BÖLÜM -55- ''İzmir yolcusu kalmasın!''

4K 180 16
                                    

Ezgi'nin bu minik ve sinsi planı üzerine soluğu İzmir'de aldık. Ferit beni ailemin yanında biliyordu ve bu yüzden bir süre rahatsız etmeyeceğini düşünüyordum. Bu da bize planımızı daha rahat işleme sokma imkanı tanıyordu.

Bu durumunda verdiği rahatlıkla beraber İzmir'e geldik. Yine de içimde bir yerler de endeşeyle bekleyen küçük bir kız çocuğu vardı. Ve o kız çocuğu bana hiç bir şeyin böyle kolay olmayacağını fısıldıyordu. Kulaklarımı bu fısıltılara tıkayarak adresi bulmaya koyulduk.

Elimizdeki kağıtta yazan adresi bulabilmek için ise az uğraşmadık. Sonuçta daha önce hiç gelmediğimiz bir şehre gelmiştik ve yol iz bildiğimizde pek söylenemezdi. Döne döne İzmir sokaklarını arşınladıktan sonra nihayet yazılı adrese varmıştık...

***

Erkan bir elindeki kağıda bir de karşısında durduğumız yıkık dökük eve bakıyordu. O dosyada yazanlardan sonra daha gösterişli bir yer beklemiştim açıkçası. Sonuçta bir hayat kadını olarak iyi para kazanıyor olmalıydı. Yoksa neden oğlu doğduktan sonra bile bu işe devam etsin ki. Yine de şuan benim düşüncelerimle taban tabana zıt bir görüntü vardı karşımda.

Kapının önünde daha fazla oyalanmanın gereksiz olduğunu fark ettiğimde cesaretimi toplayıp bir adım öne çıktım. Elim yavaş yavaş kapı ziline giderken, hareketlerimin aksine kalbim hızlı hızlı atıyordu. Buralara kadar gelmiştik. Evet! Ama neyle, kimle ya da daha da önemlisi nasıl birisi ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Kapı zilinin tiz sesi kulaklarımızı doldurduğunda arkama bakmadan kaçma isteği uyandı içimde. Aynı çocukluğumdaki gibi. Tek fark artık hiç birimiz çocuk değildik ve zile basıp kaçma yaşını malesef çoktan geçmiştik.

Bana asırlar gibi gelen bir süreden sonra kapıyı bir kadın açtı. Yüzüne yılların yorgunluğu kırışıklık olarak yansımış, ama gençliğinde çok can yaktığı belli olan bir kadın. Ferit gözlerini annesinden almış belli. Aynı mavilik, aynı sonsuzluk ve yine aynı sinsilik...

Ben ağzım bir karış açık bir şekilde Ferit ile annesi arasındaki benzerlikleri incelerken,beni kendime getiren şey Gülay tarafından popoma yediğim bir adet cimcik oldu. Bakışlarımı sinirle Gülay'a çevirdiğimde beni hiç önemsemedi ve dikkatini Ferit'in annesine yöneltti. Ferit'in annesi diyorum çünkü henüz ismini bilmiyorum. X hanımefendi veya bayan bilinmeyen diyemeyeceğime göre mecbur Ferit'in annesi diye hitap etmek zorundayım. Yoksa bana kalsa... diye saçmalamaya devam edebilecekken iç sesimin alkış sesini duydum.

''Bravo Alya, şu durumda bile saçmalama kabiliyetine sahipsin. Şuan da ciddi bir oyunun içindesin,dikkatini çekerim...''

Valla iç ses haklı, dağılın!

Kafamı sağa sola sallayarak içinde bulunduğum gereksiz karmaşadan kurtuldum ve yüzüme sevimli olduğunu umduğum bir gülümseme yerleştirdim ve

''Merhabalar efendim, biz Ankara'dan geliyoruz. Sizinle bir konu hakkında görüşmek istedik'' dedim. Kadının zaten çatık olan kaşları sanki mümkünmüş gibi iyice çatılmıştı.
''Benim kimseye borcum falan yok, her kimse söyleyin o ibne patronunuza karşılığını benden fazlasıyla aldı'' deyip kapıyı yüzümüze kapatmaya çalıştı. Bu girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olan şey ise Erkan'ın eliydi. Kapının kapanmasını engelledi ve

''Yanlış anladınız efendim. Alacak verecek meselesi için gelmedik. Aksine sizden yardım istemek için geldik'' dedi.

Erkan'ın bu sözleri üzerine kadının gözlerindeki sinsi bakışların daha parladığına yemin edebilirim. Ama bu bakış birisine uzun süre sonra yardım edecek olmanın verdiği heyecandan dolayı mı, yoksa bu sayede biraz para koparabileceğini düşünmesinden dolayı mı tam kestiremedim. Yine de bizi içeri davet etmesi umudun bizim için henüz tükenmediğinin bir göstergesi gibiydi.

***

İçeri geçip oturduğumuzda önce etrafı incelemeye koyuldum. Evin içi de en az dışı kadar yıkık döküktü. Öyle ki kanepeye otururken bile tereddüt yaşadım. Kimse kusura bakmasın valla, öğrenci halimle bir de kanepe borçlanamam millete!

Ferit'in annesi bizi içeri aldıktan sonra bakışlarını üzerimize dikti.

''Buyrun gençler,size nasıl yardımcı olabilirim?'' Derken bile sesinde nezaketten eser yoktu. Ses tonunda daha çok akşam yemeğini avlamış bir aslanın heyecanı vardı.

Erkan önce hafiften öksürerek boğazını temizledi, ardından söze başladı.

''Efendim, sizi rahatsız etmek istemezdik ama bir konuda yardımınıza ihtiyacımız var''

''Tabi gençler söyleyin bakalım nasıl bir yardımmış bu? Elimden gelen bir şeyse yaparım. Hem karşılıklı yardımlaşmak güzel bir şeydir öyle değil mi?'' deyip şuh bir kahkaha attığında midemin kasıldığını hissettim. Gerçekten de bizden karşılık bekleyecekti ve biz bu kadına bir iyilik borçlu olacaktık. Aman ne hoş! Erkan ise benim aksime hiç bozuntuya vermeden devam etti.

''Söz konusu karşılıklı yardımlaşmaksa neden olmasın. Tabi bu sizin vereceğiniz bilgilerin önem derecesine göre değişir'' dediğinde müdehale etmemek için kendimle mücadele etmek zorunda kaldım. Yine de sustum. Burada da bir alkışı hak ediyorum bence...

Kadının ise gözlerinde oluşan sevinç görülmeye değerdi. Kendimi bir an yolunacak kaz gibi hissettim. Ama ne olursa olsun bizim Ferit'in annesine ihtiyacımız vardı. Erkan sözlerine

''Efendim benim ismim Erkan...'' diyerek devam etti. Sonra beni gösterip

''Bu sözlüm Alya...'' ve Gülay'ı gösterip

''Bu da sözlümün kardeşi Gülay'' diyerek tanışma faslını bitirdi. Kadın da kendini tanıtma gereği duymuş olmalı ki yerinde huzursuzca kıpırdandı ve kısaca

''Ben de Yelda'' diyerek kendini tanıtmış oldu. Acaba Yelda gerçek ismi mi yoksa sahnede kullandığı ismi mi diye düşünmeden edemedim. Yelda hanım meraklı bakışlarını teker teker üzerimizde gezdirdikten sonra tekrar Erkan'a yöneldi.

''Peki benden isteğiniz nedir delikanlı?''

''Efendim şöyle ki, Alya'nın sözlüm olduğunu size söylemiştim. Ve okullar biter bitmez de evlenmeyi düşünüyoruz.'' Derken gülümseyerek yüzüme baktı Erkan. Ben ise o ara aval aval onun o güzel suratına bakmakla meşguldüm. Okul bitince evleneceğiz de benim neden bundan şimdi haberim oluyor arkadaşım! Pardon arkadaşım değil, sevgilim! Aman her neyse...

Aramızdaki bu bakışma seansını bölen ise Yelda hanımın durumu anlayamadığını belirten sözleri oldu.

''Ne kadar güzel, Allah mesut bahtiyar etsin ama bu durumun benimle ilgisi ne?'' Erkan ise

''Müsade ederseniz anlatıyorum Yelda hanım. Biz ciddiyiz ve evliliği düşünüyoruz. Fakat sözlüm Alya bir süredir bir başkası tarafından taciz ediliyor. Öyleki bu tacizin derecesi çirkin oyunlara kadar gitti ve had safhaya ulaştı. Yoksa inanın canımıza tak etmese sizi rahatsız etmezdik'' deyip derin bir nefes aldı.

''Yani üzücü bir durum ama hâlâ benim bu durumda yapabileceğim bir şey olduğunu sanmıyorum''

Odada ki bu karşılıklı konuşma havasında geçen sohbet Erkan'ın kurduğu son cümle ile yerle bir oldu.

''Var efendim var... Çünkü ısrarla tacizlerini sürdüren bu kişi sizin oğlunuz Ferit'in ta kendisi!''

Evet arkadaşlar, uzun bir aradan sonra geri geldim. Sizleri çok beklettiğimin farkındayım ama hayatımda bir takım olaylar oldu ve onları düzene sokmakla meşguldüm. Kulağa klasik yazar bahanesi gibi gelebilir ama zaten buradaki bazı okurlarım durumumu yakınen bildikleri içinde bana kızmayacaklarını umuyorum.

Bahanelerin arkasına sığınmıyorum ve sizlere geri dönüş yaptığımı bildirmekten onur duyuyorum :)

Bu süre içerisinde okumayı bırakan okurlarıma da, ısrarla yeni bölüm bekleyen okurlarıma da teşekkürlerimi sunuyorum.

Hepinizi ayrı ayrı çok seviyorum. İyiki varsınız...





Şah-Mat (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin