BÖLÜM 33: EV HAZIRLIKLARI

En başından başla
                                    

"Rüzgâr" dedim önüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken. "Nereye gidiyoruz" Sıkıntılı bir nefes verdi.

"Sen nereye gitmemizi isterdin?" Gözüme gelen güneşin elverdiğince önce Rüzgârların evine sonra da abimin evine baktım. Karar veremedim. İkisinin de bana göre hoş tarafı yoktu. Yüzüm düştü.

"Bilmem. Sen karar ver"

"Çoktan verdim" dedi. Elimi tutan eli sıkılaştı. Ve yönümüzü kendi evine çevirdi. Rüzgârların evine giderken kendimi kasmıştım. Hiç olmadığım kadar küçülmüştüm. Biraz daha zorlasam cebine girerdim.

"Rahat ol" dedi Rüzgâr bahçe kapısını açarken. İçeri girdiğimizde kapıyı ayağıyla itti. Tam olarak kapanmamıştı.

"Nasıl olmamı bekliyorsun. En son buradayken hiç iyi şeyler olmamıştı." dedim. Evin merdivenlerine yaklaştıkça kötü anılar gözümde canlanmaya başlamıştı. Rüzgâr'ın babası Salim Bey'in dedikleri bir bir aklıma gelirken durdum. Geri geri adım atmaya başladım. Elim hala Rüzgâr'ın elinde olduğundan çok fazla yol kat edememiştim. Attığım geri adımları Rüzgâr'ın başı izlemiş, ben geriledikçe o başını bana döndürüp bana bakmıştı. Şu an yüz yüzeydik.

"Bırak beni" Ne kadar içten acınası bir halde olsam da şu anki durumumuz komikten öte geçmiyordu. Çünkü ben başımı iki yana sallayıp geri adım attıkça Rüzgâr beni kendine çekiyordu. Bir nevi sürüklüyordu.

"Bırakmıyorum" dedi kaşlarını çatarak. Bu ona korkutucudan çok komik bir ifade vermişti. Dedim ya bu durum komikten öte geçmiyordu.

"Ya Rüzgâr bırak beni lütfen. Hem... Başka bir yere gitsek? Ha? Ne dersin?" Dizlerimi kırıp dudaklarımı büzdüm. "Rüzgâr lütfen."

"Çok geç" dedi. Konuşa konuşa merdivenin ilk basamağına gelmiştik. Rüzgâr ilk adımını attı ve peşin sıra bende ona katıldım. Elimi tuttuğu için başka seçeneğim yoktu çünkü. Biraz önce yaptığım hareketleri de yapamıyordum çünkü düşme tehlikem vardı. Evin kapısına geldiğimizde son bir kez şansımı denemek amacıyla Rüzgâr'a döndüm. Daha cümlemi söylemeden kaşlarını kaldırdı ve dilini şaklattı. Söyleyecek bir şey kalmamıştı. Rüzgâr zile bastı ve birkaç dakika kapının açılmasını bekledik. Süre uzayıp kapı açılmayınca bana da gün yüzü doğmuştu.

"Bak gördün mü" dedim. "Açmıyorlar hadi gidelim" diyerek arkamı döndüm ve en yüksekte duran bana göre ilk basamağa yaklaştım. Rüzgâr yine elimden çekerek gitmeme izin vermedi.

"Sabret" Tekrar yanına döndüm. Aynı hizaya gelirken elimi elinden çektim ve çocuksu bir tavırla göğsümde bağladım. Güldü. Gülmesi sinirimi bozmuştu. Ona dönerek

"Hem senin anahtarın yok mu? Niye kapıyı açmalarını bekliyoruz ki biz?"

"Öyle olması gerekiyor sarışın. Biraz sabırlı ol" Kolunu belime atıp beni biraz kendine çekti. Anında mayışmış ve uysallaşmıştım.

"Üşüdüm ben" dedim. Tepemde kaldığından göremediğim yüzünde bir gülümseme belirdiğini hissetmiştim. Başını başımın tepesine yasladı ve fısıldadı.

"Benim sarışınım üşümüş mü?" Başımı salladım. Bu cümleler söylenirken fark etmeden ona daha yaklaşmıştım. Her şeyi unutup anı yaşamaya çalışırken kapıdan gelen sesle ondan çekildim. Birden kendimi daha düzgün davranmam gerekiyor gibi hissetmiştim. Kapı açıldı. Ve benim ağzımı açık bırakacak olay gerçekleşti.

"Sürpriz!"

Hep bir ağızdan gelen bu ses gözlerimi doldurmuş yüzüme geniş bir gülümseme kondurmuştu. Kapıyı açan Emel Hanım beni kendine çekti ve sarıldı.

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin