzüldüm. Bilge olsaydın. Korkuların olan O yaratıklarla karşılaşmak zorunda kalmazdın.
Ses çıkartmadım.
Arkadaki iki büyük kapı açıldı. 7-8 tane asker içeri girdi.
Etrafımızı kuşattı. Ve bizi kapıya gitmemiz için uyardı. Herkes korkuyordu. Ve sessizce kurallara uyduk. Onları takip ettik. Bir hava aracının önüne gelince durduk. Hava aracı diyorum çünkü çok farklıydı. Her gün görebileceğimizden çok farklıydı. İçine girdik. Herkes birer birer yerleştirildiler. Kemerlerimizi taktık ve yeni mekanımıza gitmek için yola çıktık.

♤●♤●♤●♤

Arkadaşlar hikayeyi beğenmediniz mi?
Benim okurlarım iyi yada kötü yorum yaparlardı. Nerde o okurlar? yorumlar benim için önemli. Lütfen! Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.


ÖLÜLERİN DÜNYASINDA!Where stories live. Discover now