BÖLÜM -47- ''Fırtına öncesi sessizlik''

4.7K 243 25
                                    

Hastahaneden çıktığımda mutluluktan uçuyordum adeta. İlk gördüğüm de içimi daraltan bu soğuk bina, bana dünyanın en güzel eseri gibi geliyordu şimdi. Alabileceğim en iyi haberi almıştım az önce...

Bu beton duvarlar kim bilir nelere şahitlik yapmıştı? Hangi farklı hayatları barındırmıştı bünyesinde. Belki de bir anne adayına ilk yavrusunun müjdesini vermişti bu hastahane, belki de bir evlada babasının ölüm haberini... Ben mutlu ayrılıyordum buradan ama tabi tersi de olabilirdi...

Çok şükür ki olmamıştı. Kapıya çıktığımızda derin bir nefes aldım önce. Yaşamdan tat almak istercesine... Daha sonra aklıma gelen kişi ile kalbim ısındı tekrar, tekrar ve tekrar...

Telefonu elime aldığımda elbette ki arayacağım kişi Erkan'dı. Bu kadar sabrının karşılığını almayı hakkediyodu artık. Sanırım ona olanları anlatabilirdim, tabi sakin olması şartıyla.

Erkan beni şaşırtmadı ve ilk çalışta açtı telefonu, her zamanki gibi...

''Alya?'' Dedi soru sorarcasına. Adam haklı tabi. Sabah salya sümük ağlayıp 'üzerime gelme' diyen ben şimdi aramış konuşmak istiyordum. Şaşkınlığını hoş karşıladım ve yüzümdeki gülümsemeyle birlikte cevap verdim. Telefonda konuşurken güldüğümü göremeyeceğini biliyorum ama elimde değil. Bu adam bende bu etkiyi yaratıyor işte...

''Aşkım'' dediğimde bu sefer şaşkınlığı sesine de vurmuştu.

''Ee...ee...efendim'' dedi kekeleyerek. Yüzümde gülümsemem daha çok yayılırken

''Artık hazırım hayatım. Sana her şeyi anlatacağım. Bir saat sonra bizim evde ol'' dedim.

''Peki... ama şimdi bir ipucu versen? Eve kadar kafayı yemeden gelebileceğimi sanmıyorum'' dediğinde onunda bir nebze olsun rahatladığını anlamıştım.

''Olmaz malesef. Telefon da anlatılacak bir konu değil. Eve geldiğinde konuşuruz'' dedim.

''Peki o zaman. Evde görüşürüz'' deyip telefonları kapattık. Yüzümdeki gülümsemeyi hiç bozmadan Gülay'a döndüğümde onun da güldüğünü gördüm. Hayatta ki tek beklentisi benim mutluluğum olan bu küçük kıza hayrandım ben. Sonra aklıma gelen şey ile durakladım. İçimde tutamayacağımı da bildiğim için sorma ihtiyacı hissettim.

''Gülay? ''

''Efendim ablacım''

''Aklıma takılan bir şey var''

''Dökül bakalım neymiş aklına takılan şey? '' dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Bu ifadem komiğine gitmiş olacak ki yanaklarımı sıktı sıpa. Bir de muzurluk yapması yok mu! Bozuntuya vermedim ve sordum.

''Nasıl anladın?'' Dediğimde durakladı. Sanırım ilk önce anlayamamış olacak ki

''Neyi nasıl anladım abla?'' Diye soruma soruyla karşılık verdi.

''Yani Ferit'in yalan söylemiş olabileceğini nasıl anladın?''

''Hımm o mesele'' dedi bilmiş bir ifade ile.

''Evet o mesele'' diye cevap verdim merakıma engel olamayarak. Yüzüne dünyanın en büyük sırrını açıklıyormuş gibi bir ifade takındı. Bu merakımı daha da kamçılarken verdiği cevap kafamı duvarlara vurduracak türdendi.

''Çok kolay ablacım, falcı!'' Dedi. Küçük çaplı bir şok yaşadım ve o sözlerin devamını anımsadım.

'Ama her şey bitti diye üzülme, çünkü değil hiç bir şey göründüğü gibi...'

Kelimeleri mırıldandığımda kafasını onaylarcasına salladı. Yine de yerine oturmayan şeyler vardı.

''İyi ama nasıl emin olabildin ki? Sonuçta bu sadece fal'' dediğimde yüzündeki gülümseme yavaş yavaş silindi.

''Emin değildim ki zaten abla. Ama yine de denemeye değerdi'' dedi. Kardeşimin zekasına bir kez daha hayran kalarak cevap verdim;

''Ve evet, değdi de...''

***

Eve geldiğimizde Erkan'ın çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Kapının eşiğine oturmuş bizi bekliyordu. Bu garip hali üzerine sırıtışıma engel olamadım. Hoş engel olmakta istemiyorum. Olabildiğince büyük kahkahalar atarak, bağırıp çağırmak istiyordum bugün. Düşünün yani o kadar mutluyum!

Üçümüz birlikte içeri girdiğimizde önce sarıldım sevgilime. 'Aman be Alya, sadece iki gün ayrı kaldın' deyip geçmeyin lütfen. Bu iki günde neler yaşadığımı bir ben bilirim bir de Allah.

Anlık bir tereddüt yaşadıktan sonra, o da kollarını belime doladı. Saçlarımın üzerine öpücükler bırakırken

''Bu anlık değişimlerin beni korkutuyor Alya'' diye fısıldadı kulağıma.

''Kendimce sebeplerim verdı sevgilim'' dediğimde sarılmayı bırakıp gözlerime baktı.

''O sebepleri dinlenmek için sabırsızlanıyorum artık'' dedi.

''Her şeyi anlatacağım ama önce gel oturalım'' dedim ve elinden tutup kanepeye oturttum. Önemli şeyler konuşacağım zaman hep oturtturdum karşımdaki kişiyi. Niye bilmiyorum ama bayılır mayılırsa mazallah! Off ne diyorum ben ya, mutluluk gene kafa yaptı galiba...

Beynimdeki anlamsız düşünceleri kovup Erkan'a yoğunlaştım. Merak içinde kıvrandığını görünce kafamı toparladım ve lunaparka geri döndüğüm andan itibaren anlatmaya başladım.

Sözlerimi dikkatle dinlerken yüz ifadesinin şekilden şekile girdiğini görebiliyordum. Üzüntü, kızgınlık, öfke, nefret, pişmanlık... Bunu ona çok görmüyorum, çünkü olanları idrak edebildiğimde bende aynılarını yaşamıştım.

Ve en son doktorun sözlerini söylediğimde yüzündeki rahatlama...

Hiç bir ayrıntıyı atlamadan olan biteni anlatmıştım. Anlatacaklarım sonunda bittiğinde yüzüne baktım. Şuan ağzından çıkacak ilk cümleyi delicesine merak ediyorum. Uzun bir sessizlikten sonra konuşmayacağını düşünüp

''Erkan ben...'' diye söze başlamıştım ki

''Orospu çocuğu! '' diye kesti sözümü. Ağzım şaşkınlıkla açılırken Gülay'ın kıkırtısıyla ona döndüm. Bakışlarımdan ne anlam çıkardı bilmiyorum ama ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp

''Ne! Bu komikti ama, sonuçta bu Erkan. Ağzından her zaman böyle şeyler duyma şerefine erişemiyoruz'' dedi kendini savunurcasına. Gülay'ı şimdilik boşverip tekrar Erkan'a döndüm. Destek olmak için elini tuttum ve
''Sakin ol aşkım. Bir şey yapmamışlar korkma. Ben şimdiye kadar sana anlatamadım. Çünkü utandım'' dedim.

''Sen utanacak bir şey yapmadın Alya, ama o it yapabilirdi''

''Ama yapmadı''

''Ama yapabilirdi!'' Diye bağırdığında yerimde sıçradım. Ciddi ciddi çok sinirlenmişti ve sonuna kadar haklıydı, yapabilirlerdi. Korktuğumu gördüğünde bakışları yumuşadı.
''Özür dilerim sevgilim, seni korkutmak istemedim. Ama kendime yediremiyorum. Bu diğer aptal oyunları gibi küçük bir şey değil. Ciddi bir şey, pislikler resmen senin namusuna da göz koymuşlar. Aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyorum'' dedi. Eğilip dudaklarına küçük bir öpücük kondurduğumda amacım onu sakinleştirmekti ama pek başarılı olduğumda söylenemezdi.

''Sakin ol Erkan. Buradayım ve yanındayım'' dediğimde kafasını önüne eğdi.

''Üzgünüm Alya benim hatam. Seni oraya yalnız göndermemeliydim ama bu kadar ileri gidebileceklerini düşünmemiştim...'' dediğinde bu sefer sözünü yarıda kesen taraf ben oldum. Elimi yüzüne koydum ve gözlerime bakmasını sağladım.

''Hayır! Senin hatan değildi. Kimse bu kadar iğrençleşeceklerini tahmin edemezdi'' dedim. Ellerini saçlarının arasına geçirip çekti ve

''O iti öldüreceğim!'' Dedi sinirle. Benim vücudumu bir şok dalgası sarmışken

''İkinizde hiç bir şey yapmayacaksınız'' diyen Gülay'a döndük. Yüzündeki şeytani sırıtış fırtına öncesi sessizlikti, biliyorum. Kardeşimi tanıyorum sonuçta. Erkan ve ben aynı anda

''Ne!'' Diye bağırdığımızda Gülay'dan gelen cevap gayet açıktı aslında.

''Bırakın da o yılanlar bizi kandırdıklarını düşünsünler...''

Şah-Mat (TAMAMLANDI)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora